Mücahit ve İnşaatlar

Mücahit ve İnşaatlar

ÇOCUK GÖZÜMDE KIBRIS VE ANILAR -21-


 

Erdinç Gündüz

“Hazııır ol... Sağaaa dön... Uygun adım marş...”
Silah yok omuzlarımızda. Uygun adım yürümeye başlıyoruz.
Mücahitler Sitesi ve Göçmen Evleri inşaatlarında çalışacak bugün Ağır Silah Takımı. Kimimiz çimento yoğuracak, kimimiz çakıl, tuğla taşıyacak... Bazılarımız boya yapacak, bazılarımız da pencere kasası takacak...

Lefkoşa’daki Bölükler, haftayı bölüşüp, nöbetleşe inşaat işçiliği yapıyor.  Bizim bölükten de bir Takım, Mücahitler Sitesi inşaatına, diğer Takım da Göçmen Evleri inşaatına gidiyor. Aramızdaki bu işlerden anlayanlar usta-başılık yapıyor. Geriye kalanlar amelelik. Benim birşeyden anladığım yok. Ben de ameleler arasındayım. Öğrenmeye çalışıyorum ama. Boyacılık hoşuma gidiyor. Boya karışımlarını, fırça tutmayı, fırça sallamayı öğreniyorum.

***

Mücahitlik yıllarımda öğrendiğim veya bana zorla öğretilmeye çalışılan çok şey var aslında.
Önce, yaşamak için öldürmem gerektiği öğretiliyor. Sonra Rum’un en büyük düşmanım olduğu. Silahları, bozup-kurmayı, nişan almayı, hedefi vurmayı öğreniyorum. Hangi silahın menzilinin ne kadar olduğunu, esas duruşta durmayı, komutanlarıma selam vermeyi öğretiyorlar bana. Mücahitler Marşı’nı, Akıncılar Marşı’nı, Yıldırımlar Marşı’nı ezberliyorum sonra. Mevzi kazmayı, yaralanma olması halinde, ilk müdahalede yaranın nasıl tımar edileceği öğretiliyor... Vurulmamak için kene gibi yere nasıl yapışacağım, toprağa yapışarak solucan gibi nasıl sürünüp saklanacağım anlatılıyor...
Karavanadan yemek yemeyi öğreniyorum...Yediğim yemekten şikayetçi olmamayı öğreniyorum... Kullandığım tabak ve çatalın ille de anne evindeki gibi tertemiz olmasının gerekmediğini öğreniyorum...Yemek tabağından, bir saç, bir taş parçası, hatta bir böcek çıkmasının pek de önemli birşey olmadığını öğreniyorum...

Sabahın erken saatlerinde, daha güneş doğmadan kalkmayı ama yatma vaktinin belli olamayabileceğini öğreniyorum... Kalabalık bir odada, iki katlı demirden ranzalarda yatmayı öğreniyorum... Ayak kokuları, ter kokuları, horlamalar, sayıklamalarla birlikte, nasıl uyuyabileceğimi öğreniyorum... Keçe gibi olan Kızılay battaniyelerine sarılıp ısınmayı öğreniyorum... Sabah yataktan kalkar kalkmaz ilk işimin yatağımı düzeltmek olduğunu, soyunurken, çıkardığım elbiselerimi ortalarda bırakmamayı, botlarımı yatağımın altında gelişigüzel atmamayı, tuvalet temizlemeyi, süpürge kullanmayı öğreniyorum...

Ama en önemlisi, insanları öğreniyor, tanımaya başlıyorum. Her çeşidini. Saf olanını, kendini çok akıllı zannedenleri, hırsızları, namusluları, namussuzları, alkolikleri, uyuşturucu kullananları, kadın düşkünlerini, kumarcıları, köylüleri, şehirlileri, işçileri, memurları, eski TMT’cileri...

Hepsiyle iyi ilişkiler içinde olmaya çalışıyorum. Normal hayatımın devam etmiş olması halinde bu kadar çeşit insanı hiçbir şekilde tanıyamayacağımın bilincindeyim. İnsanı tanımak için bu çok önemli fırsatı değerlendirmeye çalışıyorum.

Hırsızların, çalmayı nasıl bir ‘oyun’ haline getirdiklerini öğreniyorum... Alkoliklerin ve uyuşturucu tutkunlarının, uzun uzun, alkol veya uyuşturucuya nasıl başladıklarının öyküsünü dinliyorum...Köylü öğrenci gençlerin sırf yatacak bir yer, yiyecek bir sokum ekmek için ‘Öğrenci Mücahit’ olduklarını öğreniyorum... İşçilerin, gündüzleri işlerinde, geceleri nöbette nasıl zorluklar içinde yaşadıklarının öyküsünü dinliyorum...
Eski TMT’cilerden, yaşadıkları ilginç, bazen ürkütücü bazen de dehşet verici öyküler dinliyorum... Nereden ve kimden geldiğini bile bilmedikleri bir emirle, ve nedenini hiç soruşturmadan, dağlara, ıssız yerlere adam kaçırıp nasıl dövdüklerini, hatta bazen nasıl öldürdüklerini anlatanları dinliyorum...

Gerçek hayatı öğreniyorum aslında...

Dergiler Haberleri