Müzakere Masasına Hazır mıyız?

Ünal Fındık

BM Genel Sekreteri Guterres Kıbrıs’ta yeni bir müzakere süreci için geçen yıl Eylül ayında çalışma başlatmıştı.

Bu çalışmalar sadece Kıbrıs’ta değil, garantör ülkelerde ve özellikle AB içinde de yapılıyordu. Bu çabalar son günlerde daha da yoğunlaştı. Görünen bu yıl Eylül ayında New York’ta müzakerelerin başlaması için ilk adımın atılacağıdır.

Peki biz bu müzakere sürecine hazır mıyız?

Bence hazır değiliz. Dahası hazırlanma yönünde herhangi bir çabamız yoktur.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, kendisinden beklendiği gibi, Türkiye ziyareti sırasında yaptığı açıklamada Guterres’in kendisini New York’taki görüşmeye davet ettiğini söyledi. Ardından da bu daveti Hakan Fidan ve Erdoğan ile değerlendireceğini, yani onlara soracağını açıklamıştı.

Hatırlarsınız Hristodulidis, Guterres’den davet aldım dediğinde, Tatar kendisinin herhangi bir davet almadığını, alırsa da bunu reddedeceğini açıklamıştı.

Buradan anladığımız bizim adımıza bu müzakereleri yürütecek olan cumhurbaşkanı hazır değil. Hazır olmaması bir yana, istekli de değil.

Peki istekli olmadığı halde bu müzakerelere katılacak mı?

Hakan Fidan ve Erdoğan git derse gidecek. Gitme derse sevinerek gitmeyecek.

*****

Son günlerde yaşanan gelişmeler müzakere masasının yakın zamanda kurulacağı yönündedir.

Türk-Yunan ilişkilerinde yaşanan olumlu iklim, Türkiye’nin İsrail, Mısır ve en önemlisi Suriye dahil bütün komşularıyla ilişkilerini geliştirme gayreti, ayrıca Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan olumlu iklim bunun en önemli göstergeleridir.

Türkiye 2019’dan bu yana ilk kez AB gayrı resmi dışişleri bakanları toplantısına davet edildi. Dün başlayan toplantıya Hakan Fidan katıldı ve bir dizi görüşme gerçekleştirdi.

Geçen yıl Aralık ayından itibaren AB üyelik müzakerelerine yeniden başlamak isteyen Erdoğan, AB ile ilişkilere özel önem verdiğini her fırsatta açıklıyor.

Erdoğan Kıbrıs müzakere süreci başlamadan, AB üyelik müzakerelerine başlayamayacağını biliyor.

Ayrıca bu müzakerelerde en önemli konuların başından doğu akdenizde bulunan hidrokarbon kaynakları ve bu kaynakların komşu ülkelerle paylaşımı ile en pratik, en ekonomik ve en kısa yoldan AB pazarına ulaştırılması gelmektedir.

Türkiye bu konunun da çözüme kavuşturulmasını ve kendisinin de payını almasını istiyor.

Bütün bunlar Türkiye’nin bugünkü çıkarlarının Kıbrıs’ta yeni bir müzakere sürecinin başlamasına ihtiyacı olduğunu gösteriyor.

Bu durumda bizim de bu müzakere sürecine iktidarıyla, muhalefetiyle, sivil toplum örgütleriyle hazır olmamız gerekir.

Peki hazır mıyız?

Maalesef bizim böyle bir gündemimiz bile yoktur.

Cumhurbaşkanı Tatar Türkiye’nin kent ve kasabalarını gezmekten başka bir şeye vakit bulamıyor.

İktidarın büyük ortağı UBP kurultay çalışmalarından başka bir şey düşünmüyor.

Ana muhalefet CTP ise dış politikada, özellikle Kıbrıs sorunu müzakere sürecinde inisiyatif alacak dış ziyaretleri gerçekleştiremiyor. Halbuki CTP Sosyalist Enternasyonal ve Avrupa Sosyalistler Partisi’nin gözlemci üyesidir.

CTP bu ilişkilerini, güneydeki siyasi partilerle yıllardır kurduğu karşılıklı saygıya dayalı ilişkilerini, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’deki siyasi partilerle kurduğu ikili ilişkileri kullanarak sürece aktif katılım sağlayabilir.

Ben CTP yöneticilerinin daha fazla gecikmeden bu süreçte inisiyatif alması gerektiğini düşünüyorum.

*****

Önümüzdeki ay müzakere süreci başlayacak gibi görünüyor. Tatar Hakan Fidan’a ve Erdoğan’a soracak, git derlerse gidecek. Tatar müzakere etmeye değil, masada oturmaya gidecek.

Bu durumda masada bizim adımıza muhtemelen Türkiye dışişlerinden bürokratlar oturacak. Bu da bizim kabul edebileceğimiz bir şey değil.

Ben kendimizin, toplumumuzun ve ülkemizin geleceğiyle ilgili müzakereleri kendimizin yapmasının daha doğru olacağını düşünüyorum. Elbette masada garantör ülkelerin, dolayısıyla Türkiye’nin temsilcileri de olacak.

Ama doğru olan süreci bizim müzakere heyetimizin götürmesidir. Bunun için de müzakere heyetinin buna hazır olması gerekir.