Müzik’te Örgütlenme Başlamalı

Müzik’te Örgütlenme Başlamalı

Filiz Uzun

Ülkemizde müziğin geliştiğini ve daha da gelişeceğini hep yazılarımda söylüyorum. Bu anlamda da ne kadar mutlu olduğumu her fırsatta ifade ediyorum. Beğendiğim enstrüman çalan ve işini çok da iyi yapan müzisyenleri hep paylaşmışımdır Adres Kıbrıs dergisinde röportajlarımla. Ancak vokal sanatçıları arasında beni derinden etkileyen ve sesi tarafından büyülendiğim çok fazla da vokal sanatçısı olduğunu maalesef düşünmüyorum. Açıkçası Caz/Blues seven bir müzik dinleyicisi olarak çok da alternatif vokal olmadığı kesindir ülkemizde.

Süleyman Akosman’ı (aslında daha çok Süleyman Todd’s olarak bilinmektedir) ilk kez 1984 Bahçe’deki bir performansında izlemiş ve acayip eğlenmiştim. Sanki Amerika’nın bir caz barında eğleniyor hissi vermişti bana. Ve bu geceden sonra acaba nerede çıkıyor, nerede dinleyebilirim bir kez daha diye araştırmıştım.

Süleyman Akosman sesine, müzik bilgisine ve sohbetine gerçekten hayran kaldığım bir müzisyendir. İnanıyorum ki müzisyenlerin haklarını kazanmaları ve ülkemizde hem müziğin hem de sanatın hak ettiği yere gelmesinde önemli katkılar sağlayacak bir sanatçı olacaktır. Sanırım  toparlanmak için biraz emek ve çaba sarf etmek gerekmektedir.

Umarım müzik adına tüm sistemlerin düzenlenmesi çözülür de bizler müzik dinleyicileri olarak keyifli mekanlarda keyifli dinletilerde buluşuruz. Ben gördüklerimi yazmaya devam edeceğim. Hem olumlu hem olumsuz. Ülke sanatı adına herkesin sorumlu olduğunu düşünmekteyim. Dinleyicisinden müzisyenine, mekan sahibinden devlet yetkililerine kadar herkes.

Gelecek nesillere sanat adına neler bıraktınız diye gün gelecek sorgulanacaksınız. Bunu unutmamanız gerekiyor… Sevgili Süleyman, seni ve senin gibi vokalistleri  tekrar keyifle dinleyeceğim mekanların çoğalması ümidiyle…

• F.U: Kıbrıs’ta müzik gelişimini nasıl buluyorsun?
• S.A:
KKTC’nde müzik gelişen bir sektördür. Hatta bazen bu sektörün ne kadar genç olduğunu unutup İngiltere ve Amerika’daki müzikle kıyaslıyoruz. Böyle bir kıyas yapamayız çünkü oralarda 100-120 yıllık sistem var. Ben İngiltere’den dönerken bunu bilerek geldim ve ülkemizdeki müzik sektörüne bir katkım olur diye döndüm. 12 yıl İngiltere’de kaldım ve döndüğüm zaman inanılmaz bir bireysel gelişim gördüm müzisyenlerde. İnternetin de etkisi de var tabii. Bizim zamanımızda müziğe ulaşmak o kadar kolay değildi. Birkaç yer vardı kaset kopyaladığımız ya da İngiltere’den birileri geldiğinde plak ya da kaset sipariş ederdik. Türkiye’de de bu tarz müzikler yoktu o zamanlar. Bir de DAÜ’de açılan müzik bölümünün çok etkisi oldu müzik gelişimine.

• F.U: Sistemin farklı olduğunu biliyoruz peki seyirci farklı mı?
• S.A: Ülkemizde müzikle eğlenmek İngiltere hatta Türkiye’den bile farklı. İngiltere’deki mekanlarda Caz veya Blues dinleyen seyirci ayaktadır ve dans eder. Burada çok canlı bir müzikte bile insanlar oturarak izler hatta muhabbet eder. İlk zamanlar buna çok şaşırmıştım.

