Kıb – Tek sıkıntılı…
Ülkede özellikle son dönemlerde yayınlanan haber ve yorumları; ama ondan önce sosyal medya paylaşımlarını okuduğunuz zaman, sanırsınız ki tüm sıkıntılardan sorumlu olan bu kurumdaki yetkili sendikadır…
Kıb – Tek Yönetimi mi?
Onlar, “partilimiz, milliyetçi abiler…”
Evet, hepsi de abi!
Arada bir abla yok ki bu da ayrı bir “ayıp”…
-*-*-
Neyse, DAÜ sıkıntılı…
Sorumlu mu?
Rektör!
Tek başına rektör!
İstifa etti!
Şimdi, sanırsınız ki sorunlar çözülecek!
-*-*-
Peki, DAÜ’nün siyaset tarafından atanmış, tıpkı Kıb – Tek gibi bir yönetimi yok mu?
Var!
Onların sorumluluğu yok mu?
Yok!
-*-*-
Burası KKTC!
Hükümetin, her iki kurumdaki laşkalıkla alakalı hiç sorumluluk üstlenmemesi de cabası!
-*-*-
Bir zamanlar bir TC bankasının KKTC’deki şubelerinden birinin veznesinde çalışan ve zimmetine para geçirdiği kanıtlanıp, işten atılan bir kardeşimizi, Girne Vergi Dairesi’ne veznedar olarak istihdam etmiştik!
KKTC canım!
Bizim partiden misin?
Evet!
O zaman tamamdır!
-*-*-
Geçen günlerde, UBP – DP – YDP ortaklığı, 03 denen barem cinsi midir nedir, o “makamdan”, bir yığın kardeşimizi işe aldı!
Aranan şartlar mı?
Tatar’ın adamı olmak, Ünal abiye yakın durmak, Fikri kardeşin gomması olmak veya Erhan hocanın partilisi olmak!
-*-*-
Mağusa’da, bir yakını ile iş yapan; yakınını dolandırdığı ve zimmetine para geçirdiği gerekçesiyle mahkemelik olan bir kardeşimizi de işe aldılar!
Bu kardeş de, ismi lazım değil, iktidardaki büyük partimizden…
Hatta belediyemizin de meclis üyesi…
-*-*-
Efendim, masumiyet karinesi var, kimse suçluluğu mahkeme tarafından kesinleşmeden suçlu sayılamaz tabii ki!
Ama siz bu kardeşi, alıp da “mahkemeye” istihdam ederseniz, buna sadece “aha KKTC budur” denir!
-*-*-
Tabii ne olmuş!
Mahkeme Başkanı duruma el atmış ve “sen burada çalışamazsın” demiş!
Adam da “hala masum” ama partili ya; “peki nereye gideyim?” diye hafiften çıkışmış!
Anlatılanlara göre de mahkeme başkanı veya yetkili kimse, bizim partili kardeşe, “seni işe alanların yanına git” demiş.
Kardeşimiz kaymakamlıkta!
-*-*-
İhaleler, istihdamlar kokma ötesindedir!
Leşarga!
Kolera!
Dizanteri!
Daha ne diyeyim?
Peki, bütün bu rezil sıkıntı, hadi bizim “yerel” diyebileceğimiz “işbirlikçilik yarışındaki tayfanın zerre umurunda değil”; TC’nin buradaki MİT’idir, Büyükelçisi’dir, Koordinasyon bilmem nesidir, kumandanlarıdır; hiç mi bütün olanlardan haberdar değiller?
-*-*-
Haberdar olmamaları imkansız!
Kesinlikle isteseler anında bu pislik işleri durdururlar!
Durdurmadıklarına göre iki sebebi var; ya onlar da bu işten bir şekilde nemalanıyorlar; ya da kasten bu pisliğin ortalığı kaplamasını sadece izleyip, “işte siz busunuz, Türkiyesiz yapamazsınız”a getirmeye çalışıyorlar!
-*-*-
Bilemiyorum!
