Murat OBENLER
Farklı müzikal tür, gelenek ve tecrübeden gelen 5 Fransız müzisyenin Balkan müziği tutkularını insanlara aktarmak amacıyla kurdukları ve vurmalılarla yaylıları ve üflemelileri müthiş bir şekilde harmonize ettikleri, sahnede çıkardıkları sesle dinleyicide sarhoş edici bir etki bırakan ve enerjileriyle ele avuca sığmayan La Pêche grubunun 4 üyesi ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Grubun takip ettiği ve müziğinden etkilendiği isimler arasında Selim Sesler, Baba Zula, Erkin Koray, Okay Temiz, Hüsnü Şenlendirici, Gaye Su Akyol ve Altın Gün gibi tanıdık isimler de var.
Öncelikle okurlarımız için kendinizden biraz bahsetmenizi rica edeceğim?
Paul Bertin: Ben Fransada yaşıyorum. Saksafon ve kaval çalıyorum. Çocukluktan beridir müzikle iç içeyim ve eğitimini de aldım. Daha sonraları Caz müziği ile yakın bir etkileşimim oldu ve uzun yıllar caz yaptım. Amerika’da yaşarken Balkan müziğini keşfettim. 2017’de oradayken Balkan müziklerini çalacağımız bir grup kurma fikrim oluştu. Birçok yere yolculuklar yaptım ve bir tanesinde grubun üyesi de olan sevgili François ile tanıştım. 2018’de Fransaya geri döndüğümde François ve Loïc ile Balkan müzikleri, Roman müzikleri yapma amacıyla La Pêche (Şeftali) grubunu kurmaya karar verdik.
François Gozlan: 19 yaşında gypsy caz topluluğunda müziğe başladım. Django Reinhardt tarzında olan ustaların eserlerini çalıyorduk. Bu arada ben caz eğitimi aldım. İtalyadaki bir tur sırasında Paul’un denizler kenarında devam eden karavanlı grubunu dinledin ve orada Balkan müziğini duyduğumda ben de bu gruba katılarak bu müziği yapmalıyım dedim. İstediğimiz müziğe ulaşma imkanı sağladığı için İnternete çok müteşekkirim. O ülkelere gitmeden o kültürün müzikal yaratımlarına ulaşabiliyorsunuz. Ben Meksika’da da yaşadığım için Latin caz müziklerine de ilgim var. Klasik caz standartları, latin caz standartları ve Balkan müziğini birleştiren bir repertuarla sahneye çıkıyoruz.
Teddy Moire: Grubun kontrabasçısıyım. Müziğe 17 yaşında blues ve rock grubunda başladım. Auto didact dedikleri kendi kendimi eğittim. Profesyonel olarak 25 yaşından beridir farklı gruplarda caz,gypsy,world müziği türlerinde müzik yaptım. Afrikalı,Suriyeli, Egeden müzisyenlerle çaldım. 10 yıl önce François ile tanıştım ve daha önce sadece dinlediğim Balkan müziğinin armonisini ve altyapısını ondan öğrendim. 4 yıl önce Paul ile ise Meksiko’da bir jam session sırasında barda tanıştım.
Loïc Vergnaux: Ben de Fransa’da yaşıyorum. Grubun klarnetçisiyim. Çocukluktan beridir müziğin içindeyim. Paul ile konservatuardan arkadaşız. Ben klasik ve caz müzik yapıyorum. Balkan ve gypsy müziği keşfettikten sonra Fransa’da bu müziği yapan gruplarda da çaldım. Daha sonra Paul ile Roman müziğini daha yakından anlamak ve müzisyenlerle tanışmak için Romanya’ya ve Türkiye’ye gittik.
“Bu müzikal keşifte arabamıza bindik ve o bölgelere doğru sürdük. Oralar adeta bir müzik laboratuvarı gibiydi”
Siz oralarda bu müziği kendi yöntemlerinizle mi keşfettiniz yoksa oralardan müzisyenlerle bağlantı kurarak bilinçli bir şekilde ilerlediniz?
