Murat OBENLER
Kısacası bağımsız bir şekilde kendi istediği müziği yapabilmek için vokalistlik, söz yazarlığı, yapımcılık, aranjörlük ve eğitmenlik yapan, sık sık içindeki çocukla konuşan, doğada vakit geçiren, başarıyı iç huzurda arayan, sanat yoluyla kendine özgü güzellikleri yaratan ve yayan güzel yürek Elif Çağlar ile Etel Caz Festivali’nde verdiği konser sonrasında sizler için sohbet ettik.
“11 yaşında Armstrong, Fitzgerald, Holiday gibi önemli isimlerden oluşan CD benim caz ile tanışmama ve bir daha da bu müzikten kopamamamın altyapısını oluşturdu.”
Caz müziği sanıyorum sizin ilk ve en büyük aşkınız. Hala daha bu müziği büyük bir aşkla yaptığınıza canlı şahit olduk. Ne zaman başladı bu aşk?
Elif Çağlar: Benim caz ile tanışmam çocukluğuma dayanıyor. Ben küçükken odasına çekilip şarkılar söyleyen bir çocukken babamın bir seyahat dönüşü yurtdışından getirdiği caz CD’lerini dinleyerek tabiri yerindeyse sünger gibi hepsini çekmiştim. Bizim evde her tür müzik dinlenirdi. Babam da gençliğinde çok önemli sanatçıları dinleyerek büyümüş. 11 yaşında Louis Armstrong,Ella Fitzgerald, Billie Holiday gibi önemli isimlerin olduğu bu CD benim caz ile tanışmama ve bir daha da bu müzikten kopamamamın altyapısını oluşturdu.
“Küçük bir çocuk olarak Ella Fitzgerald sesini duyduğumda büyülenmiştim”
Hatırlıyorsanız ilk duyduğunuz caz performansı hangisiydi?
Armstrong-Fitzgerald düetlerinden sanıyorum ya Cheek to Cheek ya da A Foggy Day olduğunu düşünüyorum. Küçük bir çocuk olarak Ella Fitzgerald sesini duyduğumda büyülenmiştim ve bana dünyanın en güzel sesi gibi gelmişti.
Canlı caz performansı kimdi peki?
Lise yıllarında çok yüksek ihtimalle hepimizin hocası duayen sanatçı Aydın Esen’i canlı dinlemiştim diyebilirim. O zaman da başka bir şekilde büyülenmiştim.
“Kendimi şanslı hissediyorum çünkü küçük yaşta bu müziği dinleyip müzisyen olmayı seçtim.”
Neden dünyada müzik yaparak var olmayı seçtiniz? Bir de ülke Türkiye, mesele kültür, uygulama caz olan zor ve çetrefilli bir alanda.
Neden seçtiğimi ben de bilmiyorum. O konuda kendimi şanslı hissediyorum. Ben küçük yaşta bu müziği dinleyip (yetenekli miyim onu da bilmeden) müzisyen olmayı seçtim.
“Ne istediğimi anladıktan sonra ikinci şansım ailemin istediğim meslek konusunda desteklerini almamdır”
Ailenin de çok itici bir etkisi olduğunu düşünüyorum çünkü Türkiye’de çok çok yüksek ihtimalle ailelerin kızlarına caz müziği söyleyerek hayatta kalma seçeneğini uygun göreceklerini düşünmüyorum.
Benim ilk şansım olan ne istediğimi anladıktan sonra ikinci şansım da ailemin istediğim meslek konusunda desteklerini almamdır. Bana “Senin müziğe tutunacağından eminiz. Bunun eğitimini alman için de gerekli desteği vereceğiz” cümleleri bu yolculuktaki en manevi destek oldu. Önce Bilgi Üniv. Caz Kompozisyonu okudum sonrasında da New York’ta Queens College’de Caz Performansı üzerine master yaparak ülkeme döndüm.
“Amerika’ya gitmeden önce kendi müziğimizle ilgili bilgilenerek gitmek istiyordum ve Timur hocam da beni doldurdu. O dönemde ney de üflüyordum”
Bu süreçte Timur Selçuk gibi bir ustadan da dersler alman bana çok anlamlı ve önemli görünüyor. Nasıl hasıl oldu bu ihtiyaç? Sende ömürlük etkileri olacağına eminim.
