Filiz Uzun
Gençleri çok sevdiğimi her fırsatta yazıyorum, takip edenler bilirler. Hele bu genç insanlar tüm enerjisini yaratmak, üretmek ve güzel şeyler oluşturmak için harcıyorsa daha da çok seviyorum onları.
Ülkemizde yetenekli ve yaratıcı gençlerle tanıştıkça ne kadar mutlu oluyorum anlatamam. Bazı insanlar vardır dokunduklarını mucizevi bir şekilde güzelleştirebilirler. Bu bir eşya olabilir, bir insan da, ya da bir mekan. Küçük bir dokunuşla bir farklılık katabilirler. Bayılıyorum böyle insanlara. Etrafı değiştirmek için çok pahalı malzemeler kullanmaya da gerek yoktur. Bazen eldeki eşyalar ya da malzemelerle de farklılık yaratılabilir.
Değişim için hep yeni şeyler beklemek ya da satın almanın lüzumu yoktur. İki mobilyanın yerini değiştirmekle, bazen farklı alanda kullanılan bir malzemenin yerini değiştirmekle bile farklılık yaratılabilir. İnsan hayatında da öyle değil midir? Değişimden korkmamak gerekir. Bazen farklı insanlar tanımak, onlarla ilişkiler kurmak insan hayatında değişimlerin başlamasına vesile oluyor. Kendimizi değiştirmekten de, etrafımızdakileri değiştirmekten de korkmamalıyız.
Değişim kıyafetlerimiz için de geçerli, evimiz için de, hayatımız için de. Kendine özgü olmak, farklı olmak, herkes gibi olmamak o kadar da korkulacak bir şey değildir. Sizi siz yapan da bu değil midir? Diğerlerinden farklı olmak… Değişimi ve farklı olmayı sevmişimdir hep. Birçok kişiye göre de yaşıma uygun giyinmeyip, yaşıma uygun davranmıyorumdur… Umurumda bile değil herkesin ne düşündüğü… Tavsiye ederim değişin ve kendinize özgü olun…
Bu hafta size iki çok genç arkadaşımı tanıştırmak istiyorum. Ben ikisine de bayıldım. Çok yaratıcılar… Farklılar ve üretiyorlar… Emila Design Atelier adında minik bir atölye kurmuşlar. Emir Kasım Ve Dila Hatun Özgürgün. İki çok yakın arkadaş. Ben onların mutlaka başaracaklarına inanıyorum. Bir gün kendi markalarını yaratıp bunu da herkese duyuracaklarına hiç şüphem yok. Buyurun tanıştırayım sizleri…
F.U: Seni tanıyabilir miyiz?
E.K: Adım Emir Kasım. Doğma büyüme Kıbrıslıyım. Ortaokuldan itibaren Yakın Doğu’da okudum. Lise bittikten sonra üniversiteye de aynı üniversitede devam ettim. Yüksek Lisansımı da, şu an doktoramı da orda yapmaktayım. Lisans eğitimimi Mimarlık Fakültesinde bitirdim. Bu bölümü seçmekte beni teşvik eden lisede öğretmenim olan Alper Özkemal oldu. Çizimlerimi çok beğendiğini söylerdi her zaman. Küçük yaşlarımdan itibaren hep çizerdim zaten. Özellikle hayvan figürleri, atlasta gördüğüm her hayvanı ve şekilleri çizerdim. Lisans eğitimimden sonra master için Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Tasarım bölümünü seçtim ve 3 yıl o alanda master yaptım. Şu an doktora eğitimimi yine mimarlıkta yapmaktayım. Aynı zamanda da Mimarlık fakültesinde Öğretim Görevlisi olarak çalışmaktayım.
BİR GÜÇ
F.U: Tasarım yaparken hem mimarlık bilgin hem çizim yeteneğin hem de yaratıcı kişiliğin kim bilir neler üretiyorsun…
E.K: Çizim yeteneğinizin olması insanı birçok şey yapmaya iten bir güçtür aslında. Hele de onu geliştirmişseniz ve önünüzde çizemeyeceğiniz hiçbir şey yoksa. Tabii ki kendiniz de gelişmeye açıksanız birçok şey yapmaya yönlendirir sizi çizme beceriniz. Öncelikle yönünüzü belirlemeniz sonra da o alanda daha çok çalışmanız gerekiyor.
