Feminist Atölye (FEMA)
feministatolye@gmail.com
Geçen hafta bir deli rüzgar etti, ne gadar yaprak, naylon, gazete varsa hepsini topladı benim havlıya bıraktı anacığım. E ben da dedim bir lase süpüreyim bu havlıyı da öğleden sonra angoniler gelecek, toz toparlağın içinde oynamasın çocuklar. Hemen da aldım süpürgeyi, baktım bizim Huriş velesbitini yüklemeye çalışır arabasına.
“Noldu be Huriş, napan? Gene yükleniyon bisikleti dağa gidesin?” dedim. “Yok Müntüfiye aba, bu sefer dağa gitmeyiyoruk. Şehirde süreceyik hep gaddınar toplanıp” dedi. “Uuu? Aman ne güzel, ne güzel, yaşşayın. Nerden hökmettiniz ya gızım ansızın?” diye sorunca, “E bilin Müntüfiye aba, artık arabalardan geçilmez memlekette. O egsoz dumanlarının arasında bırak bisiklet sürmeyi, yörüyemeyiyoruk artık. Hem çevre kirliliği yaratır hem da sağlığımızı tehdit eder bu arabalar. İsderik bisiklet sürmeye teşvik edelim insannarı. Bir sürü şehirde “Dünya Otomobilsiz Kentler” günü deyerek bisiklet sürer insannar, o gün hiç araba çıkamaz sokağa.” Haklı tabi gadın, ben da duyduydum bunu. Osman dayınızın gardaşı gızı, Baharcık, söylediydi bana. İnsannar Avrupa şehirlerinde çok gullanırlarmış bu velesbitleri. Öyle büyük otoparklar gibi velesbit park yerleri varmış gat gat. Hem öyle yağmur çamur dinnemeden işlerine, alışverişlerine hep bisikletnan giderlermiş oralarda.
Neysa anacığım, dedim ki Huriş’e “Çağıraydın senin Abuzambak Münür’ü da gelsin. Bütün gün bütün gece o basur olmuş motorunu “vrrrrrovv vrrrooov” böğürderek gezer mahallede… Tayfalma bulur beni. Bir geçer kapının önünden, ne kapı galır ne pençere. Zannederim da hepsi başıma enecek. Bir da galdırmaz mı o motorun ön tekerleğini havaya, düşüp bişey olacak diye gorkarım, tansiyonum çıkar”. Meğer söylemiş, ama gelmem demiş ehendi. Motor daha havalıymış, bisiklet süremezmiş.
“Ama istersan sen gel benimnan. Hava alın hem” deyica Huriş, ben da dedim gendi gendime “Hade Müntüfiye, gey sen da eşortmancıklarını da git. Bir tane üç tekerlekli velesbit ayarlasınlar sana, sen da sür çevre için.”
Sürdük gittik anacağım. Bir da ne göreyim, sanki da China Bazaar dükkânı ayaklandı da geldi. Böyle yapma çiçekler, Banu Alkan peluşları, efendime söyleyim, cart renkli balonlar, şemsiyeler, nerde varsa bir abidik gubidik gayt hepsi oracıkda…
“Uh anam anam, nere geldik a Huriş, velesbit değil saksıdır sanki da bunlar, nedir bu süslü püslü gadınnar?” dedim. “Vallahi Müntüf abam, konsept bu. Süslü kadınlar bisiklet sürüyor etkinliğidir bu. Sloganımız da sokaklarda egsoz değil parfüm isderik” demez mi? O saat zanneddim da düşüp bayılacam. “E be Huriş, ben bu yaşımda, hem da burdaki gaddınarın çoğundan daha az okumuşum da benim bile aklım keser, bunarın kesmedi?” dedim.
