Zaman zaman yabancı ülkelerin Kıbrıs’ta görev yapan diplomatları ile bir araya geliriz…
İngilizler, Fransızlar, Almanlar, Amerikalılar, Ruslar falan…
-*-*-
Bazen bir sergide, bazen Büyük Han’da rastgele…
Bazen yemek yeriz birlikte…
-*-*-
Özellikle Kıbrıs sorununun çözümü ile ilgili olarak Kıbrıs Türk toplumunun “ne istediğini” merak edip sorarlar…
-*-*-
Aslında mesele sadece Kıbrıs Türk toplumunun ne istediği meselesi değildir…
-*-*-
Önce şunu belirtmekte fayda var…
Ülke ikiye ayrılır…
Elence konuşanlar ve Türkçe konuşanlar…
İki toplum dersek kriz çıkar!
İki halk dersek tartışma kaldırır!
Gelin “iki taraf” diyelim!
Evet en doğrusu “iki taraf”…
-*-*-
Bu iki taraf da kendi içinde bazen ikiye bazen ikiden fazla gruba ayrılır…
Ama genelde iki tarafta da ikişer ayrı büyük grup vardır…
-*-*-
Önce Rum tarafına bakalım…
Rum tarafında, Kıbrıslı Türklerle ülkeyi federal bir çatı altında birleştirip, iki ayrı devletçikten oluşan ama dışta tek kimlik, tek vatandaşlığı benimsemiş “çözümcüler” vardır…
Ve ikinci olarak, “Kıbrıs’ta federal çözümü “çözüm” kabul etmeyen; 1974 öncesine dönüşü savunurmuş gibi duran ikinci grup…
-*-*-
Elbette bunlar da kendi içlerinde çeşitli nüans farkları ile ayrılabilirler…
Örneğin ELAM gibi gruplar, Ada’nın tamamının “Elen” olduğuna falan inanır…
Ilımlı ELAM’cılar, Kıbrıslı Türkleri kendi aralarında görmek istemez… Ama en azından “idare edin pislikler” derler…
Fanatik ELAM’cılar’ı boş verin!
-*-*-
Kesinlikle Kıbrıslı Türklere sınıf bilinci çerçevesinde “insanca” bakan en önemli grup belki AKEL’cilerdir ama AKEL içerisinde bile Kıbrıslı Türklerin eşitliğini özümsememiş küçük de olsa gruplar yok değildir…
-*-*-
1950’lerden beri durum aynıdır…
Rum tarafında “Enosis”, Türk tarafında “Taksim” talepleri, ortak vatan birlikteliğinin en ciddi engelidir…
-*-*-
Fazla uzatmaya ve yukarıda da bahsettiğim gibi nüans farklarına girmeye gerek yok ama öyle veya böyle, her Kıbrıslı Rum siyasi grup ya da fraksiyonu, nasıl bir çözüm istediği konusunda nettir…
Bu konuda tavırları açıktır…
Masaya oturdukları zaman da, “Türk askeri gidecek, Türk göçmenler dönecek, Rum göçmenler evlerini mülklerini geri alacak” noktasından başlarlar, pazarlık yaparlar…
-*-*-
Garanti sistemini reddederler belki ama bir miktar Türk askerinin kalmasına “zaten 1960 devletinde de vardı” deyip, ses çıkarmazlar…
-*-*-
Tüm Türkiyeli göçmenlerin geri dönmeleri konusunda bir yumuşamaları olduğu zaten bilinmektedir…
-*-*-
Rum göçmenlerin evlerine – mülklerine geri dönmeleri konusunda eskisi kadar ısrarcı olmayabilirler ama haklarını elbette yedirmezler, tazminatla iadeyle uzlaşıya varabilecekleri mesajını verebilirler…
-*-*-
Türk tarafına gelince…
Türk tarafında, “sol” diye adlandırabileceğimiz siyasi parti ve grupların neredeyse tamamına yakınının “BM parametreleri ve bugüne kadar varılan uzlaşılar, anlaşmalar ışığında, iki bölgeli, iki toplumlu, iki toplumun siyasi eşitliğine dayalı federal çözümü benimsediği, kabullendiği apaçıktır…
Ufak toprak düzenlemeleri, sıkıntılı yetki paylaşımları falan aşılırsa, “sol” taraf çözüme gayet net bir şekilde hazırdır.
-*-*-
Gelelim “sağ” dediğimiz kesime…
Veya “merkez”de konuşlandığına inandıklarımıza…
-*-*-
Mesela UBP?