Timur Selçuk benim için bir hazine gibiydi. Bilgi Üniversitesi’nde öyle bir imkanımız olduğu için ben balıklama atladım. Ondan kompozisyon dersleri alma imkanı da bulduğum için kendimi ayrıca şanslı hissediyorum. Bana verdiği öyle önemli dönütler var ki onların yeri hayatımda bambaşka bir yerde duruyor. Amerika’ya gitmeden önce kendi müziğimizle ilgili bilgilenerek gitmek istiyordum ve Timur hocam da beni doldurdu. O dönemde ney de üflüyordum (hala daha severim).
Tasavvufla bağlantılı bir kullanım mıydı yoksa daha müzik aleti boyutunda mı kullanıyordunuz?
Daha çok meditasyon boyutunda kullanıyordum. Çok kişinin bilmediği bir noktadır bu. Türk Müziği(makam müziği) ile ilgili doğaçlama üzerine kurulu bir projemiz de yolda geliyor.
“Daha büyüyemedim. En çok içimdeki çocukla konuşuyorum”
Meditasyon demişken sorularımdan birisi de “İçinizdeki çocukla ne sıklıkla konuşuyorsunuz?” idi.
Çok sık oluyor. Daha büyüyemedim. En çok onunla konuşuyorum. Benim beslendiğim birçok farklı alan(Müzik dinlemenin yanı sıra kitap okumak, doğada bol zaman geçirmek (incelemek, gözlemlemek vs.) var.
En son hangi sergiye gittiniz, en son hangi kitap(ları) okudunuz, son zamanlarda en sevdiğiniz film(ler) hangisi oldu?
Ben artık Muğla’da küçük bir kasabada yaşıyorum. Orada çok sergi imkanları olmuyor ama orada Eskipazar/Dalyan bölgesinde bir sanatçı arkadaşımızın bir sergisi oldu. Oradaki karma sergide amatör ve profesyonel sanatçıların eserlerini gördüm. Asıl İstanbul Modern Sanat Müzesi’nde iki ay önce dijital teknoloji yardımıyla yaptıkları enselasyonlardan oluşan sergi beni çok etkilemişti. Orada müzik yapmayı bile düşündüm. En son da Booker Prize’yi kazanan Jenny Erpenbeck’in “Kairos” adlı kitabını okudum. Bir kung fu film hayranı olarak sinemada “Everything Everywhere All at Once” filmini çok beğenerek izledim.
“Aynı Kıbrıs konserinde Kıbrıslı müzisyenlerle yaptığım keyifli program gibi İtalya’ya da İtalyan müzisyenlerle tek bir konser için gittim, konu albüm yapmaya kadar ilerledi”
2010’da M-U-S-İ-C, 2015’te Misfit, 2016’da Yinon Mualllem’in Offline albümünde konuk sanatçı oldunuz ,2018’de “Art of Time” ve sonra da 2020’de İtalya’da “Come Me Come Te” albümleri var. Sizin Türkiye caz sahnesinin üretken isimlerinden birisi olduğunuzu söyleyebiliriz değil mi? Bir de birçok toprakta birçok isimle ortak çalışmalar caz müziğine ve size oldukça yakışıyor.
Aynı Kıbrıs’ta yaptığım konserde Kıbrıslı müzisyenlerle yaptığım keyifli program gibi İtalya’da da İtalyan müzisyen arkadaşlarla tek bir konser için giderek konu albüm yapmaya kadar ilerledi.
“Come Me Come Te” projesini İtalya’da fiziksel albüm yaptık ve dijital olarak da müzik portallarında mevcuttur.
“Hala daha Türkiye’de bir ileri bir geri gidiyoruz. Sürekli bir ilerleme olamıyor. Dünyada caza karşı genel olarak bir önyargı var. Konserlerde duyduğum en mutlu edici şey “Biz ilk kere caz dinlemeye geldik ve çok eğlendik. Düşündüğümüz gibi korkutucu bir müzik değilmiş” oldu.
2016’da Kıbrıs’taki The Gospel Bar Konseri öncesinde Çağdaş Öğüç arkadaşımıza verdiğiniz röportajda mekan, festivallerin azlığı, eğitim eksikliği, önyargılar gibi sıkıntı ve zorluklardan bahsettiniz. Şu anda durumlar nedir caz müzisyenleri için Türkiye’de?