• F.U: Özellikle enstrümanistler çoğaldı değil mi?
• S.A:
Popüler enstrümanlarda evet. Gitarist aradığınızda müzik sektöründe epeyi bulabilirsiniz. Caz piyanisti kaç kişi var? Nefesli orkestra bir tane bile yoktur. Müzik sisteminde teşvik edilmedi çünkü. Okullar teşvik etmedi biz müzisyenler de. İyi bir saksafonist ancak yurt dışına gidip yaşamını sürdürebilir. Bu insanların müzik yapacağı birlikte çalacağı ekipler yok. Eskiden en azından belediyelerde bando vardı. Şu an yok. Türkiye’de de bizim buradaki Güzel Sanatlar Lisesinde de klasik müzik eğitimi verilirdi. Klasik müzikte bir gelişim gösterdi ülkemiz. Rüya Taner var mesela, Demet Alkan, Görsel Tepe gibi çocuklar çıkmaya başladı. Burak Beşir de klasik eğitimle mezun olup Amerika’da Caz masteri yaptı şu an Amerika’da.

“SENİN VE HERKESİN”

• F.U: Klasik müzikte bir gelişim var elbette ancak klasik müzik eğitimi alanları da ülkede tutacak bir ortam yok maalesef.
• S.A:
Kesinlikle. Ya yurt dışına gidip orada yaşıyorlar ya da başka işler yapıyorlar. Ne yapabilirler ki. Müzisyen sahne ister, müziğini yapacağı ortam ister, seyirci ister, alkış ister. Sen eğitimini tamamlayana kadar neler çekersin ama ülkende gelip müziğini yaptığında seni izleyen ve hiçbir müzikal anlayışı olmayan insanlar “ehh fena değildi” diyebilir. Acar Akalın’ın bir zamanlar bana söylediği ve benim de çok sevdiğim bir sözü var. “Müzik yapana kadar senin, yaptıktan sonra herkesindir”  .

• F.U: Nasıl bir eğitim aldın sen?
• S.A
: Ben Popüler Müzik performans ve Vokal eğitimi aldım. London College of Music’te okudum. İngiltere’deki müzik eğitimi sistemi bizden çok farklı. Bu üniversiteye girmek için belli bir müzik seviyesinde olman yani müzisyen olman gerekiyordu. Onlar senin müziğinin gelişimini sağlıyorlar. Bizdeki sistemde ise müzik öğretiyorlar. Bunun için ilk girdiğim sınavdan geçemedim. Çünkü 1000 kişi içinden 60 kişi seçilecekti ve birçok iyi müzisyenle yarışıyorsunuz. İngiltere’de kaldım ve bir süre 14-15 yaşındaki çocuklarla eğitim aldım. Gerekli sınavlara girerek tekrar sınava girdim ve üniversiteye kabul edildim.

• F.U: Okulu bitirir bitirmez döndün mü? Yoksa müzik yaptın mı İngiltere’de?
• S.A:
Hayır dönmedim. İngiltere’de 5 yılım eğitimle geçti, 5 yılım ise turnelerde müzik yaparak. Okulda hocalarımla daha çok zaman geçirmek için okulda kalır hocalarımın çayını götürürdüm. Özellikle Kim Chandler adındaki hocam ile çalışmaya başladık. Şu an İspanya’da yaşıyor. O beni birçok müzisyenle tanıştırarak çalışmamı sağladı. Rick Astley’in back vokalistliğini yaptım. Caz Cafe, Royal Albert Hall gibi yerlerde performans yaptım. Phantom of the Opera’da da bir dönem çalışma şansım oldu bir back vokalist olarak. Hayatımda beni çok etkileyen birlikte çalışma şansına eriştiğim önemli isimlerden biri de Brain Eno. Londra merkezi bir yerde olduğundan Fransa’da ve İspanya’da da müzik yapma şansım oldu.

• F.U: İngiltere’de müzik eğitimi pahalı diye biliyoruz, nasıl karşıladın?
• S.A:
Genelde baba parası ile okuduk zannedilir. Elbette aile katkısı aldık. Ancak okulun yıllık harcı yüksek bir ücretti, ben okurken de müzik yaparak para kazandım. Türk barlarda ya da restoranlarda. gitarımla müzik yaptım. Okul masraflarımı tamamen kendim karşıladım.

