Hakkı Yücel
yucelh@kibrisonline.com
Yirminci yüzyıl sonu itibarıyla yaşanan gelişmelerin dünyanın hâkim siyasal ve toplumsal düşünce sistematiklerini derinden sarstığı ve beraberinde yoğun tartışmaları getirdiği göz ardı edilemeyecek bir gerçeklik. Halen devam edegelen bu tartışmaların odak noktasını ise, kabaca beş yüz yıllık bir süreyi kapsayan ve artık sonuna gelindiği iddia edilen ‘modernite’nin (modern dönemin) teşkil ettiği aşikâr. Bu çerçevede her geçen gün artan yoğun bir literatür söz konusu. Warwick Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Gurminder K. Bhambra’nın geçtiğimiz aylarda İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları arasında çıkan “Moderniteyi Yeniden Düşünmek” (Post-kolonyalizm ve Sosyolojik Tahayyül) kitabı konuya farklı bir yaklaşım sergilemesi bakımından dikkate değer bir çalışma. Bhambra, hâkim ‘Avrupa-merkezci’ modernite anlayışına, sürecin tarihsel serüveni çerçevesinde eleştirel yaklaşımlarda bulunurken, ortaya koyduğu alternatifi, “çağdaş sosyoloji ve tarihsel kuram dünyasına yeni bir temel” teşkil edecek “bağlantılı tarihler” kavramsallaştırması üzerinden yapması ise, kanımca tartışmalara ufuk açıcı katkılar yapacak ölçekte.
Modernite tanımlanmasının genelde iki temel varsayım, -‘kopuş’ ve ‘fark’- üzerinden yapıldığına vurgu yapan Bhambra, bu tanımlama içinde ‘kopuş’un ‘zamansal’ (“geleneksel ve tarıma dayalı bir geçmişi modern olandan ayıran”), ‘fark’ın ise ‘mekânsal’ (Avrupa’yı dünyanın geri kalanından ayıran) olduğuna işaret eder ve devamla bir yanıyla ‘tek doğrultulu’, ‘ilerlemeci’, diğer yanıyla da Avrupa’yı (Batı’yı) bu tarihsel serüvenin belirleyici evrensel faili yapan, geriye kalanların da onun taklidini zorunlu kılan yerleşik modernite anlayışının buradan geliştiğini ortaya koyar. Yirminci yüzyıl sona ererken ve sonrasında yaşanan gelişmelerin sarstığı anlayış en başta budur ve Bhambra bu durumu bir kez daha teyit ederken, eleştirilerini buradan geliştirmektedir. Bu noktada eleştiri oklarını Avrupa’nın (Batı’nın) deneyimini “modernite kavramının inşasına temel oluşturduğu” iddiasında olan ‘Avrupa-Merkezli’ anlayışlara yöneltirken, özellikle son dönemlerde “alternatif moderniteler, küresel moderniteler ile ilgili teorilerin arttığına”, bu kapsamda sürdürülen tartışmaların “dünyayı kavrayış biçimlerinin başlangıçtaki sınırlı ve Avrupa-merkezci hâllerinin ötesine” geçtiğine vurgu yaparak, ilgili kimi örneklerden de söz eder. Bhambra’nın kendi özgün yaklaşımı, özetini yaptığı bu kapsam toplamından öteye geçer ve o “çoklu modernitelerden” ziyade “çoklu tarihlerden” konuşmaya daha yakın durur. Ancak burada durmaz, “modernite oluşumu ve gelişiminin yarattığı Avrupa-merkezci ve egemen anlatıma” karşı çıkarken temel argümanı olarak “bağlantılı tarihler” kavramından hareket eder, bir başka ifadeyle bu kavramsallaştırmayı “çoklu tarihler” önermesi yerine kullanmayı esas alır.
Bu kavramsallaştırma aynı zamanda “tarihsel sosyolojinin yeniden inşasını küresel bir boyuta” da taşımaktadır.
Bhambra hâkim ‘modernite’ anlayışının bugün itibarıyla içinde yaşadığımız dünyanın sorunlarını anlamada ve çözümlemede yetersiz olduğunu söylerken, çağdaş sosyoloji ile tarih arasındaki ilişkiye vurgu yapar, bu bağlamda çağdaş sosyolojinin kavramsal kategorilerini büyük oranda belirli bir tarih anlayışı üzerinden kurduğunu söyleyerek, tam da bu nedenle sosyolojinin yeniden inşasını bir zorunluluk olarak belirtir; bu kadarla kalmaz, aynı şeyi tarih için de gündeme getirerek “bugünün karşılıklı bağlantılarını anlamanın yolunun, bu bağlantıların geçmişini anlamaktan ve ve geçmişe dair anlayışlarımızı yeniden inşa etmekten geçtiğine” vurgu yapar. Tarihin “bir öğrenme süreci” ve “hareketli bir diyalog” unsuru olduğunun altını çizen Bhambra, tarihte akla yatkın tek nesnellik biçimini ise “sorunları ele alarak bilgi üreten bir öğrenme ve hareket diyaloğu ile tutarlı olacak bir nesnellik” olarak tarif eder.
Modern zihniyet dünyasının temel öncüllerinden birisi, onun kesinliğe duyduğu inançtır ve artık tecrübeyle sabittir ki bu inancın “körleştirici ve sakatlayıcı” bir mahiyeti vardır. Aynı şekilde modern bilim de bu kesinlik anlayışı üzerine kurulmuştur ve denilebilir ki bu anlayış, bugünün dünyasını anlamada -ve keza geçmişin anlaşılmasında- yetersiz kalmaktadır. Bhambra’nın bu çalışması ‘modernite üzerine yeniden düşünme’ çağrısında bulunarak bu konudaki hâkim anlayışları sarsarken, aynı zamanda özellikle tarih ve sosyoloji üzerinden bu bilim anlayışını da yapı-bozuma uğratmaktadır.
Son söz: ‘Anlamak’ isteyenler için ufuk açıcı bir çalışma.
*“Moderniteyi Yeniden Düşünmek” (Post-Kolonyalizm ve Sosyolojik Tahayyül)/ Gurminder K.Bhambra/ İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları/167 s.