Bekliyordun, biliyorum.
Özlemiştin,
Ben de…
Bu cümleyi.
Söylemeyi.
Duymayı.
Sana söylenmesini.
Birine söylemeyi.
Birinden duymayı…
Bu ifadelerin hepsi de aynı yere çıkıyor. Özlenilmek. Özlemek.
“Seni uzun zamandır bekliyordum”. Ne güzel.
Ne kadar tılsımlı bir cümle…
Bir de bunun, yüzünüze karşı söylenildiğini düşünün.
Tam tersi, birine söylediğinizi hayal edin.
Karşılıklı alınan o hazzın, olağanüstü büyüsünü.
Karmaşık bir yapıdayız bizler.
Sadece bir kelime ile duygularımızı ifade edecek yerde, bazen çıkmaz yollara sapmayı severiz. Karşımızdakinin müneccim olduğunu farz ederek, ağzımızdan her çıkanı anlamasını bekleriz.
Üstelik bununla da kalmıyoruz. Yorum yapmasını, karşılık vermesini istiyoruz.
Daha ne dediğimizi anlamamış ki, arkası gelsin.
Öyle midir?
Birini beklerken, hissedilen…
Düşüncelerine ayrı bir lezzet hissettiren…
Hayat şartları istediği kadar en doruk seviyede olsun, insan fark etmeden özüne ve kendi doğasına dönüşü arayış içerisindedir.
Ve bu yüzden sorgu ve arayış içerisine girer.
Bazen erken, bazen ise geç bir zamanda bu süreç başlar. Sorgulama süreci…
Hayat doğadaki mevsimler gibidir.
Yaşamın içinde, bazen ilkbaharı yaşarız. Bazen yaz mevsimini…
Bazen erken bir kış mevsimini yaşarız. Ardından güz gelir.
Her mevsime geçişler bizi birazcık hırpalar. Bazense yeniden yaratır.
Hayat şartları gereği üzerimizde yorgunluk, bıkkınlık olabilir.
Farkında değilizdir, bu süreç bizim yeniden toparlanma sürecimizdir.
Halının altına süpürdüğümüz tozların tekrar yerinden süpürülüp, kökten bir temizlikle, evden ve bahçemizden çöp tenekesine atılma sürecidir. O yüzden doğaldır.
Beynimiz ve ruhumuz yorulur.
Teker teker her bir toz, halının altına atılmış ufak bir kâğıt parçası bile bizi bazen perişan eder. Ne zaman temizlik biter, içimizde, bizim en çok olmasını istediğimiz mevsim başlar. Hayatımızda.
Yaşamımızda.
İçimiz içimize sığmaz. Garip bir mutluluktur. Bunu sadece biz biliriz. Kimse anlayamaz.
Sadece yüzümüzde masum bir gülümseme vardır.
Hayatımızda kalmasını istediğimiz mutlulukları bırakıp, bize üzüntü ve keder veren hüzünleri çıkartmışızdır.
Yanımızdayken bile özlediğimiz insanları, sevdiklerimizi kendi küçük dünyamıza almışızdır.
İyi ve kötü günümüzde, başımızı yaslamak istediğimiz omuzla ve yürekleyizdir…
Onun gözlerine bakarak, “seni uzun zamandır bekliyordum” diyebilmenin o eşsiz mutluluğu…
Mutluluk şuan pencereden bakıp da seyrine doyamadığım bir manzara gibidir. Benim için. Aklımda ve yüreğimde sevdiklerim…
Yağmurun ardından her şeyin yeniden doğduğu gibi, kendimi katıksız, sade ve içimdeki hoşgörü ile dünyanın merkezi sanmıyorum.
Olmasını istediğim mutlu dünyam, kalbimde şuan…
Pencereden bakıp da seyrine doyamadığım gün batımları da mutluluğumdur.
Küçük şeyler bunlar biliyorum.
Gerçek olan şu ki, şuan içinde bulunduğum mekânı ve zamanı, ben uzun zamandır bekliyordum.
Özlemiştim…
Sizin de var mı uzun zamandır beklediğiniz?
Ve özlediğiniz?