UBP içerisinde, çok önemli oranda insanın, CTP ile aynı çizgide bir federal çözümü desteklediği apaçıktır…
Ancak bu kitlenin önemli bir bölümü, kişisel çıkarlar nedeniyle yüksek sesle konuşabilir durumda değildir…
-*-*-
UBP’de bu sessiz ama Güney’deki DİSİ gibi “olası bir anlaşma metnine referandumda ‘evet’ diyecek ciddi sayıda insan bulunmakla birlikte; daha kalabalık olan bir diğer kesim; Türkiye’nin tavrının ne olacağına göre karar verecektir…
-*-*-
Bu grubun içerisinde yüzde 95’lik oran, Recep Tayyip Erdoğan “üzerinize sıçın” dese itiraz etmeyecek ve hemen sıkılmaya başlayacak olanlardır…
Yüzde 5’lik kesim ise, Annan Planı döneminde olduğu gibi, Erdoğan’ın karşısına geçme durumunda dahi kalabilir.
-*-*-
Ancaaaak, asıl önemli olan, UBP’nin, çözümle ilgili olarak tutarlı bir tezinin olmamasıdır.
Ersin Tatar, Tahsin Ertoğruloğlu veya Oğuzhan Hasipoğlu gibi arkadaşlar, sık sık konuyla ilgili açıklamalar yaparlar ama ne istediklerini tam olarak ifade edemezler…
Egemen – eşit bir devletçik mi?
Egemen eşit ve tam bağımsız bir devlet mi?
Anlamak zordur!
Hatta Türkiye’ye ilhak mı?
Yoksa şimdiki durumu devam ettirip, yiyip yutmak mı?
-*-*-
Koalisyon ortağı DP’ye gelince…
DP’ye şu anda “siyasi parti” demek, gerçekten çok zordur…
Partinin genel başkanı, partinin diğer iki vekili tarafından istenmemektedir…
Partide, ciddi bir grup, genel başkana karşı ayaklanmış durumdadır…
Parti genel başkanı, müsteşarı ve müdürleri dışında kimsesiz gibi kalmıştır…
-*-*-
Bu partinin Kıbrıs meselesi ile ilgili duruşu mu?
Serdar Denktaş gitti gideli, DP’de Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak her hangi bir toplantı yapılmadığını herkes çok iyi bilmektedir…
-*-*-
YDP mi?
YDP’yi “ırkçı bir parti” olarak tanımlamak istemem…
Irkçılık yapıp da “Türkiyelilerin partisi” diye de ayırmam…
Ama Kıbrıs sorunu çözülünceye kadar, bu ülkede yaşamalarına, çalışmalarına, mal – mülk sahip olmalarına asla itirazım olmayan YDP’nin, olası bir referandumda “oy kullanması”ndan ciddi rahatsızlık duyarım…
-*-*-
Ve gelelim sonuca…
BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’ta şu anda temas ve incelemelerini sürdüren kişisel temsilcisi, yukarıda isimlerini saydığım siyasi gruplarla, kişilerle, örgüt temsilcileri ile bir araya geliyor…
Ve bu kadın temsilci; özellikle Tatar, UBP, DP ve YDP dörtgeni ile bu dörtgene yakın grup ya da kişilerin “çözümle ilgili olarak ne istediklerini” asla anlamamıştır!
-*-*-
Çeşitli kaynaklardan edindiğim bilgilere göre, henüz görüş belirtmekten kaçınan ve bol bol bilgi toplamaya çalışan Maria Holguin hanımefendi; Ada’da Rum – Türk herkesin görüşünü dinlemiştir…
Bir tek Tatar ve ekibi ile UBP ve DP’nin bu konuda ne dediklerini, ne istediklerini anlamamıştır!
-*-*-
Nicos Hristodulidis de Holguin ile aynı noktadadır…
Bu yüzden “Erdoğan ile keşke görüşebilsem” arzusunu dile getirmekten çekinmemektedir…
-*-*-
Tüm bu gelişmeler ışığında, aslında ne ilginçtir, hısıma akrabaya korumaya partiliye diploma skandalları, rüşvet söylentileri, sadece UBP ve DP’den ve Tatar’ın etrafından çıkmıştır!
Bu ezik, bilgisiz, zavallı kadronun, olası bir müzakerede, Kıbrıs Türk toplumunu temsil edebileceğine inanan varsa, adımı değişmeye hazırım!
-*-*-
O zaman, ayağa kalkın!
Lütfen bir şey yapın!
Tatar ve UBP beni müzakere masasında temsil etmemeli!
Çünkü edemezler!