F.U: Sen yönünü belirledin mi?
E.K: Mimar denildiğinde akla önce ev çizen, mekan çizen ya da iç mimariyi çizip tasarlayan akla gelir ama mimar aslında sanatın bütün dallarıyla ilgilenme kapasitesine sahip olması gerekir. Her şeyi tasarlayabilir. Malzeme bilgisi, renkler, dokular, çizgiler aklınıza sürekli tasarım alanlarında farklı şeyler yapmaya teşvik eder. Kimi mimar sadece ev çizmek ister, kimisi iç alanda çalışır kimi bu bilgisini sanatın her alanında kullanır. Ben sanatın birçok alanına merakım var. Farklı şeyler de tasarlamak bana çekici geliyor. Mesela bir mobilya olabilir, takı olabilir, kıyafet olabilir…
“YARATMANIN SINIRI YOK”
F.U: Aldığın eğitimi farklı alanlarda da kullanmak istiyorsun?
E.K: Evet neden olmasın. Tasarımcı yetiştiren bir okul yok. Birçok insan farklı eğitimlerden geçip hem bilgisini hem de yaratıcılığını kullanarak farklı işler yapabiliyor. Yaratmanın sınırı yok.
F.U: Üniversitedeki işinizden arda kalan zamanları değerlendirmek için küçük bir atölye oluşturdunuz, ne yapıyorsunuz burada?
E.K: Çok şey. Mimarlıktan tamamen kopmuş değilim. Özellikle iç mimari işini alıyoruz. Ancak ben sonucunu erken alabileceğim ürünler tasarlamayı seviyorum. Mobilya tasarım ürünleri çiziyorum, resimle ilgili olduğum için duvar resimleri çiziyorum ve tasarlıyorum özellikle iş yerlerine, atölye içerisinde yaptığımız tasarımlar ise elbise tasarımları, takı tasarımları, çanta ve ayakkabı tasarımları yapıyoruz. Biz daha çok elimizdeki malzemelerle ne tasarlayabiliriz diye düşünüp öyle yola çıkıyoruz. Elimizde boncuklar, taşlar, ipler, zincirler varsa bunlardan ne yapabiliriz deyip farklı farklı şeyler yapabiliyoruz. Bu bir ayakkabı da olabiliyor, takı da elbise de. Birçok şeyi birileri beğensin diye yapmıyoruz biz kendi yaratıcı gücümüzü görmek ve geliştirmek için de çalışıyoruz atölyemizde. Tek amacımız tamamen keyif almaktır.
F.U: Takı tasarlamak nasıl aklınıza geldi?
E.K: Takı tasarlamak bir mimar için çok beklendik bir iş gibi görünmeyebilir ancak mimaride veya iç mimaride çizgi, renkler ve denge ile çalışıyorsunuz. Takıda da farklı değil. Bilginize yaratıcı hayal gücünüzü de ekleyerek karşıdaki kişinin üzerinde ne görmek istiyorsunuz? Ya da giydiği kıyafeti tamamlayacak mı? Sorularından yola çıkarak farklı tasarımlar ortaya çıkarabilirsiniz. Benim için bunlar birbirinden çok da farklı şeyler değil.
“TAMAMEN MERAK”
F.U: Diğer takı yapanlardan farkın nedir?
E.K: Her çizim yapan ya da mimari teknik bilgiye sahip olan takı tasarlayabilir diye bir şey yoktur elbette. Bu tamamen meraktır. Elindeki malzemeden bir şeyler yaratma, tasarlama merakım var. E çizim de yapabiliyorum. O zaman farklı tasarımlar çıkabiliyor ortaya. Bu alanda her şeyi yapabilirim diyemem. Sadece çok görmekle alakalı bir şey. Ve gördüklerinizi belleğinize yerleştirip onlardan farklı şeyler yaratmak. Bir tuğla malzemesini mesela takıda kullanabilmek. Boyaları kurutup onlardan başka şeyler yaratmak. Bu tamamen size kalmıştır.
