Kıbrıs sorununu çözüm sürecine geldiğimiz her aşamada, tıkanması için güneyde ve kuzeyde sistematik bir kampanya başlatılır.
Bu kampanya şimdilerde egemenlik, siyasi eşitlik ya da federal çözüm üzerinden değil, mülkiyet üzerinden başlatılmıştır. Gerçek dışı pek çok ifade ile şu anda, daha pek çok esası görüşülmeyen mülkiyet sorunu üzerinden, bu aşamada var olan belli belirsizlikler de istismar edilerek, olumsuz bir algı yaratılmaya çalışılmaktadır.
SALİH BOYACI'DAN MEKTUP
Sayın Levent Özadam önemli bir gazetecilik örneği göstererek, köşesine bir mektup taşıdı.
Mektup, tanınmış iş insanlarından Sayın Salih Boyacı'ya ait. Ticaret Odası Meclis Üyesi Sayın Asım Dedezade’ye hitaben yollanmış… Bunu ele almak istiyorum.
Çünkü günümüzde mülkiyet meselesine dönük, gerçek dışı pek çok söylemi, ele almaya, bu mektupta yazılanlar bir zemin sağlamaktadır. Bir kere, CB Sayın Mustafa Akıncı görüşme sürecinde yetkili olarak görevdedir.
Bu yüzden sorunu çıkmaza sokmak isteyenler diğer şeyler yanında Cumhurbaşkanı’nı bu temelde suçlamaktadırlar. Sayın Akıncı'nın "bizi mülksüzleştireceği" iddiaları ile toplum içinde algı yaratmaya çalışmaktadırlar.
İşte bu nedenle bu çevrelerin yaklaşımlarını, Sayın Salih Boyacı'nın, Sayın Levent Özadam'ın köşesinde yayınladığı mektuptaki ifadeleri üzerinden ele alalım.
Söz konusu mektubunda Sayın Salih Boyacı şöyle diyor:
"… Bu stratejik adaya bütün dünyanın ilgisi ve ihtiyacı, Türklere ait güneydeki gayrimenkullerin, kuzeydeki Rum gayrimenkullerinden çok daha değerli olduğunu da göz önünde bulundurursak, muhtemel bir çözüm için bizim kazanımlarımızdan vazgeçme bir yana, ancak yeni kazanımlar elde etmemiz gereklidir” diyor…
Bununla birlikte, güçlü bir ekonomik yapı oluşturmamız gerektiğini, aksi takdirde, çözümle yine çatışma ve kaos içine gireceğimizi ifade etmektedir Evet, bu endişeyi yok sayamam, buna dikkat edilmelidir.
Ancak, bunu Sayın Boyacı'nın mektubunda ifade ettiği gibi, dünkü " Rumlar bize şamişici" derlerdi ifadesi ile ele alamayız.
Evet, Sayın Salih Boyacı'nın ifade ettiği, güneydeki Türk emlakının, kuzeydeki Rum emlakından daha değerli olduğu görüşü bir doğrudur. Ancak güçlü bir ekonomik yapı için en önemli olgulardan biri de Kıbrıs sorunun çözümü ve mülkiyet meselesinin de karşılıklı kabul gören bir antlaşma ile birlikte çözümü olduğu esastır. Bu nedenle bu konuyu dün ve bugünkü değer meselesi ile birlikte ele almak gerekir. Günümüzü iyice yorumlamak için filmi öncelikle geriye sarmak gerekir dün açısından:
1977 yılında çıkartılan İTEM yasası ile bugün kuzeyde oluşan mülkiyet düzeni kuruldu. İşte bu yasa ile o zaman, eşdeğer mal uygulaması için kuzeydeki ve güneydeki emlakın değerlendirilmesi için puan sistemi yaratıldı. Bunun içinde bir puanın değeri 5 dolar 2 cent temelinde belirlenmişti.
Yani, kuzey ve güneydeki gayrimenkullerin değer saptanmasında ölçü, aynı tutulmuştu. Şimdi Güneydekiler daha değerlidir derken bu olayın tarihi temelinde ne büyük yanlışlık yapıldığı çok açık değil mi?