Şaşırdı tabi Huriş “Neyi Müntüfiye aba?” deyinca dut dutabilirsan beni:
“Yani söyle bana be Huriş, bu gaddınar böyle yapma çiçeklernan, peluşlarnan guşanmadan da çevreye diggat çekemezlerdi? Kaç dane gadın gerçekten süslenip püslenip velesbit sürebilir bu ülkede? Geysin etek da binsin velesbite bakayım rahat bırakırlar mı yoksa taciz mi ederler köşeyi dönmeden? Kaç dane gadın gördün eteknan velesbit sürsün? Bırak velesbit sürmeyi, etek geydi diye dayak yeyen gaddınnardan haberi var mı bu süslülerin? Hem velesbit süren gadın terler, boncuk boncuk ter akar yüzünden. Bir ogga makyajınan bir yüro at bakayım, o gözündeki rimeller hem ağzındaki rujlar akmaz mı? Bildiğin palyaçoya benzemez min? Süslü gadınmış! Çocuğuna etli yemek yapamaz diye kemik gaynadıp çorba yapan gaddınar var bu memlekette. Bu gadar yapma çiçek, peluş, bilmem ne alacaklarına, o gadınları da davet etseymişler da, süslü gadın süssüz gadın diye ayırmasaymışlar. Bir da egsoz değil parfümmüş isterler sokakta! E ya makyaj malzemesi hem parfüm alamayan gaddınar napsın? Misal ben, geydim eşortmanlarımı geldim. Üç guruş emekli paramnan gideyim alayım bir parfüm da sıkayım sokaklara? Yoksa parfüme verecek param yok diye ben gadın sayılmam? Bunnar madem bu velesbit işini yapacaklardı, ne bakmadılar Avrupa’daki insannar nasıl yapar? Yoksa her şey gibi lazım bu işi da masgara edelim ille bu memlekette? Hade Huriş hade… Ben gelmem. Git nere süreceksan sür velesbitini, bitsin da gidelim.”
---------------------------------------------------------
Malumat-ı Nisvan
İstatistiler gösteriyor ki kadınlar genellikle tanıdıkları biri tarafından tecavüze uğruyorlar ve kadınların %38’i eşleri tarafından öldürülüyor. (London School of Hygiene & Tropical Medicine, 2013)
---------------------------------------------------------
Cadı Süpürgesi
Adanın yarım kalmışlığına son verip onu tamam etme yolunda atılacak her adıma destek olanların sığınacak limana değil, özgürlüğe ve kardeşliğe açılacak yelkenlere ihtiyaçları vardır. Bizler hazırız, hatta kendini hazır hissetmeyenleri süpürgemize bindirip uçurtmaya daha da hazırız.
--------------------------------------------------------
Mor Kitaplık
Caliban ve Cadı Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim
Caliban ve Cadı kapitalizme geçiş sürecinde bedenin bir tarihidir. Silvia Federici, geç ortaçağların köylü ayaklanmalarından cadı avlarına ve mekanik felsefenin doğuşuna kadar toplumsal yeniden üretimin rasyonelleştirilmesini araştırır. Asi bedene karşı savaşın ve beden ile zihin arasındaki çatışmanın, nasıl modern toplumsal örgütlenmenin iki merkezi ilkesinin, yani "emek gücü" ile "kendi bedeni ve yaşamı üzerinde mülkiyet hakkı"nın gelişiminin temel koşullarını oluşturduğunu gösterir.
"Postmodernizmin neoliberal çağında proletarya, tarihin sayfalarından silinmiş durumda. Silvia Federici, proletaryanın hikâyesini ta en başından, doğum sancılarıyla birlikte anlatarak ona tarihsel önemini geri kazandırır. Bu kitap bir hatırlamanın, insanlığın belleğinde kıtlık, katliam ve kölelik kadar derin ve acı veren bir yara açan, kadınların bedenine kazınmış bir travmanın kitabıdır.
Federici, proletaryanın doğuşunun kadınlara karşı bir savaşı gerektirdiğini ve bu savaşın yeni bir cinsel sözleşmeyi ve yeni bir patriyarkal dönemi, yani ücret patriyarkasını başlattığını gösterir. Federici'nin cadılara yapılan zulmün ve bedenin disiplin altına alınmasının tarihine sıkıca bağlı argümanları, kadınlara boyun eğdirilmesinin dünya proletaryasının oluşumunda neden toprağın çitlenmesi, 'Yeni Dünya'nın fethi ve kolonileştirilmesi, köle ticareti kadar önemli olduğunu açıklar."
Peter Linebaugh, The London Hanged'in yazarı
---------------------------------------------
Biraz da gülümseyelim