Bilge Azgın
bilge.azgin12@gmail.com
Son haftalarda birçok insan şu soruya cevap vermeye çalışıyor: Gül-Arınç ikilisi olayları yatıştırmaya çalışırken, Tayyip Erdoğan niye yangına körükle gidiyor? Erdoğan’ın Fas’tan Cumhurbaşkanı Gül’e laf yetiştirmesi, memlekete gelir gelmez havaalanında yaptığı Otobüs Konuşması ‘iyi polis kötü polis’ oyunundan ibaret değil. Başbakangiller ile Gül-Arınç çizgisi arasında kriz yönetimine dair ciddi bir ayrışma söz konusudur.
Liberal-demokrat çevrelerin, Tayyip Erdoğan’ın son yıllarda artık tavan yapan ultra muhafazakâr söylemlerini anlamlandırmaya çalışırken ortaya attığı “Cumhurbaşkanlığına hazırlanmak için öyle konuşuyor, Başkanlık sistemine geçmek için öyle yapıyor” gibi yarı meşrulaştırıcı türden cevapların Gezi Parkı süreci karşısında hiçbir kıymeti harbiyesi kalmamıştır. Erdoğan’ın rasyonel görülmeyen söylemlerini kişilik özellikleri üzerinden anlamlandırılması daha isabetli olur. Buna ilaveten, Başbakangiller ile Gül-Arınç çizgisi arasındaki tarz ayrışmasını “hard-liner’e karşı soft-liner” ayrışması olarak da anlamlandırmak gereklidir.
“Demokrasiye Geçiş literatürü”nün ortaya koyduğu hard-liner’e karşı soft-liner ayrışması seçimlerin yapılmadığı geleneksel otoriter rejimlerden seçim demokrasisine geçerken egemen elitlerin içine düştüğü yol ayrımını açıklamak için kullanılır. Soft-liner’i hard-liner’den ayıran en önemli özellik birlikte kurdukları otoriter rejimin daha fazla anti-demokratik dayatmalarla devam edemeyeceğini, rejimin tamamen yok olmaması için sandık meşruiyetine ve uluslararası kamuoyunun desteğine gerekli olduğunu kanıksamalarıdır. “Demokrasiye Geçiş literatürü”nü Türkiye’ye ilk uyarlayan Ergun Özbudun, 1946-1950 sürecinde ayni Kemalist değerlere sahip olan Recep Peker ile İsmet İnönü arasındaki ayrışmayı “hard-liner’e karşı soft-liner” kavramları üzerinden yorumlamıştı.
“Hard-liner’e karşı Soft-liner” ayrışmasını peş peşe kazandığı genel seçimlerle iktidarını pekiştiren AKP’nin bugününe de uyarlamak mümkün. Askeri vesayet sonrası Türkiye’sinde, AKP elitleri ‘dindar nesillerin formatlandığı dindar Türkiye’ye geçişin’ tarz ayrışmasını yaşıyorlar. Erdoğan endeksli hard-line tarz “muhafazakâr hayat tarzını benimsemeyenleri aşağılamaktan çekinmeden, bu yolda taviz vermeden muhafazakâr sosyal politikaları uygulayalım” diyor. Ortaya attığı parçalı dolambaçlı siyasi söylemler şu mantık kalıbına oturuyor: “Sunni muhafazakâr çoğunluk şerefine ve namına kürtajı yasaklayamadık ama şimdi ertesi günü hapını reçeteye bağlıyoruz, senin bu hapa erişmeni zorlaştırıyoruz, beğenmiyorsan şikâyetini seçim sandığında yap! Sünni muhafazakâr çoğunluk şerefine ve namına saat 10’dan sonra marketlerden alkol almanı istemiyoruz, alkoliklik yapacaksan git evinde yap, beğenmiyorsan da şikâyetini seçim sandığında yap!” Bu mantık kalıbına oturan örnekler oldukça fazla ve herkesin malumu. Bunu eleştirenlere de Erdoğan’ın parçalı dolambaçlı cevabı hep aynı: “Ben seçimleri kazandığım sürece birtek susma hakkına sahipsin, itiraz etme hakkına değil!”
Erdoğan’ın hardline tarzına karşılık, Gül-Arınç ikilisinin soft-line çizgisi muhafazakâr sosyal politikaları hayata geçirirken “söylemlerimizi çoğulculuk ve höşgörü gibi demokratik erdemlerle soslayıp bu politikaları kamuoyu nezdinde meşrulaştıralım, seküler yaşam tarzı fobik konuşmalar yaparak insanların tepkilerini üzerimize çekmeyelim ve uluslararası arenadaki demokratik marka değerimize zarar veren söylemlerden kaçınalım” mealinde.
