Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’a su taşıyan sistemdeki arıza ile Türkiye’nin TOGG’nun motorlu araç üretme girişimi üzerinde özellikle muhalif ruhlu birçok yorumlar yapıldı. Sınai üretim deneyim ve birikimi olan bir makine mühendisi gözü, aklı ve disiplini ile izlediğimde muhalif yorumları takdir etmekte ve benimsemekte zorlandım.
Önce su meselesi… Uygulanan teknoloji yeniden öte ilk teknoloji, Türkiye’nin geliştirdiği ve uyguladığı bir teknoloji… Daha önce bu köşede gene yazmıştım, bu yüzyılın en stratejik emtiası su olacak, petrol tükenirken su hakim olacak ve su kaynakları zengin olup da su le ilgili teknolojileri geliştiren ülkelerin ekonomik ve teknolojik üstünlüğü olacak. Türkiye su kaynakları bakımından zengin, yönetemediği de aşikar; çevresinde de su kaynakları açısından fakir ve kurak ülkeler var… Türkiye’nin suyu toplamak, depolamak ve tüketime ulaştırmak üzerine projeler uygulaması suyu verimli yönetmekle ilgili… Bu amaçla da teknoloji her aşamada kullanılabilmelidir Toplamak ve depolamak için dahi teknoloji gerek ama özellikle deniz aşırı hedeflere suyu ulaştırmak konusunda teknoloji kritik öneme haiz… Bu konuda Japonya gibi ülkelerin geliştirip uyguladığı değişik teknolojiler var ama derin denizlerden geçecek boru hatları konusunda teknoloji geliştirmeye açık ve çok derin denizler için de ihtiyaçlı…
Türkiye çok derin denizlere döşenebilecek su nakil hatları üzerine proje çalışmış, teknoloji geliştirmiş, uygulama aksamlarının patentlerini bile almış. Geliştirdiği bu yeni ve dünyadaki ilk teknolojiyi uygulama gereği vardı ve Kuzey Kıbrıs’a su nakli projesi bu ihtiyacı karşılıyordu. Asrın Projesi reklamları ile uygulamış olabilirler ama gerçekten önemli bir teknoloji idi ve ilk defa uygulanacak bir teknoloji idi. Bu uygulamada görülecek teknik sorunları çözerek de teknolojinin başarısı, verimliliği ve gelişimi sağlanacaktı. Dolayısıyla, teknik sorunlar yaşanması, bir mühendis olarak sürpriz değildi görüşündeyim. İleride daha başka teknik sıkıntılar da olacak ve dünyadaki en son geliştirilmiş bu teknoloji bu şekilde daha verimli ve çok daha iyi bir teknolojiye ilerleyecek. Türkiye bu teknolojiyi geliştirdikten sonra başka ülkelere mutlaka pazarlayacaktır; yanıbaşındaki kurak Ortadoğu ülkeleri bunun için önemli bir pazardır.
