Kıbrıs sorununu çözme niyetiyle yapıldığı söylenen İsviçre müzakereleri, bin bir umut ve olumlu sonuç imajı pompalanarak başladı ve sonuçta havası boşaltılarak “patlak lastik” gibi Ada’nın topraklarına atıldı. Şimdi tarafların birbirini suçlama gayretlerini, kendilerini toplumlarına haklı ve güçlü göstermek maksadıyla gurur, kibir, bencillik, böbürlenme, üstünlük sağlama amaçlı vatanseverlik gösterilerini; haliniz, dermanınız varsa seyreyleyin!
* * *
Yapılacak en iyi şey, görüşüp-müzakere edip başarı elde edemeyenleri izlememek, dinlememektir. Çünkü her söylenen “otoritenin” hakikat ile ilgisi olmayan güç gösterisi tezahürü olacaktır. Bilmiyorlar ki; yetkilileri en güçlü kılacak yegane şey gerçekleri konuşmaktır. Hakikat söylendiği zaman güç kazanılır!
* * *
Adamız, vatanımız yerinde duruyor! Morallerimizi sağlam tutalım..Çünkü, anlaşmak yerine bozmayı seçenler, Ada insanlarını bunalıma, mutsuzluğa sürükleme, kafalarını bozma, milliyetçilik, ayırımcılık hastalığı yayma yoluyla kendilerini affettirme gayretine gireceklerdir. Sakın ola oyuna gelmeyelim! Dürüst insanlar, sosyal adaletten, hümanizmadan, hakikatten yanadır. Onların kafa ve ruh kirlenmesine izin vermeyelim!
* * *
Oyunun hiç değişmediğini hatırlayalım. Bu sefer de Kıbrıslı insanların huzur ve mutluluğu yerine başka ülkelerin çıkarları için dolap döndürme rolü oynandığının farkına varalım! Çözüm masasının bizler için devrilmediğini bilip derin nefes alalım.! Araya giren kötü ruhları Doğa’ya havale edelim..Ülkemizde en iyi ve en rahat biçimde nasıl yaşayabiliriz, seçeneklerim kaldı mı onu araştıralım. Diğer yandan bu “güç” oyununun bizlere ne gibi zararlar verebileceğini hesaplayalım. Kuzey’in “Hataylaşması” ile Kıbrıslıtürklerin AB yurttaşlığının sona erdirilebileceğini akılda tutalım. Bu nimetin, sonuna kadar devam etmeyebileceğini düşünelim. Pasaport ile AB’ci, davranış ile “TR ilhakçısı” rollerinden vazgeçelim..
Kıbrıs gibi, değişik coğrafyalarda yıllar, asırlarca süren “kronik” ihtilafların barış anlaşması ile sonuçlanmasının nedeni çözüm görüşmelerinde “gerçekler” yerine pozisyonların, tek yanlı çıkarların, korkuların, mazeretlerin, güvensizliklerin, karşı tarafa üstünlük sağlama taktiklerinin, nefretin, gerçek düşünce edasıyla müzakere masasına sürülmesindendir.
Bu tarz; esas gerçeklerin konuşulmadığı müzakere biçimine, barış çabaları literatüründe “Mountain of Lies” denir. Bu tutumla çözüm bulunması imkansızdır. Barış anlaşması yapabilmek için “Yalan Dağı”nı dibine kadar kazmak, dipteki gerçekleri alıp o dağın tepesine, yalanların üzerine koymak gerekmektedir. Gerçeklerin gücü, yarattığı silkinme ve uyanış ile “yalan dağını” yok etmek için yeterlidir.
* * *
Sonuç olarak şimdi yapmamız gereken şey, yalanların değil hakikatin peşinde koşmak ve bu yönde kenetlenmektir. Akıllı insanların ne dediklerine bir bakalım:
“Hakikat öyle bir şeydir ki kimse onu kafanıza sokamaz. Onu arayıp sizin bulmanız gerekir” (Noam Chomsky”
“Herkesin yalan söylediği bir dünyada, hakikati söylemek devrimci bir eylem olur.” (George Orwel)