Ama süreç içinde bu yanlışlık, Kıbrıs Türk İdaresince, söz konusu yasayı istismar ederek, yeni uygulamalar icat ederek, daha da derinleştirildi. Ne mi yapıldı?
Eşdeğer mal uygulamalarında güneydeki Türk emlakının değeri ayni tutulurken, kuzeydeki Rum emlakının değeri tam üç kez yükseltildi.
Maksat güneyde mal bırakan Kıbrıs Türk insanlarının puanlarını eritmekti. Kuzeyde uyguladıkları yanlış eşdeğer politikasına, güneydeki emlakın değerini küçülterek sığdırmaya çalıştılar. Güneydeki Türk emlakının değerini düşürten bizim devlet oldu, Rumlar değil.
Şimdi ise tersi söyleniyor. Güneydeki Türk emlakı, kuzeydeki Rum emlakından daha değerlidir deniyor...
Bu nedenle, 2004 Referandumunda ‘Evet’ dediğimiz Annan Planı’nda, 1974 değerleri baz alınarak, gayrimenkulün değerinin kuzeyde ve güneyde sil baştan yapılması kuralı, çok yerinde idi.
Bu Kıbrıslı Türklerin, Sayın Salih Boyacı'nın ifade ettiği gibi ciddi kazanımlardır. Ama bu kazanım, devlet eli ile zengin yapılan hırslı bir çevreye değer katmak için güneydeki emlakımızı, bu şeytanlıklarla değersizleştiren, kendi yönetimlerimizin, dünkü o uygulamalarına karşı bir kazanımdır.
Bu nedenle bu gün, güneydeki Türk malları, kuzeydeki Rum mallarından daha değerlidir diye söz söyleyen ve yazı yazanlar ve dün Sayın Talat'ı, bugün de Sayın Akıncı'yı suçlamaya kalkanlar, öncelikle kendi insanlarımızdan özür dilemelidir…
Çünkü bu uygulama ile güneyde mal bırakan çok insan, acı içinde öldü gitti. Bazı insanlarda bu eziyetten nemalanıp altın döktü.
GÜNÜMÜZDEKİ KUZEY, GÜNEY FARKI
Peki günümüzde durum nedir? Tersi görüşü olan, çürütsün tezimi..
Bugün, kuzey, güney arasında gayrı menkullerin değerlerinde ciddi bir fark vardır.
Üstelik bu fark, günümüzde güneyde devam eden ciddi ekonomik krize karşın vardır.
Bugün Gönyeli'de, örneğin Aşıklar Tepesi’nde, bir arsanın değeri, aşağı yukarı 20 bin Euro dolayındadır.
Ancak Güney Lefkoşa'da muadili bir yerdeki arsanın değeri 150- 200 bin Euro dolayındadır.
Güneyde Trodos'ta elektriği olmayan yerde, bir arsanın değeri aşağı yukarı 50 bin Euro değerindedir. Aşıklar Tepesi’nden değerli...
Bakın, Erdemli, Kırıkkale, Yiğitler, Akıncılar gibi köylerimizde toprak değeri, dönümü Bin sterlingden işlem görmektedir. Eğer köy içinde ise arsa, 3- 5 bin Sterlin’den değer buluyor. Bu köylerimizi eski Türk köyleri olduğu için örnek aldım.
Ama bunların üç- beş km uzağında olan güneydeki Kiracı köyünde, ayni alanlar 50 bin, yüz bin Euro değerindedir.
Bu bağlamda, açık yazıyorum, güneyde ortalama bir daire değeri ile kuzeyde ortalama bir daire değeri arasında tam 3,5 kat fark var.
Kuzeydeki arsa ve toprak değerleri ile benzeri yerlerin güneydeki değerleri arasında güneyin lehine 10 kat fark var.
Bu ciddi değer farkı nedendir?
Bu değerlerin arasında bu denli bariz fark olmasına yol açan esas nokta, siyasi ve hukukidir. Çünkü Kıbrıs sorunu nedeni ile toprak ve mülkiyet konusu, Kuzey Kıbrıs'ta evrensel hukuk kurallarının ve siyasi sistemin dışındadır.