Paul: Tabi bazı iletişimde olduğumuz müzisyenler vardı ama biz bu keşifte arabamıza bindik ve o bölgelere doğru sürdük. Orada müzisyenleri nerede bulabiliriz diye sorduğumuzda bize her yerde cevabı geldi. Mesela Fanfare Ciocărlia’nın yaşadığı küçük köyde her evde 3-4 müzisyen var. Grubun lideri Fanfare Sugar bizi misafir etti ve 3 gün boyunca o köyde konservatuvarda öğrenemeyeceğimiz şeyler öğrendik. Adeta bir müzik laboratuvarı gibiydi. Onların yaşamını orda görmek, müziklerini kaynağını incelemek, müziklerini yapma nedenlerini ve biçimlerini keşfetmek bize çok iyi geldi.
Farklı müzikal köklerden gelen müzisyenler olarak sahnede icra edilecek listeyi nasıl belirliyorsunuz? Önceden hazır bir liste var mı yoksa festivale göre,dinleyiciye göre mi farklı menüler hazırlıyorsunuz veya sürece göre tarzlar arası dolaşıyorsunuz?
Teddy: Konserlerimize bazı swing, gypsy caz parçalarıyla başlıyoruz ve sürece bağlı olarak devam ediyoruz. Bizim modumuz,dinleyicinin modu, ortamın müzikal atmosferi vs. konserin akışını etkileyen şeylerdir. Eğer bir festivaldeyseniz sizden önceki ve sonraki grubun tarzları bile sizin yapmayı düşündüğünüz müziği etkileyebilir.
Sizler hayatınızı müzisyen olarak mı sürdürüyorsunuz yoksa farklı paralel işler(ders vermek, kayıt, organizasyon vs.) de yapıyor musunuz?
Teddy: Ben kontrabas çalıyorum ve diğer enstrümanlara göre kontrabas çalan çok müzisyen olmadığından dolayı bu enstrümana talep de var. 5-6 grupta çalıyorum ve zaman zaman da proje bazlı işlerde yer alıyorum. Zengin müzik istiyorsan kontrabas koyacaksın bir gruba, başka türlü para yapamazsın (gülüşmeler).
“Vurmalı,üflemeli ve yaylılardan oluşan zengin bir enstrümental çeşitliliğe sahibiz. Çıkan ses çok iyi duyuluyor.”
Kontrabas, kaval, klarnet, davul,saksafon, elektrogitar gibi farklı müzikal aileden gelen enstrüman var. Müzikle enstrümanların uyumunu nasıl belirliyorsunuz?
Paul: İlk başlarda grupta vurmalı yoktu ve Balkan ezgilerini daha az tonda çalıyorduk. Sonra Doğu Karadeniz’den Fransaya kadar uzanan ritmik bağlantıları harmanlayacak bir enstrümantal çeşitlilik arayışına girdik ve gruba davul ve kontrabas dahil ettik. Klarnet ve saksafon da melodide bu Balkan ruhunu destekledi. Yani vurmalı,üflemeli ve yaylılardan oluşan zengin bir enstrümental çeşitliliğe sahibiz. Çıkan ses çok iyi duyuluyor.
Teddy: Elektrik gitar ile rock türüne, kontrabas ile caz müziğine, vurmalılar ile gypsy müzik ve Balkan müziklerine, klarnet ve saksafon ile melodi içerin her türlü müziğe uzanabiliriz.
La Pêche daha çok bir festival grubu mudur yoksa düzenli çaldığı bir mekan(otel,bar,klüp) var mıdır?
Teddy: Biz seyirci ile iletişimin olduğu her yerde çalarız. Caz barda da çaldığımızda farklı frekanslarda o enerjiyi hissediyoruz, küçük veya büyük festivallerde de yüzlerce insanla müziğimizi paylaşıyoruz ve ordan çıkan sinerjiyi de çok seviyoruz.