F.U: İmkanınız olsa atölyenizde başka neler yapardınız?
E.K: Atölyemizi tamamen kendimiz için hazırladık. Burası önceden bir harabeydi. Biz boyadık, temizledik, dekore ettik. Ancak imkanımız olsa tasarladığımız kıyafetlerimizi diktirebileceğimiz bir de küçük dikiş atölyemiz olmasını isterdik. Bu iş bana çok da uzak değil. Babamın böyle bir fabrikası vardı ben çok küçükken. Artan kumaşlarla oynadığımı, düğme diktiğimi hatırlıyorum. Kumaşlara, makinelere, renklere yakınlığım buradan olsa gerek.
F.U: Ülkemizde de yok sanırım. Hem tasarımıyla hem dikimiyle ilgilenecek bir yer, değil mi?
E.K: Terziler var. Hazır mağazalar var ancak hem tasarım hem de dikişiyle aynı anda ilgilenecek bir yerimiz yok. Kıbrıslı çok ünlü moda tasarımcılarımız var fakat çoğu burada yaşamıyor. Ya da insanlar onlara bu kadar kolay ulaşamıyor. Özel günlerde hemen hemen herkes tek tip oluyor doğal olarak çünkü aynı yerden alıyorlar kıyafetlerini.
ESKİDEN YENİ ÜRETMEK
F.U: Şu an size bir bayan gelse ve özel bir gecede bir kıyafet istiyorum dese tasarlayıp diktirebilir misiniz?
E.K: Elbette önce onunla konuşup nerede giyecek?, Ortam nasıl olacak?, Kendi nasıl bir elbise istiyor konuşup sonra tasarımımızı yaparız. Ardından anlaştığımız terzi var onunla çalışıp diktirebiliriz.
F.U: Benim sizde en çok dikkatimi çeken şey kullanılan ve eskiyen ya da alınan ancak uzun zaman kullanılmayan ürünleri kullanıp, yenileyip bambaşka hallere dönüştürüyorsunuz.
E.K: Evet öncelikle yola öyle çıktık. Dila evindeki kullanılıp bozulan ya da modası geçen takılarını bir kutu içinde getirdi ve ilk malzemelerimiz öyle oluştu. Ya da eski kullanılmış ve modası geçmiş ayakkabılardan yola çıktık. Farklı taşlar, malzemeler, boyalar kullanarak onları değiştirdik. Böylece birçok malzemenin atılmasını da engelliyoruz. Ya da kıyafetlerde de bunu yapabiliyoruz özellikle Dila.
“TASARLIYORUM, GİYİYORUM”
F.U: Dila seni tanıyabilir miyiz?
D.H.Ö: İsmim Dila Özgürgün. Emir gibi ben de Mimarlık Fakültesinden mezun oldum. Bir devlet kurumunda çalışıyorum. Kendimi bildim bileli bir şeyler yaratmak, tasarlamak hep merakımdı. Çocukken olmayacak şeylerden olmayacak şeyler yaratmaya bayılırdım. Çay demir kutularını süsleyerek kendime gece yapmıştım. Ya da perdenin tüllerinden etekler yapabiliyorum. Önceleri kendi kıyafetlerim üzerinde değişiklikler yapmaya başladım, daha sonra farklı malzemelerden kıyafetler üretmeye ve sonra kendi giydiklerimi kendim tasarlamaya hatta çizmeye başladım. Çoğu giymediğim kıyafetlerimi atmak yerine başka bir şeye dönüştürebiliyorum. Bir straplez bluza danteller ekleyerek etek yapabiliyorum mesela.
F.U: Emila Design Atelier adında oluşturduğunuz atölyenizde sen neler yapıyorsun?
