NAAFİ’den alınıp “kayıp” edilen Kemal Mehmet Emin henüz 37 yaşındaydı…

Sevgül Uludağ

Mart 2012’de bir Kıbrıslırum okurumuzun bize, bizim de Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum yetkililerine göstermiş olduğumuz Paralimni’de bir kuyuda ondan geride kalanlar bulunan Kemal Mehmet Emin, beş çocuk babasıydı…

Paralimni’de 2012’de Kayıplar Komitesi’ne göstermiş olduğumuz kuyuda Kayıplar Komitesi geçen yıl yani Şubat 2015’te kazı başlatmış ve bu kuyuda üç “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlar bulunmuştu…

NAAFİ’de çalışırken 11 Mayıs 1964’te bazı Kıbrıslırumlar tarafından alınarak “kayıp” edilen bu üç Kıbrıslıtürk’ten Kayıplar Komitesi tarafından DNA testleriyle kimlik tespiti yapılan Kemal Mehmet Emin, “kayıp” edildiği zaman henüz 37 yaşındaydı ve beş çocuk babasıydı… En büyük çocuğu 15, en küçük çocuğu henüz ikibuçuk yaşında olan Kemal Mehmet Emin, gene Kufezli olan Ayşe Kemal’la evliydi…

Beş çocukla perişan halde geride kalan Ayşe Kemal devletin kendisine bağladığı küçük bir “şehit maaşı”yla ve hayvancılık yaparak hayatta kalmış, evlatçıklarını okutup evlendirmişti… 1928 doğumlu olan Ayşe Kemal, sevgili eşinden geride kalanların bulunduğunu göremeden 2007 yılında vefat etmişti…

Dün bizi arayarak babasının bulunduğu kuyuyu Kayıplar Komitesi’ne gösterdiğimiz için teşekkür eden “kayp” Kemal Mehmet Emin’in evlatları Hasan Demiröz ve Mehmet Demiröz, babaları için Kufez’de Temmuz ayı sonunda cenaze töreni yapmayı planladıklarını, bunun için başvuru sürecinde olduklarını söylediler.

BİR SAAT: ORİS…

Babası “kayıp” edildiği zaman henüz 14-15 yaşlarında olan Mehmet Demiröz, babasından kendisine Oris marka bir saat kaldığını anlatarak, bu saatin öyküsüyle ilgili şöyle dedi:
“Babam kayıp edilmeden çok kısa süre önce Oris marka yeni bir saat satın almıştı. Bu saatleri Mağusa’da Saatçi Niyazi getirip satıyordu… Benim kolumdaki saat eskiydi… Ben babama “Baba bana bu saati vermezsan keçilere gitmem!” demiştim şaka yollu, babam da hemen saatini çıkarıp bana verdiydi, ben da ona eski saatimi verdiydim… Bu saat şimdi çantamdadır… Babamdan bana hatıradır…

Annem köydeki Kıbrıslırumlar’a hep babamı sorardı. Bir gün köyümüzdeki Fiyu Hanım’ın evine beni de yanına alarak gittiydik. Kufez’deki Kıbrıslırumlar, hep Türkçe konuşurdu… Fiyu Hanım’ın kocasının koyunları, keçileri vardı ve dışarıdaydı. Anneciğim Fiyu Hanım’a, “Be Fiyu, söyle kocana, bütün tarlalarımın koçanını döndürecem üstüne, yeter ki kocam sağ mı ölü mü öğrensin bana” demişti. Fiyu Hanım da, “Belki kocanı

Yunanistan’a götürdüler be Ayşe Hanım, belki öldürmediler” diyerek annemi teselli etmeye çalışmıştı…”
Kufezli Fiyu Hanım’ın eşi ve oğlu da Kufez’de 1974’te “kayıp” edilecekti… Fiyu Hanım da, o gün bilmiyordu ama aynı acıyı yaşayacaktı… Olan hep geride kalan çoluk çocuğa, gözü yaşlı eşlere oluyordu…

Mehmet Demiröz, “Annemin keçisi koyunu vardı, bizi okuttu, everdi… Ben İzmir’de Ege Üniversitesi’nde okudum” diye anlatıyor…

“YÜZLEŞMEK ZOR…”

“Kayıp” Kemal Mehmet Emin’in en küçük oğlu Hasan Demiröz, halen Telefon Dairesi’nde çalışıyor ve babasından geride kalanları önceki gün Kayıplar Komitesi’nin ara bölgedeki Laboratuvarı’nda görmeye gitmiş… “Yüzleşmek zor” diye anlatıyor… Babasından geride kalanları görmüşler… Kayıplar Komitesi’nden psikolog Zühre Akmanlar, aileye destek olmak için oradaymış…