İyileşenlerden başlayayım. Bazı yeni festivaller eklendi, bazı yeni mekanlar açıldı ama bazıları da kapandı. İstanbul Üniversitesi’nde bir caz bölümü açıldı, eğitim konusunda bazı girişimler oluyor. Eğitimin olduğu yerde seneler içinde olumlu yansımalar kesinlikle olur. Hala daha bir ileri bir geri gidiyoruz. Sürekli, kesintisiz bir ilerleme olamıyor. Dünyada caza karşı genel olarak bir önyargı var.
Elitlerin dinlediği, çok zor ve entelektüel bir müzik olduğuna dair, çok da davetkar olmadığını iddia edenler var. Kimileri ısrarla bu iddialarını sürdürüyorlar. Benim kariyerimin başından beri yaptığım albümlerde (Hep başka müziklerle de etkileşim içindeyim) ve verdiğim konserlerde duyduğum en mutlu edici şey “Biz ilk kere caz dinlemeye geldik ve çok eğlendik. Düşündüğümüz gibi korkutucu bir müzik değilmiş” gibi cümleler olmuştur. Hiçbir caz müzisyeni de “Aman halktan kopuk olayım, bu müziği az bir elit kesim dinlesin” diye bir gayret içinde de değildir.
“İçinizden gelen müziği ödün vermeden, samimiyetle yapmak başarı kriterimdir”
Siz hayatta başarıyı nasıl tanımlıyorsunuz? Hangi noktalar, kriterler sizin için başarıya karşılık geliyor?
İç huzurumu yakalamaktır başarı. Müzikal olarak kendi sevdiğiniz müziği başka hiçbir kaygı ve hırsa kapılmadan gerçekten kalbinizden geçen şekliyle yaparak bir kariyer sürdürmek en büyük başarıdır. İçinizden gelen müziği ödün vermeden, samimiyetle yapmak başarı kriterimdir, ister 10 kişiye isterse milyonlara ulaşıyor olsun.
“Ben müziğe o kadar aşığım ki küçük yaştan itibaren “Ben şarkı ezberleyen ve söyleyen kişi olmak istemiyorum” kararını vererek o yolda ilerledim. Ben “Nasıl tanıdığım birçok müzisyen zamanla yollarını değiştirip nasıl popüler olmanın yollarına giriyor?” onu anlamıyorum”
İdealist ve bağımsız bir müzisyen olarak kalmak için ne kadar çalışıyorsunuz? Bildiğim kadarıyla vokalistlik, söz yazarlığı, yapımcılık, aranjörlük ve eğitmenlik yapıyorsunuz bunu desteklemek için. Hayatınızda bunun için nelerden ödün veriyorsunuz?
İdeal müziğini yapmak ve bağımsızlık her müzisyenin içinde doğal olarak olması gereken ve ölmemesi gereken bir şey. Ben asıl “Nasıl tanıdığım birçok müzisyen zamanla yollarını değiştirip nasıl popüler olmanın yollarına giriyor?” konusunu anlamıyorum. Kendim üzerimden söyleyecek olursak bana bu piyasaya girdiğimden itibaren “Aman İngilizce albüm yapma çünkü kimse dinlemez, aman biraz daha etnik yap, şu enstrümanları da koy, şöyle giyin, şu fotoğrafları ver, şöyle bir imaj ver” gibi çeşitli öğütler verildi. Ben başından itibaren bunları kabul etmedim ve canım hangi müziği yapmak istiyorsa onu yaptım. Ben müziğe o kadar aşığım ki küçük yaştan itibaren “Ben şarkı ezberleyen ve söyleyen kişi olmak istemiyorum” kararını vererek o yolda ilerledim. Vokal, yorumcu olmak kötü bir şey değil ve yorumculukla hayatını kazanan çok efsane isimler de var. Ben bir şarkıyı bilinçli olarak yaratmak ve kaydedene kadar onun yanında durabilmek istiyorum.
“Ana akım büyük yapım şirketlerinin altına girdiğinizde kesinlikle müziğinize bir müdahale oluyor”
Ya yapımcılarla sürekli didişerek geçen bir hayatınız olacak ya da kendi yapım şirketinizi kuracaksınız. Siz ikinciyi tercih ettiniz galiba…
Çok az olsalar da o müzisyeni tamamıyla rahat bırakan bağımsız yapım şirketleri var. Ana akım büyük yapım şirketlerinin altına girdiğinizde kesinlikle müziğinize bir müdahale oluyor. Ben eşimle birlikte bu yüzden kendi plak şirketimizi kurma yolunu seçtik.
