Yarım kalmış cümleler,
Söylenilmemiş istekler,
Anlatılamayan arzular,
Şekilden, şekle giriyorlar…
Bazen boynunu bükmüş bir yasemin çiçeği, bazen ise boyası çıkmış bir kapı oluyorlar.
Güzel ve kalıcı eserler yapmak, sizi belki de başarılı bir insan olmaya teşvik edebilir.
Faydalı işler yapmak, size toplum içerisinde, saygın bir yer kazandırabilir.
Yaşantınızdan yararlı ve gerekli olanlarla beraber yeterince zevk alıyor musunuz diye sorsam?
Çoğu zaman aklıma çocuklar gelir.
Ve çocukluğumuz gelir.
Ne kadar pervasız ve kendi halimizdeydik.
Ne yararlı işleri ne de faydamıza olabilecek şeyleri düşünürdük.
Fakat çok mutluyduk.
Evimizin arka bahçesinden, komşunun bahçesine geçen bir yol vardı, aslında iki bahçeyi ayıran bir sınır vardı ve bu sınır telli dikenlerle belirlenmişti.
Zaman içerisinde, arkadaşlarım ve ben bu telli dikeni bir şekilde paspas yapmıştık, üzerinden atlar ve komşu bahçedeki ağaçlardan meyveler keser, bunu çocuk halimizle eğlenceli bulurduk.
Üstümüz başımız batıncaya kadar meyve keser ve yer, en sonunda, yaşlı komşumuzun bizi iş üstünde yakalayıp, niye böyle yaptığımızı, istesek kendisinin bize bunun için izin vereceğini söylemesiyle de, bu maceramız biterdi…
Yaz gecelerinde arkadaşlarımızla buluşup köşe kapmaca oynamamız, arka sokaklarda dolaşmaya gitmemiz yararlı bir eylem değildi.
Ama mutluyduk.
Bize, yararlı olan ders çalışmak eyleminden daha fazla neşe verirdi.
Büyüdükçe toplumun ve ailemizin üzerimize yığdığı sorumluluk yüklerinden bir daha kurtuluşun olmadığını anladığımız zaman ise, aradan uzun yıllar geçmiş olacaktı.
Hep akıl ve mantıkla hareket etmek, bizi bir bakıma tadı ve tuzu olmayan bir yaşama da sürükler.
Üstelik birine de akıl verirken, ona duyguları ile hareket etmemesini, sonunda hüsrana uğrayacağını anlatırız.
Sanki aklımızı kullanmak bizi daha doğru bir yola sevk eder gibi bir ruh haliyeti içerisinde oluruz.
Sanki duygularımızı kullanmak kötü bir şeymiş gibi, bunu dile bile getirmekten kaçınırız.
Akıllı ve mantıklı olmak bizi başarılı bir insan yapabilir ama mutsuz bir insana doğru da sürükler.
Sevgili okurlarım, siz hiç aklınıza uyarak mutlu oldunuz mu?
Bana samimi bir cevap verebilir misiniz?
Kendi adıma konuşacak olursam, bu belki de bir itiraf fakat aklıma uyarak mutlu olduğumu hatırlamıyorum.
Doğru kararlar vermiş olabilirim, başarılı olabilirim ama günün sonunda bunun bana mutluluk verdiğini göremedim.
Yazdıklarımdan mutsuz olduğumu sanmayın, ben böyle zamanlarda içimdeki çocuğa kulak veririm.
Ne zaman içimdeki çocuğu dinlersem, o zamanlar hep mutlu oldum, oluyorum ve olacağım…
Şuan içimden ayağımdaki yüksek ökçeli botlarımı çıkarıp atmak ve yemyeşil ovalarda koşmak geliyor, daha sonra ise atı eyerlemeden binmek, dörtnala gitmek ve rüzgârın kokusunu içime çekmeyi istiyorum.
Şuan bile size bunları yazarken yüzümde gülümseme var.
Daha huzurlu, daha güvenli, daha zengin bir hayatta sahip olabilirsiniz.
Tüm bunları akıl ve mantıkla yapmışızdır.
Fakat mutluluk?
Onun yolunu bize akıl göstermez ki…
Sevdiğiniz birisiyle mutlu olabilecekken, daha huzurlu ve daha güvenli bir hayat için bundan vazgeçmeniz günün sonunda sizi daha mı mutlu yapıyor?
Dört bir duvar arasındaki yaşamınız, aklınıza uyduğunuzda yaşayacağınız mutluluğun yerini tutuyor derseniz o zaman sorun yok.
Ah akıl ah…
Sadece mutluluğu değil, şimdiki anları da köreltebiliyorsun.
Duygularımız anlıktır.
O anın büyüsü ve tılsımı ile harekete geçerler.
İçimizde kendimizin dahi kontrol edemediği bir güçle ortaya çıkarlar.
Anlıktır…
Fakat akıl ve mantık onu da öldürür.
Hep “daha sonra’yı düşündüğünüzde aklınızın haklı olduğunu fakat ona da uyduğunuz için şimdi yaşanacak olanların hepsini kaybedeceğinizi bilmek size neler hissettiriyor?
Mantığımız hep daha sonrası ile ilgilidir.
Sürekli “ya sonra” diyen içinizde susmayan bir insan gibidir.
Ya daha sonrası için yaşayacağınız andan vazgeçmek, ya da şimdiki andan, sonrası için vazgeçmek…
Çoğu insan duygularını hayatından çıkarıp atar, anlık her şeyi ayıklar ve öylece yaşantısına devam eder.
Peki, o yaşanmayan, yaşanamayan anlar, yok sayılan istekler ne olacak?
Unutulup gidecekler mi?
Bir insanı yitireceksiniz belki ama duygular ve arzular kaybolmayacak.
Üzerine duvarlar ve ağlar ördüğünüz duygularınız sizi yalnız kaldığınızda hüzünlere boğacaktır.
Aklınız sizden yaşayacağınız şimdiki zamanda olan mutluluğunuzu çalarak aslında intikam aldı, alıyor ve alacaktır.
Siz duygularınızı yaşamak istemez misiniz?
Bir gün bunları yaşamak için geç kalırsanız?
Hiç bunu düşündünüz mü?
Yarım kalmış cümleler,
Söylenilmemiş istekler,
Anlatılamayan arzular,
Bir şekilden bir şekle giriyorlar…
Mevsimlerden sonbahar olmasına rağmen, güneşin o güzelim sıcaklığını bahçede yürürken hissedebiliyorum.
Güllerin mevsimi gelmiş.
Mor, sarı, beyaz, kırmızı ve pembe renkleriyle gökkuşağı misali güneşin ışıklarıyla flört ediyorlar…
Onlara bakarken, ihanet ettiğim duygularımın hayaletlerini görüyorum.
Onlara bakarken, ertelediğim duygularımın gölgelerini görüyorum.
Bana bakıyorlar.
Ve birbirimize gülümsüyoruz.
Keder değil içimde olan, hatta yüzümde gülümseme var,
Mutluluğun anlık halini yaşıyorum…
Söylenmemiş cümleler,
Yarım kalmış duygular,
İfade edilemeyen arzularımız, bazen şarkı olabiliyor, bazen İstanbul boğazındaki erguvanlar oluyorlar, bazen toprağın içindeki tohum oluyorlar, bazen ise soğuk bir kış sabahı.
Kasım ayının son günlerine geldiğimiz bu zamanlarda, ihanet ettiğimiz duygularımızı anlatmaya çalışsak nasıl olurdu diyerek, sizlere güzel bir hafta sonu diliyorum…