“CAZ YOK”

• F.U: Döndükten sonra oradaki ortamı bulamadın muhtemelen?
• S.A:
Aslında 2009 yılında şu anki durumdan daha iyi bir ortam vardı. Caz barlar yoktu belki ama rock vardı, Blues vardı. Caz hiçbir zaman olmadı, bugün de yok. Çünkü Caz’a yaklaşım sanki elit müzikmiş gibi yaklaşılır ülkemizde. Oysa öyle değildir. Caz da sokağın müziğidir. 1950’lerin sunduğu Caz’dı elit orkestralar. Sonrasında Caz müzisyenleri sokaktadır hep.

• F.U: Müzisyenin mutlaka eğitimli olması gerektiğine inananlardan mısın?
• S.A:
Kesinlikle hayır. Eğitim aldım ancak eğitim almayan çok iyi müzisyenler de vardır. Yıllarca eğitim alarak doğru tekniği öğrenmeye çalışırsınız daha sonra da yıllarca yaptığın müziğin doğal duyulması için çalışırsın. Ben ne kadar başardım bilmiyorum ama beni dinleyen herkesin ne kadar kolay ve basit okuyor demesini istiyorum. Sanki kendi de okusa aynı okuyacakmış gibi..Örneğin Pavarotti parçalarını okurken sesi kapatın ve sadece izleyin adam o kadar rahat okur ki sanki konuşur gibi sonra sesi açtığınızda tanrım bu sesi nasıl çıkarıyor dersiniz. Tüm olay budur işte. Teknik bilginizi kullanarak basitmiş gibi sergileyebilmek ve doğal tabii.

• F.U: Vokal da sizin enstrümanızdır ve diğer enstrümanlar gibi onu da doğru kullanmak gerekir değil mi?
• S.A:
Kesinlikle öyle bir orkestrada vokal de enstrümandır fakat diğer enstrümanlar gibi do tuşu yoktur ki basasınız. Vokal kendi vücudunun içindedir ve çok iyi tanımanız gerekiyor enstrümanınızı… Oktavınızı, nefesinizi kontrol etmeyi, yüksek notalara çıkarken kendini kontrol etmeyi bileceksin. Sesinin de bir karakteri olmalıdır. Bu da çok çalışarak ve enstrümanını, yani sesini iyi tanıyarak olabilir. Bunun yanında iyi bir repertuarınız da olması gerekir birkaç parça ezberleyerek vokal olamazsınız. Çalışmak ve çok fazla parça okumanız gerekiyor.

REFERANS ÖNEMLİ

• F.U: İngiltere’de sizin iyi bir müzisyen olduğunuzu ya da olmadığınızı belirleyen kıstaslar vardır. Burada maalesef yok değil mi?
• S.A:
Yok gerçekten de hatta mütevazi olmak bile zor. Sizi eleştirecek makamlar yok. Mesela sanat eleştirmeni ya da müzik eleştirmeni yok. Varsa da ben bilmiyorum. Bizim referansımız ne olacak peki? Londra’da bir blues band kurduk ve 2005 yılında Digital Blues World’da en iyi Blues vokalisti seçilmiştim. Orkestramız da en iyi 2. Blues band ödülünü almıştı. Ve bunlar bizim internet sayfamızda paylaştığımız referanslarımız oluyordu. Bu ülkede referansım yok benim. Kuzey Kıbrıs’ta 2. röportajımdır ve bu röportaj benim referansım olacak. Bunlar bir sanatçı için çok değerlidir.

• F.U: Kıbrıs’ta çıktığın mekanın da bir önemi olmalı müzisyen için bence. Dün Caz yapılan bir mekanda yarın arabesk olmamalı. Siz müzisyen olarak örneğin, “İşte bu mekanda müzik yapıyor” dediğinizde bir değeri olmalı. Bu bizim ülkemizde yok henüz. The Gospel’de müzik yapmak ayrıcalık olmalı örneğin.
• S.A:
Aynen öyle. Mekan sahiplerine de çok görev düşüyor burada elbette. Birkaç mekan var direniyor umarım da hep direnmeye devam ederler. Buradaki mesele esas şudur; Ülkenin kültür – sanat politikaları nedir?. Sponsorluk yasaları var mı? Bugün tüm yardım aktivitelerine katkı koyanların en başında müzisyenler gelir. Ve genellikle de büyük şirketlerin de sponsorluğu olur. Ülke olarak bu şirketlere sponsor olduklarında vergiden muafiyet yaratılmalıdır ki sanata sponsor olabilsinler. Aksi takdirde sanat gelişemez. Çünkü devlet katkısı da yoktur. Sanata bütçe ayıramıyorsun.