D.H.Ö: Ben de takı tasarımında Emir’e yardım ederim, tasarım yapıyorum, moda tasarımlarımdan oluşan çizimlerim var burada hayata geçirmek hedefimiz var. Anlaştığımız terzimiz var. Kendi tasarladığım şeyleri ben kendi elimde dikiyorum. Makine kullanmıyorum. Kendim için diktiklerimi elimde dikiyorum.
F.U: Sen tasarımlarında mimari teknik bilgini kullanıyor musun?
D.H.Ö: Evet kullanıyorum. Mimarların kullandığı bir program var. Otoket. Birebir ölçülü çizim programıdır. Ancak bina çiziminde kullanılıyor. Ben o programı hayalimdeki kıyafetin patronunu çıkarmada kullanıyorum. Otokette ikiye bölerek kumaşlara ablike ederim.
“MODA MİMARLIKTIR”
F.U: Çizdiğin elbise modellerini diktirip hayata geçirdin mi?
D.H.Ö: Başka biri için henüz yapmadım ama kendim için diktirdiklerim oldu. Birçok tasarımım var bunlar hayata geçmeyecek sanırdım ama bir terziyle anlaştık ve artık tasarımlarımı beğenen arkadaşlarla çalışabileceğiz.
F.U: Sen de Emir gibi mimarlık bilgini tasarımlarınla buluşturdun.
D.H.Ö: Evet. Coco Chanel’in meşhur bir sözü var. “Moda aslında mimarlıktır. Çünkü ikisi de oran ve orantı ile alakalıdır”. Bence de çok doğru bir sözdür. İnsan proporsiyonları ile bina proporsiyonları aynı şekilde ikisi de ölçülere bağlıdır. Her ikisi de doğru malzeme ve doğru uygulama bilgisine bağlıdır.
F.U: Hayaliniz nedir bu atölyede?
D.H.Ö: Biz bir şeyler planlayarak açmadık bu atölyeyi. Tamamen kendimiz için hobi odası gibi. Tasarımlarımızı rahatça yapabileceğimiz, rahatça çalışacağımız bir alan yarattık kendimize. Ama baktık ki yarattıklarımız çok beğeniliyor biz de daha çok çalışmaya başladık. Bir de yarattıklarımızla insanlara farklı bakış açıları kazandırmak istedik. Herkese baktığımızda herkes çok prototiptir. Herkes aynı şeyi giyer, herkes aynı takıyı takar. Özgün olan insanların da cesaretleri yoktur herkes birbirini taklit etmeye daha meyillidir. Farklı tasarımların da olabileceğini herkesin kendine özgü giyinmesi gerektiğini vurgulamak istiyoruz tasarımlarımızla.
FARKLI İŞLER
F.U: Sadece kıyafet ya da takıda değil de örneğin odamı kendime özgü tasarlamak istiyorum diyen birine yardımcı olabilir misiniz?
D.H.Ö: Elbette. Tasarım bir bütündür giyimiyle takısıyla, kaldığı yerle kullanacağı mobilyasıyla. Yapılabilir. Özellikle bu konuda Emir deneyimlidir.
E.K: Konut olabilir, office olabilir, iş yeri olabilir. Ben özellikle mobilya tasarımını çok seviyorum. Kendi atölyemizde kullandığımız minderi ben tasarladım. Dışarıda da ilginç bir tasarım yapmıştım. Antrede kullanılan bir mobilya tasarlamıştım. Hem oturup ayakkabınızı giyebileceğiniz bir koltuk istenildiğinde de içinden masa çıkabilen 6 parça oturma grubundan oluşan bir tasarım yapmıştım. Çok da beğenilmişti. Bir odayı ya da office dekore ederken oranın show room gibi görünmesini isterim içinde bir parçanın parlamasını isterim.
F.U: İnsanlar atölyenize neden gelsin?
D.H.Ö: Özgün ve farklı şeylerden hoşlanıyorlarsa ve tasarım konusunda danışmak istiyorlarsa, kendi tarzlarını bulmakta danışmak istiyorlarsa, takı, ayakkabı veya kıyafet konusunda farklı tasarımlar istiyorlarsa atölyemize gelmelerini bekleriz.