1961 yılının Kasım ayında dünyaya gelen Hasan Demiröz, babası “kayıp” edildiği zaman henüz ikibuçuk yaşındaymış… Babasını pek az hatırlıyor ancak babasının NAAFİ’den evlatçıklarına çikolata getirdiğini hatırlıyor ve başka güzel şeyler…

Babası her gün Kufez’den çıkıp Mağusa’ya NAAFİ’de çalışmaya gidermiş… 1963 olayları patlak verince bir süre işe gitmemiş, sonra tam da o günden bir gün önce yani 10 Mayıs 1964’te köyün bir ileri gelenine “Be köylü gidelim mi acaba?” diye sormuş… Köyün ileri geleni de “Ortalık sakindir, bir şey yok” demiş. Ve 11 Mayıs 1964’te çıkıp gitmişler… Oysa o günün Kıbrıs’ın tarihine kara bir leke olarak geçeceğini bilmiyorlardı… Çünkü o gün, Kıbrıslırum Polis Komutanı Pantelidis’in oğlu ve beraberindeki birkaç Yunan subayın, bir “bahis” üstüne Mağusa surlariçine kendi araçlarıyla gireceğini, bunun üzerine surlariçindeki bir Kıbrıslıtürk’ün onları vurup öldüreceğini, bunun da aynı gün bir tür “intikam furyası” başlatacağını ve yoldan sokaktan hangi Kıbrıslıtürkler’i yakalayabilirlerse bazı Kıbrıslırumlar tarafından toplanarak “kayıp” edileceklerini bilmiyorlardı…

İşte böylesi kara bir günde, Kıbrıslırum polis komutanının oğlunun Mağusa surlariçinde öldürüldüğü haberi yayıldıktan sonra, ikindi vakti bazı Kıbrıslırumlar NAAFİ’ye giderek burada çalışan bazı Kıbrıslıtürkler’i toplamışlar ve onları “kayıp” etmişlerdi…

Kemal Mehmet Emin de bu “kayıp” edilenler arasındaydı… Henüz 37 yaşındaydı, beş çocuk babasıydı…

Kendisiyle birlikte bulunan iki Kıbrıslıtürk’le birlikte öldürülerek Paralimni’de bir kuyuya atılacaklardı…

Aradan 48 yıl geçtikten sonra işte bir Kıbrıslırum okurum bu kuyuyu bize gösterecekti… Bu olay olduğunda henüz 13 yaşında bir çocuktu, kuş lastiğiyle avlanıyordu, bir ağacın üstüne çıkmış ve her şeyi görmüştü… Beni aramıştı ama İngilizce konuşamadığı için arkadaşım “kayıp” yakını Hristina Pavlu Solomi Patça’dan yardım istemiştim… Hristina onu aramış ve okurum ona, bana bir kuyunun yerini göstermek istediğini anlatmıştı.

Kayıplar Komitesi’yle muhatap olmak istemiyordu, sadece ben ve Hristina Paralimni’ye gidersek kuyunun yerini bize gösterecekti…

Öyle yaptık. Hristina’yla Paralimni’ye gittik. Kayıplar Komitesi’ni de çağırdık ama onlara başka bir noktada beklemelerini söyledik. Kayıplar Komitesi yetkilileri Ksenofon Kallis, Murat Soysal ve Okan Oktay bir noktada durup bizi beklediler.. Biz oradan ayrılıp önce gidip okurumu bulduk. Okurum bize bu kuyunun yerini gösterdi… Onu yollattıktan sonra Kayıplar Komitesi yetkililerini gidip bulduk ve onları bu noktaya getirerek bu yeri gösterdik. Tarih 16 Mart 2012, günleden Cuma’ydı… Okurum bize bir de harita vermişti, kuyunun yerini gösteren. Bunu da Kayıplar Komitesi yetkililerine verdik…  Bu kuyu bir kör kuyuydu, insanlar içine çöp atıyordu… NAAFİ’den aldıkları bazı Kıbrıslıtürkler’i öldürüp bu kuyuya gömmüşler, ardından ertesi gün burayı sürüp ekmişlerdi, hiçbirşey belli olmasın diye… Hristina’yla birlikte o soğuk kış günü burayı Kayıplar Komitesi yetkililerine gösterdik. Kayıplar Komitesi tarafından bu yeri gösterdiğimiz tarihten  üç yıl sonra, Şubat 2015’te burada başlatılan kazılarda üç “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlar bulundu… Şimdi de onların DNA testleriyle kimliklendirme aşamasında bulunuyor Kayıplar Komitesi ve Kemal Mehmet Emin’in kimliği de böyle saptanmış…

“KOCAM OLSAYDI BENİ GEZDİRECEKTİ…”

Kemal Mehmet Emin’in en küçük oğlu Hasan Demiröz, “Annem ölünceye kadar hep babamı söyledi, ‘Kocam olsaydı size öyle yapacaktı, böyle yapacaktı, kocam olsaydı beni gezdirecekti’ derdi… Babamı, Kufez mezarlığında annemin yanına defnedeceğiz…” diyor.

