Mustafa Akıncı’nın toplum lideri seçilmesi Kıbrıs Türk toplumunun arayışlarına cevap veren karizmatik bir lider olarak görülmesiyle yakından ilgilidir ve kuşkusuz, bu arayışlar, özlemler ve beklentilerin başında Kıbrıs Sorununa kalıcı bir çözüm bulmak gelir. 1964 yılından beri statüsüz olan ve olağanüstü hal ortamında yaşayan Kıbrıslı Türkler çözümle birlikte nihayet “normal” bir toplum olmayı umuyorlar. Kendi kendini yöneten, ayrıca adanın bütününde söz sahibi olan, ekonomik imkanları geniş, güneşte payı olan bir toplum... Ülkelerinde gerçek yurttaş olarak yaşamak, ceplerindeki kimlik kartı ile bu kimliğin temsil ettiği kurumlarla özdeşleşebilen normal yurttaşlar gibi olmak istiyorlar. Bütün bu özlem ve beklentilerle ve daha bir sürü anlaşılabilir nedenle Kıbrıslı Türkler Mustafa Akıncı’yı seçtiler.
Fakat Akıncı’nın Kıbrıs Rum toplumunda bu kadar büyük ilgi ve sempati görmesi doğrusu pek beklenen veya öngörülebilen bir durum değildi. Seçilir seçilmez, sokaktaki vatandaştan Nikos Anastasiadis’e kadar, herkesin çözüm heyecanına kapılması, bütün tahayyüllerin ötesinde bir durum oluşturuyor. Mustafa Akıncı Kıbrıslı Rumlar arasında elbette bilinen bir isimdi. Örneğin Lefkoşa belediye başkanlığı döneminden kalan miras hala konuşuluyor. Çözüm ve barış arayışlarına yaptığı katkılar, zaman zaman sergilediği dik duruşlar Kıbrıslı Rumların bilmediği olgular değildir. Fakat bunlar yine de Kıbrıslı Rumların bugün Akıncı’ya gösterdikleri ilgi ve sevgiyi anlatmaya yetmez. Ne de olmasa, Mustafa Akıncı’yı yakından tanıdıkları söylenemez. Açıkçası, tarihte eşine rastlamadığımız bir durumla karşı karşıyayız. Kıbrıslı Rumlar ilk defa bir Kıbrıslı Türk siyaset insanına bu kadar çok güven duyuyorlar. Federal çözüme karşı olanlar bile Akıncı’nın şahsına karşı olumsuz bir değerlendirmede bulunmuyor. Bütün söyledikleri “her şeyin Ankara’nın elinde olduğu” ve “Akıncı’nın istese de çözüm yapamayacağıdır.” Fakat Kıbrıslı Rumların çoğunluğu bu kabak tadı veren görüşe artık rağbet etmiyor ve Akıncı’nın ülkeyi birleştirebileceğine inanıyor.
Bu durum Kıbrıslı Türk lider açısından övünülesi bir durumdur. Yıllardır güven krizi içinde yüzen bir ülkede Kıbrıslı Rumların bir Kıbrıslı Türk siyasetçiye güven duyması az şey değil. Bu, aynı zamanda Akıncı’ya daha büyük sorumluluklar yüklüyor. Onu son derece mümtaz ama hassas bir konuma yerleştiriyor. Hem Kıbrıslı Türkler, hem de Kıbrıslı Rumlar beklentilerle özlemlerini giderecek kişi olarak Akıncı’yı görüyorlar ve ona bir bakıma “iki-toplumlu lider” görevini yüklüyorlar. Bu da Akıncı’yı etnisite-ötesi bir çizgi izlemeye itiyor. Hem Kıbrıslı Rumların kendisine gösterdiği güveni koruyup güçlendirmesi, hem de Kıbrıslı Rumların beklentileri ile Kıbrıslı Türklerin çıkarlarını bağdaştırması gerekecek. Akıncı da zaten bunu yapmaya çalışıyor. Hem, gerçek bir barış politikası bu değil midir?
Gelelim zor soruya... Kıbrıslı Rumlar Akıncı’yı çok iyi tanımamakla beraber neden Akıncı’ya güven duyuyorlar? Akıncı’ya dönük bu ilginin kaynağında ne vardır? Bir yanılsamaya mı kapıldılar yoksa bir yanılsamadan mı kurtuluyorlar?
Bu soruları yanıtlayabilmek için biraz gerilere gitmemiz gerekecek. Geçmişte, yani 1950’li ve 1960’lı yıllarda Kıbrıs Rum siyasi kültüründe Kıbrıslı Türklerin adı “stratejik azınlıktı.” Önce İngilizlerin, sonra da Türkiye’nin “Kıbrıslı Rumlara karşı kullandığı stratejik bir azınlık...” 1974 sonrasında Kıbrıslı Türklere karşı kifayetsiz bir “yakınlaşma politikası” ilan edildiyse de, gerçek anlamda bir yakınlaşma çabası içine girilmedi. Kıbrıslı Rumlar, Rauf Denktaş’ı her türlü çözüm ve yakınlaşma arayışına karşı çıkan biri ilan etmekle yetiniyor, bir anlamda Denktaş’ın arkasına saklanıyorlardı. Annan Planı sürecinde ise Kıbrıslı Türklerin büyük barış isyanına karşı bütünüyle ilgisiz kalmışlardı. Önceleri Denktaş’ın yenilebileceğine inanmıyorlardı, daha doğrusu, yenilmemesini umuyorlardı, daha sonra da AB üyesi olmanın avantajlarını gönlünce kullanabileceklerini düşündüklerinden, çözüme ilgisiz kalmaya devam etmişlerdi. Oysa o tarihlerde bugün beğendikleri Mustafa Akıncı sokaklarda barış ve demokrasi için mücadele ediyordu ve hiç kimsenin aklına Akıncı’ya kulak vermek gelmiyordu. Büyük barış isyanını başlatan Kıbrıslı Türklere karşı hiç bir ilgi göstermedikleri gibi, barışı savunan liderleri “Küçük Denktaş” ilan etmişlerdi. Ne olduysa geçtiğimiz yıllarda oldu. Olayların akışı Kıbrıs Rum toplumunun bir yanılsama içinde yaşadığını bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi. AB üyesi olmakla çözümün parametrelerinin değişmeyeceği anlaşıldı. Toplum derin bir ekonomik kriz içine sürüklenirken, ülke kalıcı bölünme tehlikesi ile karşı karşıya geldi. İşte, Kıbrıs Rum toplumunun umduğu dağlara kar yağdığı bir dönemde Kıbrıslı Türkler bir barış hamlesi daha yaparak Mustafa Akıncı’yı seçince, bütün dikkatler Kıbrıslı Türklere çevrildi. Yakın tarih boyunca “stratejik azınlık” olarak görülen Kıbrıslı Türkler, şimdi Kıbrıslı Rumların da derdine deva olacak “stratejik müttefik” olarak görülmeye başlandı. Kıbrıslı Rumların geç gelen bu zorunlu açılımı Kıbrıslı Türklerin barış istenci ve Akıncı’nın çözüm iradesiyle birleşince, Kıbrıs Rum toplumunda yeni bir dinamik oluştu. Şimdi, yanılsamalarından arınan ve Federal Kıbrıs’a koşan Kıbrıslı Rumların sayısının her gün biraz daha arttığını görüyoruz. Umarız, koşu bittiğinde ipi göğüsleyen kalabalıklar sağlam yarınlar kuracak kadar geniş, biraz da bilge olur...