Kıbrıs’a döşenen boru hattında teknik sorun çıkması üzerine konuyu, projeyi, teknolojiyi küçümseyen, horlayan eleştiriler makul değildir; muhalif olunabilinir ama muhalefet edilenin bir siyasi duruş değil de geliştirilmiş bir proje olduğunu da bilmek gerek. Hele ki ilerici siyasi duruşta olanların bu arıza nedeniyle bu teknolojiyi horlaması, güvensizlik yayması ideolojilerine koşut olamaz… Yılların Siemens firması Kuzey Kıbrıs’ta elektrik santralını yaptığında ilk deneme çalışmasında kazan patladı, Kıb-Tek’in bir çalışanı da bu kazada vefat etti… Kimse çıkıp bu firmayı ve teknolojisi eleştirmedi çünkü böylesine teknik kazalar maalesef olağandır. Yılların otompotif üreticileri, yeni bir araç modelinde kusurlu akşam tespit edildiği için yüzbinlerce aracı tamir maksatıyla geri ilgili garajlara çağırır. Bunların şirketinin ve teknolojisinin sorgulandığı, horlandığı vaki değil… Rakipleri bile yapmıyor, çünkü benzeri durum ya öncesinde onlarda da olmuştur, ya da ileride olabilecektir. Dolayısıyla, Türkiye-Kuzey Kıbrıs arasındaki boru hattında yaşanan teknik sıkıntıyı abartmak gerekmiyor. Tamiri de zaman alacak çünkü teknoloji ilk, aksamlar ilk ve yedeği de olmayabilir, arıza ilk ve müdahale için deneyim eksikliği gerçeği var…
Diğer konu, TOGG’un otomobil üretim girişimi… Kırk yıl kadar önce, Sanayi Holding’ye çalışan genç bir makina mühendisi olarak sanayi tesislerinde üretim konusunda, o zamanların Almanya’sında iki aylık bir teknik eğitim kursuna burslu olarak katılmıştım. Toplamda onbir ülkeden yirmi makina mühendisi, benim dışımdaki katılımcılar çekik gözlü, koyu renkli idi. Kursun bir tam günü Daimler-Benz (Mersedes) tesislerinde idi. Günün sonunda firmanın üst düzey bir yöneticisi ile değerlendirme, soru-cevap toplantısı yaptık. Yönetici, cevap verdiği bir soruya yorum da eklemek ihtiyacı da hisseti ve dedi ki, “Siz geri kalmış ülkelerden gelenler, işte böylesiniz. Mersedes tesislerinde olduğumuz için BMW’dan örnek vereyim. Siz kendi ülkenizde araba üretecekseniz ya BMW gibi olsun istiyorsunuz, ya da olmasın. Ama başlangıcında bu BMW nasıl bir araçtı, nasıl üretiliyordu, bugünkü teknik durumuna hangi aşamalardan geçerek geldi, hiç araştırmazsınız. Ve BMW gibi araç üretemeyeceğinize karar verince, yatırımı yapmazsınız, biz de Almanlar olarak size BMW satmaya devam etmekten çok mutlu oluyoruz”. Adam bunu kırk yıl önce söylemiş, şimdi Türkiye’de TOGG’un girişimine yapılan horlayıcı, küçümseyici eleştiriler bana bu yorumu yeniden anımsattı…
Türkiye büyük ve kalabalık bir ülke; otomotif için de önemli bir pazar. Çok eski üniversiteleri de var; yurtiçinde ve yırtdışında deneyimli teknik insanlara da sahip… Otomobil kmonusunda bir de 1960 yıllarının Devrim arabası girişimi var… Nasrettin Hoca dediğinden, irmik var, şeker var, su var, ateş var, helvasını yapamıyor… Çünkü teknolojiye eğilim, yatırım cesaret işidir, sabır işidir; eksik olan bu… Şimdi öyle veya böyle bu girişim başlatılmış, belli ki ciddi bir çalışma ve çaba var… Bunu, Çin’den, İtalyan’dan ve daha nerelerden çalıdılar diye eleştirmek doğru değil… Bir yerden başlamak gerek, ne kadarını Türkiye’den ne kadarını başka yerlerden temin ettikleri değil, neyi, nasıl yapavcakalarına dair kararı vermek ve uygulamaya başlamak önemli. Süreç içinde bu arabanın aksamlarının daha fazlası Türkiye’de üretilebilir. Türkiye şu anda yabancı otomotif firmalarına parça üretip satan bir ülke. Siyasi muhalefeti teknik ve teknolojik konulara alet etmek, ülkenin gelişimsi için engeldir. Bu başlatılan teknik çalışmaya ve motorlu araç üretme çabasına destek vermek gerek. Bugünün hükümeti buna karar vermişse, yarının hükümeti de bu kararı geliştirmekle görevli olacak; bugünün muhalefeti eleştirirse, gelecekte hükümet olduğunda ne yapacak?! Devrim arabaları gibi mi olacak; onun da üstünden altmış yıl geçmiş…
Teknolojik konularda siyasi muhalefet ruhu, sanayi devriminde trikotaj makinalarını kırıp döken ev dokumacılarının ruhudur; engel de olamadılar gelişmeye…