Konser veya kayıt öncelerinde ritüelleriniz var mıdır?
Konser ve kayıt öncelerinde evrene güzel dileklerimi bırakırım. Genelde akışına bırakan birisiyim.
“Yazar olmayı çok isterdim şimdi sadece şarkı yazıyorum”
Müzisyen olmasaydınız başka hangi sanat dalında üretimler yapmayı isterdiniz?
Müzisyen dışında başka bir şey olmayı düşünmezdim bile ama yazar olmayı çok isterdim. Şu halimde ise şarkı yazarlığıyla bunu yapıyorum.
“Müziği bir kalıba sokma, algoritmaların işin içine girmesi maalesef hoşlanmadığım noktalar. Bunlar tekrara dayalı 30 saniye içinde herkesin anlayabileceği, içerikten uzak, para kazandırabilecek paylaşımlar ve fast food müziğini destekliyor.”
Dijital teknolojik gelişimler, dijitalleşen müzik piyasası ve dijital müzik platformları, e-satış vs. Bunlarla aranız nasıl?
Çağın gelişmelerine karşı değilim. Dijital müzik platformlarının hem iyi hem de kötü yanları var. Son yıllarda kötü yanları daha ağır basmaya başladı. Ne mutlu bana ki Brezilya’dan Japonya’ya, Hindistan’dan İsviçre’ye kadar müziğimin dinleyicisi var. Bu işin güzel tarafı ve bütün müzisyenlerin de tercih ettiği bir uygulama. Ben de albümlerimi oralara yüklüyorum. Müziği bir kalıba sokma, algoritmaların işin içine girmesi maalesef benim hoşlanmadığım noktalar. Bunlar tekrara dayalı 30 saniye içinde herkesin anlayabileceği, içerikten uzak, para kazandırabilecek paylaşımlar ve fast food müziğini destekleyen unsurlar.
“O kadar özgün ve sınırlar ötesi işler yapan insanlar var ki hepsi bambaşka güzellikler olarak evrende yer alıyor”
Başka bir müzik mümkün mü?
Tabi ki mümkün. O kadar özgün işler yapan, sınırlar ötesi işler yapan insanlar var ki hepsi bambaşka güzellikler olarak evrende yer alıyor.
Jülide, Jehan, Birsen, Ceylan, Melek gibi müzisyenlerle ilişkilerin nasıl?
Jülide benim Bilgi Üniversitesi’nden arkadaşım. Aynı eğitimleri aldık, ikimiz cazda farklı renkler olduk, ne güzel bir şey. Pop müziğinin içinde edebiyatın hala daha duyulabileceğini Jehan’da ,Birsen’de görüyoruz. Ceylan’da farklı vokalleri, deneysellikleri görüyoruz. Tüm bu müzisyenler basmakalıplıktan uzak insanlar ve hepsini çok seviyorum.
“Sheila Jordan benim hayattaki en büyük şanslarımdandı”
Yaşayan efsane Sheila Jordan’ı sormazsam hikaye ve yolculuğun eksik kalacağını düşündüm.
Sheila Jordan benim hayattaki en büyük şanslarımdandı. New York’ta onun ağzından çıkan her kelimeyi kitap okuyormuşçasına dinledim. Yorum hakkında, caz hakkında, doğaçlama hakkında harika şeyler öğrendim. Kendisine kucak dolusu teşekkürler.
KISA KISA… KISA KISA… KISA KISA… KISA KISA…
Bağdat Avenue… Çok güzel zamanlardı
Blues… Çok yoğun duygular
Funk… Eğlenceli duygular
Caz… Doğaçlama, herşey
Kerem Görsev… Çok sevdiğimiz abimiz
Yinon Muallem… Sınırları yıktığımız müzisyen
Ediz Hafızoğlu… Dostum, yol arkadaşım
Randy Esen… Öğretmenim, mentorum, ablam, arkadaşım, herşey
Cahit Kutrafalı… Mükemmel bir insan( iyi bir müzisyen + samimi kişilik)
Kıbrıs… Güzellik, güler yüzlü, kibar insanlar
Etel Caz Festivali… Çok iyi, umarım hep devam etsin