Toplumlararası müzakerelerin 2017 yılının ortasından beri resmi düzeyde rafa kaldırılması derin bir endişe kaynağı oluşturmaya devam ediyor. Bu endişe sadece müzakererlerin yeniden başlatılmasını talep eden çevrelerle sınırlı değildir. Mevcut tıkanıklık, ayni şekilde, müzakereleri imkansız kılanlar için de büyük riskler taşımaktadır. Çünkü müzakere masasına yatırılmayan her sorun potansiyel bir çatışma kaynağıdır. İçinde bulunduğumuz durum ya da artık adada meşhur olan ifadeyle ‘statüko’ kimsenin beklentilerine destek sunmuyor. Ama ayni zamanda kapsamını ve katılımcılarını tam olarak tahmin edemediğimiz potansiyel bir çatışma ortamı üretiyor. Kıbrıs’ta ‘statüko’nun, yani coğrafi-siyasi bölünme, AB mevzuatının kuzeyde uygulanamaması, KıbrıslıTürk toplumunun anayasal yapının ve dolayısıyla uluslararası toplumun dışında tutulması, Garantörlük Andlaşması’nın ötesine geçilerek adada askeri yığınak yapılması, yerinden edilmiş KıbrıslıRumların taleplerine kulak tıkanması ve Kıbrıs’ın geleceğiyle ilgili yaratılan belirsizliklerin ürettiği durumun sürdürülemez olduğu bir gerçekliktir.
Mevcut durumun sürdürülmesine katkıda bulunanların, uzun vadede Kıbrıslılara eziyet etmek dışında elde edebilecekleri bir kazanımları yoktur. Toplumların barış ve istikrar beklentisini darbelemek isteyenlerin eninde sonunda ‘çözülmelerine’ şahit olmak istiyoruz. Bu nedenle, onların çözülmesini beklerken, iyisi mi müzakereler başladığı zaman kilit bir konu olması kaçınılmaz olan federal anayasası üzerinde konuşmaya başlayalım. Bu konuşmayı, geçmişteki anayasa deneyimine, günümüz ihtiyaçlarının penceresinden bakarak başlatabiliriz.
Bundan tam altmışbeş yıl önce, sömürge döneminin sonlanmasına koşut olarak bağımsız Kıbrıs devleti için bir anayasa yürürlüğe girdi. Bilindiği gibi, o dönemin Soğuk Savaş koşullarında iki toplum içinde egemen olan siyasal beklentiler, bağımsızlığı değil, Enosis ya da Taksim'i öngörüyordu. Ama çok az insanın arzusu olan bağımsızlık elde edildi.
Bağımsız Kıbrıs’ın ilk anayasasının hazırlanmasında sivil toplumun ve iki toplumun aydınlarının kayda değer bir katkısı olmamıştı. Sivil toplum oldukça cılızdı. Barıştan ve toplumlararası diyalogtan yana olan aydınlar ise sömürge döneminin son yıllarında terörize edilmişti. Yani bağımsız Kıbrıs’ın ilk anayasasından, kabul edilip uygulanmasından önce, onu hazırlayanların dışında kimsenin haberi yoktu. Anayasa hazırlama süreci Kıbrıslı toplumların gıyabında gerçekleşti. Soğuk savaşın damgasını taşıyan bağımsız Kıbrıs’ın ilk anayasası, daha ziyade Türkiye ve Yunanistan hükümetlerinin kabul edebileceği bir çerçeveye oturtuldu.
Şimdi Soğuk Şavaş koşullarını geride bıraktık. Kıbrıslı toplumlar siyasal-toplumsal yapılarını derinden etkileyen bu süreç içinde hem büyük değişiklikler yaşadı hem de çok şey öğrendi. Kıbrıs, tüm toplumlarıyla birlikte artık AB’nin ayrılmaz bir parçası durumundadır. Kıbrıs’ta, Kıbrıslı toplumların talebi olmayan coğrafi-siyasi bölünmenin devam etmesi hem akla ve mantığa hem de toplumların gerçek çıkarlarına aykırıdır. Bu nedenle tüm Kıbrıs olarak, değişen koşullarda yeni bir anayasa hazırlama ve bu yolla iki Kıbrıslı toplumun ortaklığını yeniden oluşturma sürecindeyiz.
Bu yeni anayasa, Avrupalı kimliği artık tartışma kaldırmaz olan Kıbrıs’ın siyasi ve toplumsal geleceğini şekillendirecektir. Bu nedenle, yeni anayasa hem içerik ve hazırlanma süreçleri hem de sembolik yönleri bakımından 1960’takinden kesinlikle farklı olmalıdır!
