1974’te savaşta Doğruyol’da öldürülen, Lefkoşa Şehitliği’nde mezarı bulunan Mustafa Behiç’ten geride kalanlar, yedi kişin defnedilmiş olduğu Tekke Bahçesi’ndeki bir mezarda bulunarak kimliklendirildi… Mustafa Behiç’in 28 Mayıs 2022 Cumartesi sabahı saat 11.30’da Boğaz Şehitliği’ne askeri bir törenle defnedileceği öğrenildi.
Mustafa Behiç, 13 Nisan 1950 tarihinde Küçük Kaymaklı’da dünyaya gelmişti. Bayraktar Ortaokulu’ndan mezun olduktan sonra mücahitliğe başlayan Mustafa Behiç, 1974’te Doğruyol çarpışmalarında Kıbrıslırum askerler tarafından öldürülmüştü… Geride sevgili eşi Safiye Mustafa’yı ve üç evladını gözü yaşlı bırakmıştı... Sevim, Behiç ve Serhan, öksüz kalmışlardı...
TEKKE BAHÇESİ’NDEKİ MEZAR...
Tekke Bahçesi’nde üzerinde “Ali Mehmet” yazılı olan mezar, Bakanlar Kurulu kararıyla kazıldığı zaman bu mezarda yedi kişinin gömülü olduğu ortaya çıkmıştı. Kazı Şubat 2020’de yapılmıştı... Tekke Bahçesi’nde sözkonusu kazılar, Cumhurbaşkanlığı’nın inisiyatifi ve Kayıp Şahıslar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’nin desteğinde oluşan, gönüllü çalışan Bilimsel Uzlaşı Ekibi aracılığıyla yapılmış ve kazılar, kemik analizi ve DNA testleriyle kimlik tespiti sonucunda kimliği saptanan şahısların ailelerine defnedilmek üzere geri dönüşü başlamıştı. Bu yedi kişilik mezarda kimliği ilk saptanan şahıs Selim Mustafa Mavili idi ve Temmuz 2020’de düzenlenen törenle yine Tekke Bahçesi’nde toprağa verilmişti. Yedi kişilik mezardan kimliği belirlenen ikinci şahıs Mustafa Behiç oldu... Mustafa Behiç de, 25 Mayıs 2022 Cumartesi günü saat 11.30’da ailesi, sevdikleri ve yetkililer tarafından askeri törenle Boğaz Şehitliği’ne defnedilecek.
Mustafa Behiç’in adının yazılı olduğu Lefkoşa Şehitliği’ndeki mezarı ise önümüzdeki dönemde yine Bakanlar Kurulu kararıyla kazılarak kimlik tespiti yapılmaya çalışılacak.
BİR “KAYIP YAKINI” BU MEZARDAN SÖZ ETMİŞTİ…
Bundan dört yıl önce, 2018 yılının Ocak ayında bizimle temasa geçen “kayıp” yakını Hüseyin Osman Sakallı, 20 Temmuz 1974’te Doğruyol çarpışmalarında öldürülen kardeşi Mustafa Halil Sakallı ile arkadaşı Selim Mustafa Mavili’yi kendi elleriyle Tekke Bahçesi’nde aynı mezara gömdüğünü, kardeşinin mezarının Tekke Bahçesi’nde olduğunu anlatarak Tekke’deki bu mezarın kazılmasını talep etmişti. Biz de bu “kayıp” yakınını, derhal Kayıplar Komitesi yetkilileriyle temasa geçirmiştik…
Sakallı, kardeşi ve arkadaşı Selim Mustafa Mavili’yi ve belki bir kişiyi daha aynı mezara defnettikten bir süre sonra o günlerde oraya tekrar gittiğinde bu mezarı bulamadığını, üzerinde isim yazmadığını belirterek, bizden ve Kayıplar Komitesi yetkililerinden yardım istemişti. Biz de onu derhal Kayıplar Komitesi’yle temasa geçirerek, Tekke Bahçesi şehitliğinde bu mezar yerini işaret etmesi için o dönem Kazılar Koordinatörü olan Arkeolog Demet Karşılı’yla buluşması ve ayrıca Kayıplar Komitesi’ne DNA örneği vermesi için harekete geçmiştik. Arıca Hüseyin Osman Sakallı’yla yapmış olduğumuz ayrıntılı röportajı da bu sayfalarda yayımlamıştık… O, bu mezarın kazılmasını talep ediyordu… Biz de sayfalarımızda onun bu çağrısına yer vermiştik… Hüseyin Osman Sakallı, 20 Temmuz 1974’te Doğruyol çarpışmalarında öldürülen kardeşi Mustafa Halil Sakallı ile arkadaşı Selim Mustafa Mavili’yi kendi elleriyle Tekke Bahçesi’nde aynı mezara gömdüğünü, kardeşinin mezarının Tekke Bahçesi’nde olduğunu anlatmış ve bu mezarın kazılmasını talep etmişti…
