Neriman CAHİT
Eylemler kısa, pişmanlıklar uzun sürer…
Şu ya da bu davranışı yaparız ama o, orada bitmez… Saatlerce, günlerce ve hatta kiminde yıllarca pişmanlıklar yaratır…
Ve… Pişmanlık, üzüntü, acı… Bunlar, yakından tanıdığımız… Hem de çok yakından tanıdığımız duygular… VHer yaşamın ereği: “Mutluluktur sanırız…”
Oysa,
Bakın bu konuda, Paul Wartzlawick ne diyor: “Kendimizi aldatmayalım: Mutsuzluğumuz olmasaydı, halimiz nice olurdu, şimdi, nerde olurduk… Mutsuzluğa, şiddetle muhtacız… Hem de, sözcüğün gerçek anlamıyla…”
MUTSUZLUĞA…
Watzlawick, böyle diyor… Ve, aklımız /en azından benim aklım – İster istemez – biraz da korku ve kaygıyla “Toplumumuza…” kayıyor…
Bu konuda, çocuklarımızı bile ihmal etmiyoruz: Çizgi Filmleri…. Hem de çoğunda kan, kin ve nefret yoğun olarak yer alıyor…
Aslında, okuyan ya da sürekli televizyon izleyen biriyseniz, oralarda yer ala: “Felaket, trajedi, yıkım, facia, suç, cinayet, günah, çılgınlık, delilik, tehlike…” vb….
‘Büyük ve Önemli’ sayılan yapıtların konusu… değil mi?
Oysa, bu verilere biraz zahmet edip de baksak… ‘Gerçekliğin…’ Nerelere vardığını hemen anlarız: ABD iki yılda: “Sosyal Hizmetler ve Sağlık Yükümlülükleri” (% 40) dolayında… Almanya’da bir günlük sağlık gideri: 500 Milyon Mark tutmaktadır… (Bir Alman yurttaşı ömür boyu, ortalama (36 bin) hap yutmaktaymış…
***
Ne ilginç bir paradokstur, aslında, mutluluk için çabalar gibi görünür ama mutsuzluğumuzu hazırlarız… Ve, mutsuzluğu, tümüyle, kendi kafamızın, ‘Sessiz Odacığı’ içinde ürettiğimizi herkes bilir. Fakat, bunu tam anlamıyla kavramak bilmekten çok daha güçtür…
YAŞLI BAKİRE… VE…
Bir konferansta dinlemiştim, sizinle de paylaşayım:
*”Nehir Kıyısında oturan, yaşlı bir ‘Kız kurusu’ evinin önünde, çırılçıplak suya giren çocukları polise şikâyet eder…
Bir polis memuru gelir ve çocuklara: Nehrin, evlerden uzak, üst tarafına gidip, orada yüzmelerini söyler… Ertesi sabah, ‘Yaşlı Bakire’ yeniden, polisi arayıp, “Çocukların hâlâ görüş mesafesi içinde yüzdüklerini” haber verir…
Memur, yeniden gelir ve çocukları daha yukarıya yollar. Ertesi gün yaşlı kızımız, pür öfke, Amirin odasına dalar: Çatı katındaki pencereden onları, dürbünle hâlâ görebiliyorum! der… Ama…
Sanırız çocukları, dürbün menzilinin ötesine de taşısanız, herhangi bir yerde çıplak suya girildiğinden emin olmak yaşlı kızımızın mutsuz olması için yeterdi!..
***
Ve, ilginç olanı…
Böylesine, saplantıya dönüşen bir düşüncenin, en önemli yanı: Kendi gerçekliğini insanın kendisinin yaratabilmesidir…
***
Sıkılmazsanız – kendi yaşamınızda uygulayın… Ben yaptım… Yapıyorum da…
“Basit, bildik kareler birleştikçe, bilemezsiniz,, ne manzaralar oluşuyor…
Hem, kim bilir…
Belki de mutluluğun, ‘olmayan erkiyle’ bulunuşunu yaşarsınız…