Mücadelemiz Dans Etmekle Dolsun!

Herhalde “döneminin çok ilerisinde” sözleri tam anlamıyla Emma Goldman’ı anlatmaktadır ki Emma Goldman ölümünden 30 yıl sonra 1968 Mayısıyla birlikte gelen hareket içerisindeki ikinci dalga feminizmde daha iyi anlaşılmıştır.

Özgül Saygun
o.saygun@hotmail.com

 

“Dans edemeyeceksem bu benim devrimim değildir.”

Bu söz Emma Goldman’ın en ünlü sözüdür. Fakat ilginç olan şu ki, Emma Goldman bu sözleri kendi söylememiştir. 1970li yıllarda Emma Goldman’ın hayatını anlattığı iki ciltlik kitabı “Hayatımı Yaşarken” ölümünden 30 yıl sonra feminist yazar Alix Kates Shulman’ın katkılarıyla yeniden yayınlanmıştı, Shulman’ın gazeteci bir arkadaşı Shulman’dan bir T-Shirte basması için Emma Goldman’ın bir sözünü istedi, Shulman ise ona Emma Goldman’ın bir kutlamada dans ederken ona engel olmaya çalışan devrimci yoldaşlarına söylediği öfkeli sözlerini alıntı olarak gönderdi. Bu sözleri gazeteci “Dans edemeyeceksem bu benim devrimim değildir” olarak özetledi ve t-shirt’e bu şekilde bastı. Yıllardır bu söz Emma Goldman’ın bir sözü olarak binlerce yerde yer aldı. Aslında bu küçük değişiklik çok da rahatsız edici değildir çünkü Emma Goldman’ın güzel sözlerini çok doğru özetlemiştir. Tam 100 yıl önce Emma Goldman bugün hala yaşanabilecek bir olayı otobiyografik kitabında şöyle anlatır;

Emma’nın görevi işçi kadınları greve katmaktı, bu amaçla mitingler, konserler, sohbetler ve danslar düzenleniyordu. Emma hepsinde işçi kadınlara grevdeki erkek yoldaşlarıyla neden dayanışmaları gerektiğini anlatıyordu, grevin haklılığına inancı konuşmalarını daha güçlü yapıyordu ve ikna edici yeteneği greve bir çok işçi kadının katılmasını sağlamıştı. Bu grev çerçevesinde düzenlenen bir dansta -kendi deyimiyle- yorulmak bilmeden dans eden Emma Goldman’a erkek bir yoldaşı yaklaştı ve Emma gibi bir “anarşist hareket içinde yükselmeye aday birinin” daha ağır başlı olması gerektiğini ve “kendini kaybedercesine” dans etmemesi gerektiğini söyledi. Bunun üzerine Emma Goldman;

“Oğlanın bu küstahlığına büyük bir öfkeyle karşılık verdim. Kendi işine bakmasını; Dava’nın ikide bir önüme engel olarak çıkarılmasının gına getirdiğini söyledim. Özgürlük uğruna baş koyduğumuz Dava’nın, gelenekler ve önyargılardan kurtuluş demek olan Anarşizm gibi yüce bir idealin, bizden hayatı ve sevinci esirgeyeceğini düşünemezdim. Davamız’ın benim rahibe olmamı, hareketin de bir manastır hayatına dönüştürülmesini beklemediğini ısrarla vurguladım. Eğer bunu talep ediyorsa, ben yoktum. “Ben özgürlük istiyorum, herkesin düşündüğünü ifade edebilme, güzel ve iç açıcı şeylere sahip olma hakkı tanınsın istiyorum” Anarşizmin anlamı buydu bana göre - tutuk evi, baskı, her ne olursa olsun umrumda değildi, dünya karşıma dikilse de bir şey değişmezdi. En candan yoldaşlarımın bile beni kınamasına rağmen, güzel idealimi gönlümce yaşayacaktım.”

Emma Goldman burada aslında bir ruhtan bahsetmektedir. Başka bir boyuttan ya da gerçekten inanç anlamında bir ruhtan bahsetmiyorum; elbette ancak bir yaşama sevincinden ve özgürlük ruhundan bahsediyorum. Sanırım Emma Goldman’ı 1970’lerde mücadeleye tekrar hatırlatan da zaten bu ruhun kendisidir. Bu sözleri feminizmin birinci dalgası olarak adlandırabileceğimiz 19. Yüzyılın sonu 20. Yüzyılın başında söyler, Emma Goldman’ın döneminin kadın hareketiyle ayrıştığı nokta da budur. Birinci dalgada yaygınca bilinen kadınların oy hakkı hareketini basit bulmaktadır, sosyalist hareketiyse anarşizm kadar sivri bulmamaktadır. Herhalde “döneminin çok ilerisinde” sözleri tam anlamıyla Emma Goldman’ı anlatmaktadır ki Emma Goldman ölümünden 30 yıl sonra 1968 Mayısıyla birlikte gelen hareket içerisindeki ikinci dalga feminizmde daha iyi anlaşılmıştır. Yukardaki paragrafta da bahsedilen özgürlük ruhu, keskin mücadele yöntemleri ve inancı yıllar sonra anlam kazanmıştır.

Peki ben bundan neden bahsediyorum?  Çünkü Emma Goldman’ın bahsettiği ve asla vazgeçmeyeceğini söylediği,” dans etmek” mücadele içinden bir eleştiriyi de temsil eder. Çoğu zaman sol hareketler çeşitliliğe, renkliliğe ve mücadelenin eğlenceli ruhuna değinmeyi unutur, hatta daha uç durumlarda buna değinmeyi bilinçli olarak reddeder. Ülkemizde de mücadelenin renkliliği sol hareketin aklına hep 17 Mayıs haftasında biraz da LGBTİ+ aktivistlerin zorlamasıyla gelir. Çünkü bana kalırsa ve zaten tarihsel süreç de gösterir ki, renklilik ve çeşitlilik LGBTİ+ mücadelesiyle özdeşleşmiştir. Şartlar ve baskı arttıkça hareket de elbet çetinleşecektir ancak Emma Goldman’ın da dediği gibi “herkesin güzel ve iç açıcı şeylere sahip olma hakkı” için mücadele ettiğimizi unutmamamız gerekir. Bunu da ancak, dans ederek, gülerek ve direnişin ruhunun mutlu olabilmek olduğunu unutmamakla yapabiliriz.

Emma Goldman’ın sevgiye olan inancıyla tüm renklere tüm çeşitlere selam olsun.

Dergiler Haberleri