1960 anayasası Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlarını, varsayılan etnik ve dinsel kökenlerine göre keskin çizgilerle birbirinden ayırmaktaydı. Bu anayasada vatandaş kavramının siyasal karşılığı bulunmamaktaydı. Örneğin, Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığına sahip kişilerin birlikte seçtiği herhangi bir siyasi makam öngörülmemişti. Kıbrıs cumhuriyeti neredeyse vadandaşı olmayan bir devlet gibi tasarlanmıştı! Dahası, her bireyin kendini vatandaş olarak değil, sadece etnik-dinsel bir toplumun üyesi olarak hissetmeye devam etmesi öngörülmüştü.
Kıbrıs’ın federal anayasası, Kıbrıs Halkı'nı oluşturan KıbrıslıRum ve KıbrıslıTürk toplumları ile diğer dinsel grubların demokratik birlikteliğini öngören bir anlayışla ele alınmalıdır. Bu nedenle, yeni anayasa hem toplumların otonomi talebine yanıt vererek kültürel çeşitliliği kabullenmeli, hem de tüm Kıbrıs halkının anayasal sistem içinde birleşik siyasal bir aktör olarak yer almasına zemin yaratmalıdır.
Federe bölgelerin, toplumların ve tüm vatandaşların ortak iredesini temsil edecek şekilde tasarlanmış bir federal anayasa, Kıbrıs’ta demokratik istikrar için gereklidir. Yani 1960 anayasasından farklı olarak, KıbrıslıRumlar, KıbrıslıTürkler ve azınlıkların oluşturduğu Kıbrıs halkının, yeni anayasanın sahibi ve koruyucusu olarak tanımlanması yeni dönemin gerektirdiği bir yaklaşımdır.
Federal Kıbrıs anayasasının hazırlanma süreci de 1960 örneğinden farklı olmalıdır. Yeni anayasanın temel ilkeleri öncelikle bir çerçeve olarak, seçimle oluşan çok-toplumlu bir kurucu meclis tarafından hazırlanabilir. Kurucu meclis tarafından hazırlanan temel çerçeve, Kıbrıslı uzmanlar tarafından geliştirilebilir. Federal anayasanın hazırlanması sürecinde, iki tarafın üzerinde uzlaştığı hususların, BM Güvenlik Konseyi kararlarının ve BM’nin repertuvarında yer alan ilgili unsurların bir temel oluşturması, yani sürece sıfır noktasından başlanmaması gerekiyor. Federal anayasanın böyle bir yöntemle hazırlanıp referanduma sunulması çeşitli toplum kesimlerinin sürece katılımına olanak sağlayacaktır.
Federal Kıbrıs anayasasının hazırlanması kadar önemli olan başka bir konu ise, anayasa değişikliğiyle ilgilidir.tirilmesiyle ilgilidir. Anayasa revizyonuyla ilgili iki konu önem taşımaktadır: Birincisi, tek yanlı anayasa değişikliğinin mümkün olmamasıdır. Yani, revizyon yapılacaksa, bunun gerçekleşmesi için federasyonu oluşturan unsurlar arasında bir uzlaşma gerekecektir. İkincisi anayasanın özel maddelerinin revizyonuyla ilgilidir. Örneğin iki toplumluluk ve iki bölgelilik kavramlarının değiştirilmesi her bölgenin iç vatandaşlarının nitelikli çoğunluğunun desteğini gerektirmelidir. Son olarak, bazı anayasal ilkeler, örneğin toplumlar arasında siyasal eşitlik, demokrasi, laiklik, evrensel insan hakları ve cinsiyet eşitliği tartışma konusu yapılmamalıdır.
1960 anayasasından farklı olarak, Federal Kıbrıs anayasasında sembolik konular ve dil siyasası, ülkenin siyasal birliğini ve kültürel çeşitliliğini gözeten bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Örneğin Annan planında önerilen federal devlet bayrağı, Türk ve Yunan bayraklarının hakim renklerini de içermekteydi. 1950’lerden kalma bu alışkanlık kabul edilemez ve artık terkedilmelidir. Bayrak, marş ve diğer sembollerin, devletin bağımsızlığını, vatandaşların birliğini ve Kıbrıs’a özgü kültürel çeşitliliği simgeleyecek şekilde Kıbrıslı sanatçılar tarafından tasarlanması en doğru yaklaşım olacaktır. Yunanca ve Türkçe’nin federal düzeyde resmi dil olmalarının yanı sıra, Federal Kamu Görevlileri’nin vatandaşlarla daha sağlıklı bir iletişim kurmaları için, bu iki resmi dilde yeterli iletişim bilgisine sahip olmaları öngörülmelidir.
Federal Anayasa’nın içeriği ve bununla bağlantılı diğer konularla ilgili örnekleri daha da artırmak mümkündür. Bu konuları son anda konuşmak yerine şimdiden konuşmaya başlamak daha doğru değil midir?