İşte bu yüzden, ekonomik zenginliğin önemli unsurlarından biri olan toprak ve emlak değerlerinde kuzey ve güney arasında bu denli büyük fark vardır.
Bu nedenle çözümü Kıbrıs'ta engellemeye çalışan kuzeydeki statükocular, gerçekte Kıbrıs Türk halkının ekonomik olarak zayıf kalmasına ve ekonomiye bu büyük değerlerin katılımını engellemektedir.
Evet, güçlü ekonomi için bunun çözümü şarttır.
Bu konuda en önemli, yaşanmış olan örnek Annan Planı sonrasıdır. Çünkü bu plan öncesinde bir miktar değer bulan emlaklar, Lefkoşa, Gönyeli, Girne'nin ve Mağusa'nın belli bölgelerinde olan dar alanlardı.
Bunların değerleri de günümüz değerlerinin kat be kat gerisinde idi. Yeni İskelenin, Karpaz'ın ve Girne kuzey sahillerindeki toprakların değeri ise "sudan ucuzdu".
Bunların tüm değerleri, Annan Planı’ndan sonra, önceki değerlerinin misli ile üstüne çıktı. Bu yaşanmışlığı göz ardı etmek mümkün mü?
KEÇİ ÇOBANI
Sayın Salih Boyacı mektubunda, " Şayet biz bu toprakları Ruma verirsek Yeşilırmaklı bir keçi çobanının dediği gibi Dağlarda keçi çobanlığı mı yapacağız? " diye sormaktadır. Bunu çözümü engellemek isteyenlerin, yaygın söylemi olduğu için ele aldım.
Peki o zaman soralım. Annan Planı sonrası, Beşparmak Dağlarının, Kuzey ile Güney eteklerinde ve tüm Kuzey sahil Şeridi’nin dağ eteklerine kondurulan o büyük villalar, havuzlu siteler, lüks evler, keçi çobanı kulübesi mi?
Çobanlığa çok mu meraklıdır bu villalarda oturanlar da, Annan Planı sonrası oralara kondular?
Mesarya’da diğer yerlerde toprak değeri nedir? Biri, 50 dönüm toprak satsa, elde ettiği gelir ile ciddi bir işletme kurarak, çobanlık dahi yapamaz...
Kimse kusura bakmasın, çözümsüzlüğü toprak ve mülkiyet üzerinden tıkamak niyetinde olanlar, ekonominin en önemli değerlerinden biri olan mülkiyet ve toprak değerinin gerçek değer üzerinden oluşmasını, çözümsüzlük çabaları ile engellemektedirler.
Bu da Kıbrıs Türk halkına yapılacak en büyük fenalıktır. Üstelik bu fenalık güney içinde geçerlidir. Yüksek emlak fiyatlarına karşın kriz onları da vurdu. Çözümle birlikte Kuzey ve Güneyin tüm değerleri daha da yükselecek ve bu değerlerin toplamı ortak ekonomiye akacaktır.
Evet, mülkiyette CB Sayın Akıncı, Kıbrıs Türk halkının çıkarlarını korumalıdır. Ama Kıbrıs Rumlarının çıkarları da göz ardı edilemez. Çözüm için bunun sentezini bulmaktır önemli olan.
Bu konuda daha işin başındayız. Ama unutmayın, Kıbrıs sorunu çözülüp, uluslararası siyaset ve hukuk düzenine dahil olmazsak, gayrimenkulde kuzey ve güney arasındaki büyük değer farkı, güney lehine daha da artacaktır.
Hele bu çözümsüzlük kuzeyin ‘hayır’ oyu ile olursa, işte o zaman bugünü de arar olacağımız açıktır. Bu değer farkı gerçekte, Kıbrıs Türk halkının ekonomik zenginlik havuzundan kayıp olan değerdir. Çünkü ekonomi, önemli bir aset olan gayrimenkulün ortalama kıymeti ile de büyür veya sürünür.