Tekke Bahçesi’nde yürütülen kazılar, Hüseyin Osman Sakallı’nın ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkarmış ve tek bir mezardan yedi kişiden geride kalanlar çıkarılmıştı… Daha önce de bir başka mezardan toplam beş kişi çıkarılmıştı ve bunlar arasında Ecvet Yusuf da bulunuyordu…
Hüseyin Osman Sakallı, Lefkoşa’nın Kuruçeşme bölgesinde tesadüfen bulunmaktaydı ve o bölgede bulunduğu bir anda, Tekke Bahçesi’nde defnedilmek üzere getirilen naaşları tamamen bir rastlantı eseri görmüş ve aralarında kardeşinin ve Selim Mustafa Mavili’nin de bulunduğunu fark etmiş, böylece defnedilecek olanların bulunduğu aracı izleyerek Tekke Bahçesi’ne gitmiş, kendi kardeşini de, Selim Mustafa Mavili’yi ve bir kişiyi daha aynı mezara kendi elleriyle defnetmişti. Selim Mustafa Mavili’nin ayakkabılarını defnederken alarak daha sonra ailesine vermişti… Tüm bu ayrıntıları, dört yıl önce 1-2-3 Şubat 2018 tarihlerinde bu sayfalarda yayımlamıştık…
KARDEŞİ NELER SÖYLEDİ?
Mustafa Behiç’in kardeşi Tezel Çemender’le dün görüştük ve abisi hakkında bize zaman zaman gözleri yaşararak bilgi verdi... Biz de Tezel Bey’in ve Mustafa Behiç’in tüm ailesinin acısını paylaşıyoruz...
Tezel Çemender’le röportajımız özetle şöyle:
SORU: Kaç yaşındasınız?
TEZEL ÇEMENDER: 1953 Küçük Kaymaklı doğumluyum... Üç kardeştik... Babamın başka eşi de vardı ama biz daha sonra öğrendik... Babamın adı Behiç Mustafa Çemender’di. Babam Rum zamanı, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Ziraat Dairesi’nde çalışırdı. Mevkisi iyiydi ama ben hatırlamam, küçüktüm. Babam iyi bir insandı. Annemin adı Sıdıka Behiç Mustafa... O da Turunçlu (Stroncilo) köyündendi... Dedemin adı Arabacı Mustafa derlerdi, amcamızın da adı Tavukçu Mehmet derlerdi... Çok büyük bir aileydi ailemiz...
Üç kardeştik – biri şehit olan Mustafa Behiç, biri ben, biri de kızkardeşimiz Zahide, şu an Ankara’dadır...
SORU: Kardeşiniz kaç yaşındaydı 1974’te? Ne iş yapardı?
TEZEL ÇEMENDER: Mücahit... 15 yaşında mücahit olduydu... Ortaokulu bitirdi, mücahit olduydu... Bayraktar Ortaokulu’nu bitirdiydi... 1974’te 21-22 yaşlarındaydı... Benden üç-dört yaş büyüktü...
Son gün, harp olacağını bilmezdi... Elçiliğin karşısında oturuyorduk biz... Un fabrikasıymıştı galiba orası, şeker dükkanıydı galiba. Ondan sonra makinist dükkanı olduydu... Yani 11.5 sene orada kaldık, göçmen...
Şehit olacağı beyan mı olduydu kendine, Pazar günüydü iyi hatırlarım... Geldi abim, kebap yaptı bize. Neredeyse zorla kebap yedirdi bize... Ertesi günü diploma töreni vardı dağda... “Ben gidiyorum” dedi, helallaştık, kaçtı...
15 Temmuz’da Rumlar birbirini öldürmeye başladıydı. Ben askerliğimi 22nci bölükte yaptıydım, 1972’de. Askere çağrıldık, gittik bölüğümüze. Lokmacı barikatının oradaydı... Hatta ben nöbetteyken bir iki tane Rum gelip bana teslim olduydu, Rumlar öldürecekti kendilerini diye... Ben hiç dokunmadım onlara, çağırdım polisi, aldı götürdü kendilerini, ondan sonra serbest bırakıldılar, bilmiyorum ne oldu...