FİKİR VE SANAT ESERLERİ YASASI

• F.U: Kültür-sanat danışmanlığı yaptığın dönemde bu yasalarla ilgili çalıştınız mı?
• S.A:
Elbette. Tüm yasalar oluşturuldu ve işin ilginç yanı birçok bakan ile çalıştım hepsi de güzel işler yapmak istiyorlar. Hiçbiri bile buna hayır demedi. Sorun sanata bütçe ayırmaya geldiğinde yaşanıyor. Tamamen ekonomik. Bu iş para isteyen bir iştir. Sahnesinden ışığına, mikrofonundan ses sistemine kadar büyük paralar gerektirir. Benim bir gitarım 6 bin sterlindir. Örneğin dinlediğiniz bir Caz parçasında vokalistin arkasında 3 tane back vokalist var. O sesi o yüzden o kadar iyi duyuyorsunuz. Bizler burada tek başımıza aynı sesi çıkarmaya çalışıyoruz. Tarım, Turizm nasıl ki gelişmemiş bir sektör kabul edilip teşvik veriliyorsa veya spora(futbola), aynen müziğin de hatta sanatın gelişimi için de teşvik verilmesi gerekir. Özellikle fikir ve sanat eserleri yasasının ivedilikte geçmesi gerekmektedir. Yani Telif hakları da sponsorluk yasası kadar önemlidir.

• F.U:Şu an üreten müzisyenler bu yasa olmadığı için Türkiye’de CD çıkarıyorlar değil mi?
• S.A:
Maalesef öyle. Okan Ersan Amerika’da bir temsilcilikle Cd’sini çıkardı, Cahit Kutrafalı, Tolga Erzurumlu, Fikri Karayel Türkiye Temsilciliği ile Cd’lerini çıkardı. Bu arkadaşlarımız kendileri çalışıp çabalayıp ürettikleri CD’leri için ki her şey ceplerinden çıkar. Gittikleri yerlerde de herkes payını alıyor.

• F.U: Peki bu haklar ve yasaların çıkması için müzisyenler örgütlenmeyi planlıyor mu?
• S.A:
Bir kere öncelikle müzikten para kazanan insanların sayısının belirlenmesi gerekiyor. Burada genellikle çoğu 2. İşi yapmaktadır ve para kaygısı yoktur müziği hobi olarak yapar ama gerçekten tüm hayatını müziğe adayan ve bu işten geçinen insanlar var. Bizde eline gitar alan para kazanıyor Amerika’da, İngiltere’de sürünüyor müzisyenler para kazanmak için. 12 yıl İngiltere’de yaşadım, çalıştım bir tek müzikten kazandım ama çok paralar kazanmadım. Oradaki müzisyenler harcanıyorum diye bakmaz buna ama. Sevdiği işi yapıyor o kadar. Ve çaldığı her yerde bir şey öğreniyor diye düşünür.

“YAŞAM STANDARDI İYİ”

• F.U: Size göre müzisyenin yaşam standardı burada daha mı iyi?
• S.A:
Kesinlikle. Ben her gün İngiltere’de tavuk cips yerdim en ucuz diye. Küçücük evlerde yaşardık. Arabamız yoktu, evimiz de. Sadece amacımız müzik yapmaktı ve kendimizi geliştirmekti. Oradaki müzisyenlerle bırakın müzik yapmayı oturup sohbet etseniz size çok şey katılmış olurdu. Buradaki sıkıntı İngiltere’de müzik malzemelerini daha ucuza alırken burada iki katına alıyorsunuz. Devlet politikasının olmaması nedeniyle... Çünkü yurtdışından geliyor ve gümrük ödüyorsun bunların düzenlenmesi gerekir.