Anlamakta zorlanıyorum ama bu toplum, bu halk, bu KKTC ya da Kuzey Kıbrıs; hiç bu kadar “pis” olmamıştı!
-*-*-
Bir de gidiyorlar, New York’larda yalancıktan görüşmeler falan yapıyorlar!
Daha fazla rezil oluyorlar!
Tayyip Erdoğan da “tanıyın KKTC’yi” falan diyor ama en yakınındaki kardeşi İlham Aliyev’e bile sözünü geçiremiyor veya O’nu ikna edemiyor!
-*-*-
Geçtik bunu; kim, hangi devlet, hangi millet; KKTC’yi niye tanısın ki?
Allah bizi acıyor ve kimse tanımıyor!
Çünkü bir tanısalar, eminim iğrenecekler ya neyse!
-*-*-
Başlık mı?
Başlığı, yazıdan önce attım…
Çok mutlu, pespembe bir Pazar yazısı yazmayı çok isterdim…
Üzgünüm…
Eşekle tartışma!
Eşekle kaplan bir gün ormanda sohbete dalmışlar…
Hava da güzel…
Çimlere uzanmışlar, bir birleriyle geyik geçiyorlar durumu…
-*-*-
Bir ara eşek kaplana, “bu mavi çimler, masmavi otlar ne güzel” demiş…
Kaplan da Kıbrıs Kaplanı, “ma delirdin be gardaş, otlar mavidir?” diye kontra soru yapıştırmış!
Kaplan, “otlar mavi değil yeşildir guzzum” demiş eşeğe…
-*-*-
Eşek inatçı!
“Otlar mavidiiiir” diyor…
-*-*-
Kavga etmek yerine, bu meseleyi çözmek için tabii ki ormanın kralı aslanın yanına gitmeye karar vermişler…
Selam aleyküm, merhaba, hi, hello faslından sonra kaplan aslana, “Kralım, bu eşek, otların, çimlerin mavi olduğunu söylüyor, Allah aşkına, sen söyle doğruyu” demiş!
-*-*-
Aslan, “Otlar mavidir, eşek haklı” der…
Kaplan şaşkındır!
-*-*-
Bu arada eşek, aslandan kaplanı cezalandırmasını da ister…
Aslan, kaplana, bir ay sessiz kalma cezası verir…
-*-*-
Eşek çok mutludur, “otlar mavidir, otlar mavidir, aia aia, otlar mavidir” diyerek uzaklaşır.
Kaplan, üzgündür ve krala sorar, “Majesteleri, beni niye cezalandırdınız ki, otlar yeşil değil mi?” diye hafiften sitem eder…
Aslan, “elbette otlar, çimler yeşildir” der…
Kaplan, “o zaman neden bana ceza verdiniz?” diye sorar!
Aslan, “Cezanın soruyla alakası yok, senin gibi cesur, zeki bir hayvan, eşekle tartışarak zaman kaybetmemeli benim de zamanımı boşa harcamamalı” der ve ekler:
“… Biliyor musun, en korkunç zaman kaybı; gerçeği ve gerçekliğin önemini bilmeyen; yalınızca inançlarının ve yanılsamalarının zaferini önemseyen aptal biriyle tartışmaktır… Gereksiz tartışmalarla vakit kaybetme… ” (Teşekkürler sanal medya… Oradan arakladım bu hikayeyi de…)
Hürriyet gazetesinin dünkü manşeti… Bu haberin “belirtilmeyen mesajı” mı? Kıbrıs sorununda çözüme doğru… Egemen eşit KKTC’nin tanınması ne olacak? O da ne demek? Hazırlanın, eğer İsrail ile Türkiye arasında doğal – gaz işbirliği yapılacaksa, Kıbrıs meselesi, ortadan kalkmak zorundadır… Bunun da tüm Dünya’ya kafa tutarak ya da Barış Gücü askerleri üzerine şiro sürerek olmayacağı apaçıktır… Bilmem anlatabildim mi?