Bütün AKP bakanlarının dediği gibi “mesele 3-5 ağaç olmaktan çıkmıştır”. Evet, çok doğru, Gezi Parkı Eylemi’nin bir gün içerisinde birçok vilayete sıçramasının en önemli sebebi polisin uyguladığı sınır tanımaz şiddet ile Erdoğan’ın hard-line muhafazakâr sosyal politika tarzının iç içe geçmesidir. Bunun bilincinde olan Bülent Arınç, “hazır Erdoğan yokken bari ben polis şiddetine maruz kalan zararsız çevrecilerden özür dileyim” modunda çıktığı basın toplantısına başlarken şu cümleleri vurgulama ihtiyacını duymuştur:
Yaşam tarzları bizim için son derece değerlidir, önemlidir ve hassastır. Yaşam tarzlarımız nedeniyle ağır baskılar yaşamış bir kadro olarak, kendi yaşadıklarımızı başkalarına yaşatmamak için büyük bir duyarlılık içinde olduk. Kendi yaşam tarzlarımızı kendi hassasiyetlerimizi öne çıkarmak yerine, ortak noktalarda buluşmayı, ortak yolu bulmayı her zaman öncellikli vazifemiz olarak gördük.
Erdoğan ile aynı dışlayıcı sosyal politikalara onay veren Arınç’ın, söylemini sözde çoğulculuk ve höşgörü gibi demokratik erdemlerle süslemeye çalışması tesadüf değil. Zat-ı muhterem Cumhurbaşkanı da, Gezi Parkı Eylemi ile patlak veren olayların “Türkiye'nin imajını içeride ve dışarıda” zedeleyeceğinden mütevellit kaygılarını dile getirmiş, “iyi niyetli mesajlar alınmıştır” dedikten 3-5 gün sonra da alkol düzenlemesini onaylamıştır.
Hard-liner’a karşı soft-liner ayrışmasının kodlarını en iyi deşifre eden yazılardan biri Yüksel Taşkın’ın Taraf Gazetesi’nde çıkan “Gülen’den Erdoğan’a: Gel beraber ıslah edelim!” (8 Haziran, 2013) başlıklı yazısı; diğeri de 2007-2011 dönemi AKP milletvekili olan Suat Kınıklıoğlu’nun Today’s Zaman’da (6 Haziran, 2013) yayımlanan yazısıdır.
Yüksel Taşkın’ın analiz ettiği gibi Fethullah Gülen’in yorumları muhafazakârlaştırmayı bu kadar hard-line üslupla yapmayın yönünde. Dindar veya Altın Nesil idealine daha henüz tam ulaşamadıkları için gençlerin bu tür azgınlıklara başvurduğu teşhisini yapan Fehtullah Gülen, Erdoğan’a “azgınlıklara karşı tepki göstermek, reaksiyon göstermek suretiyle sadece karbondioksit atmış oluruz. Kabadayılık yapmış oluruz. Meselenin dipten ele alınmasına ihtiyaç var” öğüdünü veriyor. Suat Kınıklıoğlu’nun yazısı ise Erdoğan’ın 2011 seçimlerine giderken parti içindeki liberal-merkez ve Gül’e yakın isimlerin nasıl tırpanlandığını anlatırken, İstanbul İl Başkanı Babuşcu’nun Nisan ayında yaptığı konuşmaya dikkat çekiyor.
AKP son birkaç yıla kadar askeri bürokrasi tarafından ayakta tutulan Kemalist laikliğin Sunni Muhafazakâr çoğunluğa dayattığı kısıtlamaları (türban, İmam Hatipler, Kuran Kursları) bertaraf etmek için çaba gösterdi. Liberal-demokrat çevreler bu süreçte AKP’ye “Sunni Muhafazakâr çoğunluğun taleplerini her zaman birincil konuma koymayın, diğerlerini de görün” üzerinden eleştiri getirseler de, genel hatlarıyla AKP’nin attığı adımları desteklediler. AKP kurmayları bu süreç içerisinde “dindarlaşmanın önündeki engelleri kaldırırsak zaten kendiliğinden dindar nesil yetişir” stratejisiyle yetinmişlerdi.
Ancak Erdoğan’ın ustalık döneminde, bu strateji ustaya yetmez oldu. 2023’ün hedeflendiği bu dönemde, “Askeri bürokrasi tamam, sandık çoğunluğu biz Sunni Muhafazakârların elinde, dindar nesil ve dindar Türkiye için artık tam gaz müdahale zamanı” stratejisi benimsendi. Vurgulamak gerekir ki Erdoğan’ın popülist söylemi her daim Sunni-Muhafazakârların esas söz sahibi olması gerektiği bir ülkede kendi ülkelerine yabancılaşmış oligarşik azınlık konumunda olan laik-vesayetçilerin esaretinden kurtarmak üzerine kuruluydu. Ancak, askeri vesayet sonrası Türkiye’sinde, Erdoğan artık seküler yaşam tarzı fobik söylem üzerine kurulu hard-line tarzı muhafazakâr cephe inşasına koyuldu.
Gül, Arınç veya Fehtullah Gülen Cemaatı gibi birçok muhafazakâr iktidar ortakları, Erdoğan’ın hard-line muhafazakâr cephe inşasından tedirgin oldukları çok açık. Ancak çoğulcu demokrasiyi içselleştirdikleri için değil, pragmatik sebeplerden dolayı Erdoğan’la hard-line soft-line ayrışması yaşıyorlar. Erdoğan endeksli hard-line muhafazakâr sosyal politikaların, bugün olduğu gibi ilerde de, seküler yaşam tarzını benimsemiş politik veya a-politik kesimlerde sosyal patlamalara yol açacağının bilincindeler.