Ayşe Hanım kocasının büyük özlemiyle, bütün bir ömrü boyunca onu anarak, 2007’de vefat etmiş… Geride evlatları var, cenaze törenini düzenleyecek olan, babalarını defnedecek ve torunlarına “Bakınız bu dedenizin mezarıdır” diyecek olan… Bayramlarda, özel günlerde onu ziyaret edecekleri, anneleriyle babalarının birlikte sonsuz istirahatlerine yatacağı bir yer, Kufez mezarlığında… Mehmet Demiröz, Mustafa Demiröz, Hatice Sütçüoğulları, Gülten Kanarya ve Hasan Demiröz, biricik, “kayıp” babacıklarını son yolculuğuna uğurlayacaklar… Ben de gideceğim o cenaze törenine ve bir kürek toprak da ben atacağım gömülürken…

Paralimni’de bir kuyudan Kufez’de eşinin yanına, evlatlarına getirilişine tanık olmak için, bu hiç tanımadığım ama bir okurumun yardımıyla bulunmasına katkıda bulunduğum masum insana veda etmeye gideceğim…

“Nurlar içinde yat, eşinin yanında, bak evlatların başucunda” demeye gideceğim…

Cenazeden sonra da, bize onun Paralimni’deki gömü yerini gösteren insan yürekli Kıbrıslırum okurumu da arayıp tekrar teşekkür edeceğim… Ona bulunan “kayıplar”dan birinin kim olduğunu anlatacağım, sevgili arkadaşım Hristina’nın yardımlarıyla…

Bir demet çiçek de ben koyacağım bu mezara, bir daha asla böyle günler yaşanmasın adamızda dileklerimle…

Barış gelsin, kimse evinden yerinden alınıp “kayıp” edilmesin, kimse yoldan sokaktan toplanmasın, kimse işyerinden alınıp kör kuyulara atılmasın diye de elimden gelen her türlü mücadeleyi vermeye devam edeceğim… “Kayıplar”ımızın bizden beklediği de bu zaten…

 

-------------------------------------------------------------------

BASINDAN GÜNCEL

“POLİTİS’in yayını ardından Paşaköy kazı listesine konuldu…”

Lefkoşa, 14 Temmuz 16 (T.A.K.): Politis, Gökhan (Voni) köyünde kayıp kazı çalışmalarının salı günü başladığını; kazı kapsamına alınan Paşaköy’de ise kazılacak yerin 5 ay önce yayımladığı bir haberinde işaret ettiği nokta olduğunu bildirdi.

Kayıp Şahıslar Komitesi (KŞK) Kıbrıslı Türk üyesi Gülden Plümer Küçük’ün Paşaköy’ün (Aşşa) kazı kapsamına alındığı açıklamasında ifade ettiği “basın haberlerinin” Politis’in şubatta yayımladığı “onlarca Rum kaybın kalıntılarının gömüldüğü yer” haberi olduğunu yazan gazete, Küçük’ün yazılı açıklamasını kastederek “Sayın Küçük’ün teyitleri güvenilir addediliyor” ifadesine yer verdi. Paşaköy kökenli Rumların, Rum yönetiminin meseleyi oyalamasından şikayetçi olduklarına da işaret eden gazete “PanKıbrıs Kayıp Yakınları Örgütü ve Aşşa (Paşaköy) Kayıp Yakınları Komitesi” üyesi Hristoforos Skarparis’in Politis’e “hükümet Aşşa kayıpları konusunu, özlü güven yaratıcı önlem olarak ileri götürmekle ilgilenmiyor. Kıbrıs sorunu çözülürse, bunun da çözüleceğini düşünüyorlar” dediğini yazdı.

Aynı gazete Gökhan (Voni) köyünde de 8 Rum kaybın kalıntılarının aranmasına salı günü başlandığını yazdı.
Haberde askeri bölge kapsamında olan ve bu yıl için kazı çalışmalarına izin verilen 10 nokta arasında bulunan Gökhan’da kazı çalışmalarının üç noktada yapılacağı belirtildi.

(TAK Ajansı Rumca Haber Bülteni’nden – 14.7.2016)