Kıbrıs sorununun 5 temel başlığından bir tanesi de mülkiyet sorunudur. Mülkiyet sorununun çözümü de Kıbrıs sorununun nihai çözümü ile mümkündür.
Mülkiyet sorununa iki tarafın yaklaşımı da yanlıştır. Türk tarafı “kan döktük aldık bizimdir” derken, Rum tarafı da Kıbrıs’ın kuzeyinde bırakılan Kıbrıslı Rumlara ait mülkler üzerinde hak sahibi olduğunu iddia ediyor.
Bu iki farklı yaklaşım nedeniyle ve özellikle Türk tarafında Rum mallarının geliştirilmesi, alınıp satılması gibi adımlar nedeniyle mülk sorunu giderek içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Kuzeydeki mülklerin büyük çoğunluğu Rumlara aittir. Bu nedenle Rumlara ait mülklerin geliştirilmesi neredeyse zorunluluktur. Çünkü 1974’den bu yana geçen 50 yılda eğer Rumlara ait mülkler geliştirilmemiş olsaydı, kuzeyde neredeyse hiç gelişme olmazdı.
Bu nedenle bugün Rum tarafının uluslararası alanda atmak istediği hukuki adımlar çok da haklı olduklarını göstermez.
Çünkü Kıbrıs sorunu siyasi bir sorundur. Dolayısıyla hukuki yaklaşımlarla çözülemez. Bunun yerine siyasi olarak çözülmelidir. Mülkiyet sorunu da Kıbrıs sorununun temel başlıklarından biri olduğuna göre siyasi olarak ele alınmalı ve bu çerçevede çözümlenmelidir.
Rum tarafı bir süreden bu yana dünya kamuoyuna ısrarla Temmuz 2017’de Crans Montana’da kalınan yerden müzakereye hazır olduğunu duyuruyor.
Türk tarafının 2017’den sonra ortaya koyduğu ve 2020’de Ersin Tatar’ın cumhurbaşkanı seçtirilmesi ile resmi olarak seslendirilen “egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm” talebi Rum tarafının elini güçlendiriyor.
Dahası “KKTC tanınmadan masaya oturmayız” söylemleri de Rum tarafını rahatlatıyor.
Bu yaklaşımlar Türk tarafını dünyaya müzakerelerden kaçan taraf olarak gösteriyor.
Halbuki Temmuz 2017’de masadan kaçan taraf Rum tarafıydı. Müzakere masasını deviren de Anastasiadis’ti. Anastasiadis o gün çözümü değil seçimi düşündüğü için masayı devirmiş ve Şubat 2018’de yapılan seçimleri kazanmıştı. İkinci 5 yıllık döneminde ise Kıbrıs sorunu buz dolabında bekletildi.
Rum tarafı bir yandan Crans Montana’da kalınan yerden devam etmek istediğini söylüyor. Öte yandan da Kıbrıs sorununun temel başlıklarından biri olan mülkiyet konusunda hukuki adımlar atarak uluslararası alanda zemin kazanmaya çalışıyor.
Peki biz ne yapıyoruz?
Hiç.
Sadece seyrediyoruz. Ne hükümetin, ne de cumhurbaşkanlığının böyle bir gündemi yoktur.
Dışişleri bakanı Tahsin Ertuğruloğlu dün TAK ajansına yaptığı değerlendirmede “KKTC’nin yeni vizyonunun, olası yeni bir müzakere sürecinin ‘kaldığı yerden devam etmesi’ ihtimalini ortadan kaldırdığını” belirtti.
Ama İtalya’da tutuklu bulunan Kıbrıslı Türk avukat arkadaşımızla ilgili tek kelime etmedi. Bilindiği gibi Rum tarafının talebi üzerine tutuklanmıştı.
Rum dışişleri bakanının açıklamasına göre tutuklanma nedeni de Rum mülklerinin satışını yapmasıdır.
Rum dışişleri bakanı Kombos açıklamasında bu tür tutuklama işlemlerinin daha da artacağını ve Rum mülklerinin satışına karışan yerli ve yabancı kişiler hakkında başka davaların da açılacağını söyledi.
Crans Montana’da kalınan yerden başlamaya hazır olduğunu duyuran Rum tarafı bu kalınan yere mülkiyet sorununun çözümü yönünde çok önemli bir uzlaşı sağlandığını da biliyor olması gerekir.
Bu uzlaşı da “çözümden sonra iade edilecek topraklarda öncelik hakkı mal sahibine, Kıbrıs Türk devletine kalacak topraklarda ise öncelik hakkı kullanıcıya ait olacaktı”.
Bu konu orda dururken biz ısrarla bunu ileri götürmeye ve sonuca ulaştırmaya çalışacağımıza tam tersine olmayacak bir şey talep ederek Rum tarafının rahat bir nefes almasını sağladık.
***
Müzakere olmadan hiçbir sorun çözülmez. Hele müzakere masasına oturmadan çözüm bulacaklarını zannedenler yanılıyor. Böyle bir dünya yoktur.
İki devlet çözümü isteyenler mülkiyet sorununu nasıl çözümleyeceklerini de açıklamak zorundadır.
Unutmayın bu tutuklamalar yayılırsa burada yarattığınız düzen çökecek. Biz de bu çöküntünün altında kalacağız.
Bu nedenle akıl yoluna dönmek için bir an önce gerekli adımlar atılmalıdır.