Doğal kaynakların sahipliği ve gelir paylaşımında taraflar ortak bir paydada buluşmaya yakın olsa da çözümsüzlük koşullarının doğası gereği arama ve sondaj faaliyetlerindeki uyuşmazlıklar bizi ortak paydalarımızı geliştirmekten alıkoyuyor. Üstelik Türk tarafı olarak 2011’den beridir “etkiye tepki” prensibiyle uyguladığımız politikaların ortak paydaları yapıcı bir ortamda geliştirmemizi sağlayamadığı da ortadadır.
Güneydeki yönetim sondaj çalışmalarını sürdürmekle kalmıyor aynı zamanda bizim mukabil adım atma yaklaşımımızı basamak olarak kullanıp dünyaya geleneksel politikalarını yüksek perdeden duyurmaya da devam ediyor.
Geleneksel politika, “Türk işgali” üzerine kurgulanmıştır. Bugün de “savaş gemilerinin refakat ettiği araştırma gemisi ile Türkiye Kıbrıs’ın egemenlik sahasını ihlal etmektedir”. Hal böyle iken uluslararası toplum da Kıbrıslı Rumlara, “haksızsınız, böyle bir şey yoktur” dememektedir.
Bu koşullarda çözüm yanlısı Kıbrıslı Türklerin bir adım önde olma politikasını beş yıl aradan sonra yeniden devreye sokmanın zamanı gelmedi mi?
Hedefimiz, federal çözümdür.
AP seçimleri de göstermişti ki çözümsüzlük koşullarında “oy verme hakkımız” bile ihlal edilebilmektedir. KTÖS dahi, “bu gerici zihniyete karşı siyasi mücadele yürüteceğiz” dememiş miydi?
Olası götürülerini göze alıp “eş değerde ve eş zamanda adım atma politikamızdan vazgeçiyoruz” desek de yine müzakerelerin mutlak çözümle sonuçlanması sağlanamayabilir ve doğal gaza ilişkin “Kıbrıslı Türk yurttaşların hakları” muğlak kalmaya devam edebilir. Bizim açımızdan esas maharet dünyanın da benimsediği barış dilinden şaşmadan çözümün önünü açacak girişimlerde bulunabilmektedir.
2012’den beridir Türk tarafı doğal gaz bağlantılı hiçbir açılıma ya da öneriye imza atmamıştır.
Kıbrıslı Rumlar son krizin ardından cılız da olsa bir açılım yaparak uluslararası toplumun desteğini talep edebilecek bir noktaya ulaşmıştır. Eide’nin çeşitli söylevlerin arasından bu “cılız açılımı” cımbızla çekerek, “top Kıbrıslı Türklerin sahasındadır” demiş olması, “çözüm isteyen taraf” iddiamız açısından hiç de hayırlı olmamıştır.
Gerilim politikalarından haz duyduğu su götürmez olan Derviş Eroğlu döneminde herhangi bir yeni açılıma imza atabileceğimizi düşünen var mıdır?
Nisan 2015’ten sonra ne yapabileceğimize odaklanmamız gerekir.
Dr. Sibel Siber, Türk tarafının ortak komite önerisinin arkasındadır ve federasyonla taçlandırılacak ortak egemenlik haklarımızdan feragat etme niyetinde de değildir.
Ortak komite önerisini daha cazip hale getirmek için yapılabilecek en doğru girişim müzakereleri yeniden başlatmanın önünü açacak güven artırıcı öneriler sunmaktır.
Çözüm öncesinden başlayarak toplumların çözümle birlikte elde edeceği ekonomik kazanımları bir paket halinde ete kemiğe büründürecek çalışmaları iki toplum BM gözetiminde birlikte yürütebilir.
Maraş’ın yeniden inşası için ihtiyaç duyulacak yatırımları ve işin tüm diğer detaylarını birlikte somutlaştırabiliriz. Doğal gaza ilişkin arama ve çıkarma (sondaj) faaliyetlerinde uyuşmazlıklar yaşansa da çözüm sonrasında bu değerin Federal Kıbrıs’ın ekonomik ve insani kalkınmasına hizmet edecek biçimde nasıl işletileceğini ve kullanılacağını birlikte belirleyebiliriz. Kıbrıs-Türkiye Elektrik Enterkonnekte Bağlantısı’nın Federal Kıbrıs’ın çözümle birlikte Avrupa Enerji Birliği’nin güçlü bir oyuncusu olmasına hangi teknik ve idari koşullarda hizmet edebileceğini birlikte netleştirebiliriz. Türkiye’den Kıbrıs’a denizaltından borularla taşınacak yıllık 75 milyon metreküp suyun miktarını tüm adanın ihtiyacını karşılayacak biçimde artırmak için Kıbrıs’ın uygulayacağı politikaları şimdiden konuşabiliriz.
Çözümün toplumlar açısından cazibesini artıracak ve bizi çözüme yakınlaştıracak pek çok potansiyel işbirliği alanı mevcuttur. Belki bugün değil ama Nisan 2015’le birlikte bu güven artırıcı sürecin öncülüğünü üstlenebiliriz. Yeni konjonktürde tıkanıklığın aşılması sanılandan da kolay olabilir. Yeter ki siyasi eşitlikten doğan haklarımıza sahip çıktığımız kadar gerginlik politikalarının doğurduğu belirsizlikleri aşma irademiz de tam olsun!