MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KUDRET

Neşe Yaşın

Yaşanan dönemin iç sıkıntılarına düştüğüm anlarda kendime kızıyorum. Kendi halimden şikâyet etmem bir şımarıklık çünkü. Geçmişte hayatımda olan ve şimdilerde mahrum kaldığım pek çok şey kimilerinin hayatında hiç olmamış. Sonra yıllardır hapiste olan arkadaşlarımı, onların ailelerini düşünüyorum. Bu iç sıkıntısı kişisel değil aslında.  Sevdiğim pek çok insan için, dünyanın hali için duyulan bir sıkıntı. Ben ufacık şeylerde mutluluk bulmayı bilen biriyimdir. Kitap okuyan insanın hiçbir yerde kolay kolay canı sıkılmaz aslına bakılırsa. Kitabına dalarsın ve kaçarsın seni bunaltan ortamdan. Dalabiliyorsan tabii. Bazen zihin öylesine aktif, kalp öylesine kırıktır ki bir kitap bile içine çekemez seni. Bazen öyle bir düğüm vardır ki insanın içinde onu çözmeden konsantre olamaz hiçbir şeye. Bazen de gündelik hayatın zorlukları, yaşam mücadelesi denen şey girer seninle kitaplar arasına. İnsanlar her türlü sanat eserini kendilerine göre okuyorlar. Bazen aynı filmi mi izledik, aynı kitabı mı okuduk diye düşünürüm birileri bir kitap ya da filmden söz ederken. Beni cezbeden yan başkaları için silik, benim anlam bulma bağlamım başkaları için namevcuttur çünkü.

Kimi zaman kimi insanlarla çok güzel bir buluşma yaşarsın, aynı cümleleri kurduğunu fark edersin ya, işte onlar ruh akrabalarındır senin. En çok da bunu özlüyorum bu sıralar aslına bakılırsa. Beni anlayan uzaktaki bazı insanların fiziksel ortamlarımda da olmasını, paylaşımların büyülü sinerjisini, insandan insana akan enerjiyi özlüyorum.

Geçen akşam güzel bir evde tatlı bir sofrada gülüşmelerin eşlik ettiği bir sohbet içindeydim. İyi bir zamanımdaydım, belki biraz fazla gevezeydim ama kimse sıkılmışa benzemiyordu. Hayattan duyulacak hazzın Yunanlı filozof Epikür’ün tanımladığı gibi olduğunu düşünürüm böyle zamanlarda. Arkadaşlarla paylaşılan basit sofralar ve sohbet. Hepsi bu! Pandemi öncesi hayatımda ne çok varmış da değerini bilememişim bunun.

Uzun yalnızlık zamanlarının baş belası bellek arkadaşlığı son derece yorucu. Sürekli kendimi suçlama halimden, geçmişle yaptığım muhasebeden gına geldi. Kabul et işte; olan olmuş, torba dolmuş, geriye dönüp değiştiremiyorsun hiçbir şeyi. Tek başınalığın en kötü yanı bu. Zihnini dağıtıp dikkatini iç sesinden başka şeylere çekecek ötekilerden yoksunsun böyle zamanlarda.

Geleceğe dair belirsizlikler geçmişe doğru savuruyor insanı. Gelecekte görebileceğin bir ışığa konsantre olamadığın için geçmişin imgeleri ile boğuşmaya başlıyorsun.

Tarihe bakıldığında böylesi dönemleri önemli toplumsal değişikliklerin, sanatsal hareketlerin izlemiş olması en büyük teselli. Her birimizi farklı insanlar yapacak, bir olgunluğa eriştirecek zamanlar belki de bunlar. Bir yandan toplumsal ve siyasal düzeylerde gerçekleşmekte olanlara karşı kaygı ile doluyum bir yandan da umudu ve iyimserliği elden bırakmamaya çalışıyorum. İçi boş bir umut ve iyimserlik değil bu, dünyaya yayılmış büyük aileme, kalpleri ve düşünceleri bana benzeyen ruh akrabalarıma duyduğum inanç.

Üzülmek için ne kadar çok neden varsa sevinmek için de o kadar çok neden var.

Bugün yaşanan pek çok şey öylesine tanıdık ki. Tarih bazen hortluyor çünkü onun yanlış öğretisinin esiri olmuş kitleler bu ezberi tekrarlıyorlar. Birlikte inandırıldığımız bazı ortak yalanlar var ve bazı durumlarda kimilerine iyi gelebiliyorlar. Bunların hükmü yatsıya kadar oysa.

Bu kolektif iç sıkıntısını atlatmanın en iyi yolu birbirimizden güç alarak kötülüğe, onun sinsi taktiklerine karşı durmak.

Dünyayı daha iyi yapmaya çalışanlar olarak azımsanmayacak bir güce sahibiz. Ey ruh akrabalarım birleşin!  Yeni bir dünya kurmak için geç kalmış değiliz. Kardeş acılarımız elbet kardeş mutluluklara da dönüşebilir bir gün. Hortlayan kötülükleri yenmek için muhtaç olduğumuz kudret kalplerimizdeki kardeşlik ateşinde mevcuttur.