François: Düzenli bir yerde çalmıyoruz. Eğer bir yerde çalarsak ona bir yıl civarı bir ara veriyoruz. Çok az bile olsa senede iki çaldığımız yerler de vardır.
Selim Sesler,Baba Zula ve Gaye Su Akyol hayranı Fransızlar
Konserde Türkiye’den birçok tanıdık ezgiyi duyduk. Müziğinizde çok zengin bir kültürel mirasa sahip Türkiye ve özellikle Trakya dediğimiz Türkiye’nin Balkanlar’a dönük yüzüyle olan etkileşimizin ne durumdadır?
Paul: Türkçe müziğe Selim Sesler dinleyerek başladım. Onun şarkılarını grup olarak seviyoruz ve çokça da çalıyoruz. Kıbrısta klarnetçi Hüsnü Şenlendirici’nin Şinanay şarkısını çaldık. Gaye Su Akyol’un düzenlemelerini çalıyoruz. Bizler geleneksel müzikten de çok beslendiğimiz için Türkiye’den müzisyenleri hep takip ediyoruz. Yine Altın Gün grubu var.
Teddy: En çok sevdiğimiz ve saygı duyduğumuz grup ise Baba Zula’dır. Görsellik de, sunum da çok önemlidir. Basit olsun ama iyi müzik, iyi ritimler gibi temelleri taşısın yeterlidir. Yine geleneksel müziği Anadolu rock ile birleştiren Erkin Koray var. Ben şahsen Okay Temiz ustayı çok dinlemeyi seviyorum.
Paul: Grupta gördüğün gibi herkesin Türkiyeli sanatçılarla bir hikayesi var. Benim ekstra olarak Türk bir müzisyen kız arkadaşım var.
Hızla gelişen teknolojilere grubun etkileşimi ne durumdadır? Bir şekilde müzikal evrende yer alabilmek veya kalıcı olabilmek adına bu teknolojik araçları kullanmak zorunda olduğumuza inanıyor musunuz?
Paul: Biz çıkardığımız tek albümü de klasik yollardan çıkardık. Kendi bestelerimizin de olduğu CD’yi elden sattık ve insanlar da aldı. Ayrıca Spotify, You tube gibi dijital platformlara da koyduk. Bunu yapmalısınız çünkü birçok dinleyici müziği ordan takip ediyor. Yeni albümümüz için de hazırlıklar yapıyoruz. Onda bir veya iki şarkıya video klip de çekmek istiyoruz. Biraz old school takılıyoruz ama bunu seviyoruz. Teknolojiyi tüm süreçlerinize dahil etmek bir nevi meydan okumadır ama biz de Facebook’a, İnstagram’a zaman zaman şarkılarımızı, konserlerimizi atıyoruz.
“Elli Michael’in organize ettiği Windcraft samimi ve müzikal çeşitliliği fazla, sempatik insanlarla dolu, sosyal yönü güçlü bir ortam sunuyor”
Havaalanından doğruca Kıbrıs’ın şirin dağ köylerinden Katy Data’ya geldiniz. Son olarak Kıbrısla ilgili izlenimlerinizi alabilir miyim?
Teddy: Gerçekten iyi hissediyoruz. Elli Michael’in organize ettiği bu festival küçük ama samimi ve müzikal çeşitliliği fazla, sempatik insanlarla dolu, sosyal yönü güçlü bir ortam sunuyor. Burada çok fazla müzisyen ve dinleyici ile tanıştık. Diğer ülkelerden müzisyenlerle jam session yapmak çok keyifliydi.
Bundan sonraki konserleriniz nerede olacak?
Paul: 19 Ağustosta Fransa’nın Dijon şehrindeki Poney Fringant, Sacquenay ve 20 Ağustos’ta ise
La Fontaine Minérale, Pont-de-Barret’de çalacağız.