Fehime ALASYA
Geçen yıllara meydan okuyan, Mağusa’nın simgelerinden Afet Sofu, Nam-ı diğer Hanım, çocukluğunda edindiği sanatını halen daha kınalı elleriyle yaşatıyor. Hanım’ın kalem tutup yazması gereken çocuk elleri, kalem tutup sele sepet örmüş bir zamanlar… Sekiz kardeşli kalabalık bir aile çocuğu olan Sofu, hiç okula gitmediğini anlatıyor.
Çocuk yaşlarda, geçim derdi ve zaman doldurma bahanesiyle öğrendiği kalem örgücülüğü, koluna taktığı altın bileziği olmuş…
Sağlık sorunları örmesine engel olmamış
Mağusa Suriçi’nin simgelerinden olan Hanım Sofu, ürünlerini, kendisini bilen tanıdıkların aldığını ifade ediyor. Yoldan geçen turistler de kimi zaman kısmeti oluyormuş…
Sofu, sağlık sorunları yaşasa dahi örgü işinden kopmamış. Defalarca kalça ameliyatı olan Sofu, yürümekte zorlandığı için destek demir kullanıyor.
Tüm yaşamı kızı ve torunları
Verdiği yaşam mücadelesinde yanında sadece kızının olduğunu anlatan Sofu’ya ‘Eşin hayatta mı?’ diye soruyoruz, esprili yanıtı hiç gecikmiyor; “Keşke daha evvel ölseydi” diyor ve anlatmaya başlıyor;
“Bir kızım oldu, Adile, yalınız ben bir başıma okuttum kızımı, eskiden Suriçi’nde baggal dükkanım vardı. O zamanlar çok fazla sepet örme fırsatım yoktu ama yine de ara ara yapardım. Kızımın yanında, ikiz torunlarım da var... Adı sahibim Afetim de var...
Tüm canlılara değer veriyor…
Aslen Mallıdağlı olduğunu dile getiren Sofu, bugüne dek hiç hazır su içmemiş, tüm içme suyunu, Mallıdağ’dan taşıyıp Mağusa’ya getirmiş. Göğsüne astığı kokulu karanfiline gözümüz ilişiyor, çiçekleri çok sevdiğini anlatıyor. Sadece çiçekleri değil, tüm canlıları sevdiğini ve değer verdiğini anlatıyor. Her gün kapısının önüne koyduğu su dolu kap ile hem sokak hayvanlarının su ihtiyacını karşılıyor, hem de güvercinlerin… “Ben su koyarım, onlar alır kaldırır, neymiş pis görünürmüş, güzel görünmezmiş… Gavga ettiğim bile oldu, olur mu öyle görünür diye hayvancıkları susuz bırakmak. İyilik yap iyilik bul” diyerek durumu özetliyor…
“Var olan da saklar, geçinemeyik diye ağlar…”
Geçim sıkıntısı çekiyor mu diye sorduğumuz Sofu, her şeyden önce şükretmek gerektiği nasihatinde bulunuyor önce… Ardından da genel olarak ülkede hâkim olan olumsuz düşünceleri kendince değerlendiriyor; “Var olan da saklar, geçinemeyik diye ağlar… Nice ağlayanlar var, belediye yiyeceklerine kadar verir, sözüm ona yardım ama yardıma muhtaç değildirler bile…” diyor.
“Mısmıl para alırım ama mısmıl iş yaparım...”
Her sabah ev işini bitirip, yemeğini de yoluna koyan Sofu, hemen ardından örmek için cadde üzerindeki odasına geçiyor. Ev işine veya kendi özel durumuna bağlı olarak, kimi zaman çok kimi zaman da az ürettiğini ifade eden Sofu, orta boy bir seleyi normal şartlarda yedi güde bitirebildiğini anlatıyor. İşinin kalitesiyle ilgili de “Sadece sele ve sepet yaparım. Büyükleri 80 TL, küçükleri 25, sepetler de 60 TL... Mısmıl para alırım ama mısmıl iş yaparım... Alanlar yıllarca kullanır, hiçbir şey olmaz. Daha ucuza da satarlar ama 2 kullanmada sökülür, öyle iş olmaz” sözleriyle ince göndermelerde bulunuyor.
Kızının kalem örgüsünü öğrenmek istemediğinden yakınan Sofu, “Genç nesil artık yapmaz...” diyerek dert yanıyor.