Kardeşimi en son Pazar günü gördüydüm... Gidecekti dağa diplomasını alsın ve geri dönsün Pazartesi günü... Yani 15 Temmuz 1974’te... Kaldı orada, hiç görmedik artık. Çok yakışıklı, o kadar güzel bir insandı, o kadar iyi bir insandı ki...
SORU: Ölüm haberini nasıl aldıydınız?
TEZEL ÇEMENDER: Ben gece nöbetteydim... Seferberlik oldu, nöbete gittim... Nöbetteyken bir ağlama geldi bana... Çağırdım komutanıma, “Komutanım” dedim, “benim kardeşim şehit oldu galiba...”
Akıncı diye bir komutan, Lurucinalı... Geldi yanıma... Ve bana ne dedi biliyor musun? “İki gün evvel duyduk bunu ve sana söylemedik” dedi.
Ertesi günü ağlayarak eve gittim – yengem, annem, babam... Abim evliydi, üç tane çocuğu vardı... Safiye Mustafa’ydı eşi...
SORU: Demek ki genç evlendiydi, 21 yaşlarında üç çocuğu olması için...
TEZEL ÇEMENDER: Evet, hatta mahkemede yaşını büyüttülerdi o zaman... Eşi İnönü (Sinde) köyündendi...
Eve gittiğimde herkes ağlamaya başladı... Ondan sonra, iyi hatırlarım ben Ölüyucu Arif vardı... Annem dedi, “Benim oğlum ölmedi...”
Ben yalan söyledim anneme, “Şehit olmadı abim” dedim, “gelecek” dedim kendisine.
Ertesi günü annem-babam, mezarlığa gittiler. Açtırdılar mezarı. O değildi... Tekke Bahçesi’ndeki mezarlığa değil, Lefkoşa Ortaköy Mezarlığı’ndaki şehitliğe... Lefkoşa Mezarlığı’nda, Dikomo yolundaki mezarlıkta yani, küçük bir şehitlik var orada... Oraya 48 sene gittim ben, kardeşim orada yatır diye, fatiha okudum, orasını gösterdiler bize diye ama...
SORU: O mezarı açtırdıydı anneniz...
TEZEL ÇEMENDER: Evet...
SORU: O değildi...
TEZEL ÇEMENDER: Biz gittik Vakıflar Dairesi’ne, dediler ki “Yan mezardır, yanlış söylediler size...” Biz da ondan sonra açtırmadık başka mezar...
Gürsel Benan’ı ben çok takdir ederim, kendisi Şehit Aileleri ve Malul Gaziler Derneği Başkanı’dır, insanlara doğruları söyleyen birisidir. Bana dediydi bir ara, “Amca...”
Akıncı’nın zamanında bize yolladılar iki kişi, Plümer hanımefendi... DNA örneği aldılar bizden, kızkardeşimden de aldılar. “Tamam sizi arayacayık” dediler, aradan geçti beş-altı ay... Daha sonra gene aradım... Seneler geçti... Geçen gün bir haber aldım, gittim, masada gördüm kardeşimi. İskeleti bile o kadar yakışıklıydı...
SORU: Yani sonuçta, Lefkoşa Şehitliği’nden değil, Tekke Bahçesi’nde yedi kişinin gömülü olduğu bir mezardan çıktı kardeşinizden geride kalanlar...
TEZEL ÇEMENDER: Yedi kişilik bir mezardan çıktı. DNA testinde kızıyla uyuştu, dedim benimkiyle? Benimkiyle de uyuştu. Amerika’ya gidermiş bu testler...
SORU: Cumartesi defnedeceksiniz...
TEZEL ÇEMENDER: Ben Türkiye’ye istedim defnedeyim, karşı çıktılar, “Uygun olmaz” dediler bana. Türkiye bize ne yardımlar yaptı 1963’ten beri, çok iyi bilirim... Nankör değilim, hain değilim...
SORU: Boğaz Şehitliği’ni niçin seçtiniz?
TEZEL ÇEMENDER: Orada şehit oldu çünkü, oradan aşağı atıldı...
SORU: Doğruyol’dan ötürü...
TEZEL ÇEMENDER: Evet... Zor, çok zor... Kahraman gibi savaştı benim kardeşim, korkmadan...