• F.U: Bu yasaların düzenlenmesi sizlerin de sorumluluğu değil mi?
• S.A:
Bunun sorumluluğunu taşıyan bir müzisyen olduğumu düşünüyorum ben ve bunun için de çok fazla çabam oldu. Şu an örgütlenme denmese de toplanıyoruz konuşup tartışıyoruz.

• F.U: Yasaların çıkması bazılarının hoşuna gitmeyecek mi acaba?
• S.A:
Elbette onun da etkisi var. Öncelikle tüm müzisyenler kaçak işçi olarak çalışıyoruz. Sigortalı değiliz. Çalışırken başımıza bir hoparlör düşse ve hastaneye gitseniz hiçbir güvenceniz yok. Bu sistemde müzikten emekli tek bir kişi bile yok ülkemizde. Çünkü müzik bir hobi olarak görülüyor. Profesyonel bir sektör oluşturamayız. Bunu kabul etmemiz gerekiyor. Ülke gerçeğini bilmek gerekir. Bizim istediğimiz yasaların çıkarak diğer gelişmeyen sektörler gibi sanat için de teşvik verilmesi ve telif hakları yasasının oluşturulmasıdır.

• F.U: Tarım yapanlar hakları için örgütlenip protestolar yapıyorlar ama hakları için ben hiç müzisyenlerin örgütlenip yaptırım oluşturmaya çalıştığını görmedim.
• S.A:
Sanatçıların ayaklanmasını gerektirecek bir durum yoktur. Protestodan önce oluşturulan yasanın düzenlenmesi için bir araya gelinmesi ve üzerlerinde kafa yorulması gerekmektedir. Öncelikli görevimiz bu olmalıdır. Müzisyenlerin örgütlenmesi daha önce Çağdaş Müzisyenler Derneği adı altında toplanmaya çalışılmış ancak başarısız olunmuş sanırım. Zaten adı bile bana göre dışlayıcı  bir isim . Öyle bir örgüt olmalı ki tüm müzik yapan insanları içine almalı ayrıştırmadan. Caz  yapan da olmalı meyhanede keman çalan da olmalı. Fikir kötü bir niyetle olmadı ama toparlayıcı da olamadı. Oluşturulacak örgüt müzisyenlerin ortak paydaşlarda buluşturması gerekir. Ki bunun 1.’si telif haklarıdır, 2. sponsorluk yasası, 3. İşçi sağlığı ve güvenliği yasasıdır.

YARDIM MI KATKI MI?

• F.U: Sana göre devletin kültür ve sanat adına öncelikli yapması gereken nedir?
• S.A:
Gelecek nesillere kalabilecek düzeyde bir kültür ve sanat merkezi yapması gerekir. Bu ülkeden geçmiş sanatçıların eserlerinin yer aldığı bir merkez oluşturulması şarttır. Allahtan önceki nesiller eski Lefkoşa’da kültürel miras bıraktılar bize yoksa ne yapardık. Bizler de diğer nesiller için yapmamız gerekir. Bunlar için bütçe ayrılması gerekir. Sadece bina yapımı için değil alınacak sanat eserleri için de bütçe ayrılmalıdır. Bir ressamdan resmi alınacak ise eğer bedeli ödenmelidir.

• F.U: Yasaların olmaması bazılarının işine de geliyor mudur sizce?
• S.A:
Elbette. Örneğin bir sanatçı bir proje üretir. 150 bin tl’lik. Turizm Bakanlığına gider ve ben ülkeyi temsil edeceğim diyerek bir miktar para talep eder ve alır, daha sonra Dışişlerine gider ve tanıtma dairesine gider ve oradan da bir miktar alır, Cumhurbaşkanlığı’ndan da alır, Kültür Dairesinden de alır… Bakanlıklar arasındaki iletişimsizlik bunlara sebep olur. Kişiler eğer inandırırlarsa kendilerini destek alabilirler ancak doğru yol bu olmamalıdır. Yardım adı altında da olmamalıdır. Devlet sanatın gelişimi için katkı koymalıdır, yardım adı altında olmamalıdır. Bunun için de bir taslak hazırlandı bu geliştirilmelidir.

Dergiler Haberleri