Nadiri: “Aşılar iade edilmesin, bize verilsin”

Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Halil Nadiri ile pandemi sürecinde yüksek öğrenimi konuştuk

Fayka Arseven Kişi

Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (UKÜ) Rektörü Prof. Dr. Halil Nadiri, pandemi sürecinde yüz yüze eğitimin kesintisiz devam etmesi için üniversite olarak tüm önlemlerini aldıklarını söyledi, aşısız öğrencileri aşılamak için iade edileceği açıklanan AstraZeneca aşılarının kendilerine verilmesini ve talep etti.

Nadiri, Türkiye’den gelen öğrenci sayılarında genelde yüzde 15-20 daralmanın olduğunu ifade etti.

Üniversitelerin uyguladıkları burs politikalarının da sürdürülebilir olmadığını vurgulayan Nadiri, “Maalesef Türkiye’ye yönelik yüzde 85 oranında burslu öğrenci politikası uygulandığını görüyoruz” dedi.

Bu hafta UKÜ Rektörü Prof. Dr. Halil Nadiri ile pandemi sürecinde yükseköğrenimde yaşananları konuştuk.

  • YENİDÜZEN: Uzunca bir süredir yüz yüze eğitim tam anlamında yapılamadı. Şuan durum nedir?
  • Prof. Dr. Halil Nadiri: 11 Mart 2020’den beri öğrencilerimiz okulda değil. Biz geçen yıl Mart ayından sonra uygulamalı dersler için öğrencilerimizi adaya getirdik. Bu yıl Bakanlar Kurulu kararı ile yüz yüze eğitime geçiyoruz. Öğrencileri tekrardan kampüste göreceğimiz için heyecanlıyız. Gerekli tedbirlerimizi aldık, pandemi kurulu oluşturduk. Öğrenci ve çalışanla diyaloğu olan herkesin temsil edildiği, bizim alacağımız tedbirleri, devlet yetkilileri ile koordine edebilecek bir mekanizma kurduk. Daha önce de bir sağlık kurulu kurmuştuk. Her ne kadar öğrencilerin bir kısmı adada olsa da çeşitli tedbirler aldık. Şu an derslerin verilme yöntemleriyle, hijyen koşullarıyla ilgili tüm hazırlıklarımızı yaptık.
    Öğrencilerin karşılanmasıyla ilgili çalışmalar yapıyoruz. Yurtlarımızda kalacak olan öğrencilere karantina hizmeti ve 3 öğün yemeklerini veriyoruz. Öğrencimiz olup da yurtta değil de dışarda kalanlar için de bu hizmeti sürdürüyoruz.
    Pazartesi eğitim başlıyor, yeni ve eski öğrencilerimizi tekrardan kampüsümüzde karşılamak için hazırız. Hedefimiz öğrencilerimizi, ailelerini, çalışanlarımızı, ülkemizdeki her kesimin tedirginliğini en aza indirebilen devletin ilgili yetkilileri ile istişare içerisinde bu süreci en sağlıklı şekilde yürütebilmektir.
     
  • YENİDÜZEN: Önümüzdeki süreçte Mart ayındaki gibi bir durumla karşılaşılması durumunda kötü gün planlarınız nedir?
  • Prof. Dr.Halil NADİRİ: Açıkçası çok olacağını düşünmüyorum. Zaten okullar en son kapanması gereken yerlerdir. Bu süreçte de biz çevrimiçi ve çevrimiçinin dışında hibrit eğitim modelini de yapmış, uygulamış durumdayız. Aradan geçen 18 aylık süreçte biz ciddi anlamda bir tecrübe edindik, hızlı reaksiyonlar verdik. Her türlü senaryoya hazırız.  Ama şunu net olarak bilmek lazım; yüz yüze eğitimin yerini çevrimiçi eğitimin alabilmesi mümkün değil.
    Beklentimiz aşısız gelen öğrencilerimizin aşısını yapalım. Aşılamayı daha önce biz kampüs çalışanlarımıza yapmıştık. Aşı verildiği anda bizim alt yapımız hazır bunu aktif hale getirip hemen aşılama sürecini başlatabiliriz. Antijen testini de kampüs içerisinde uyguluyoruz.

 “Aşılar iade edilmesin, bize verilsin. Bize verilmesi halinde hemen öğrencilere birinci doz aşılarını yaparız, Ekim ayı sonunda da 2’nci dozu yapabiliriz.”

  • YENİDÜZEN: AstraZeneca aşısının iadesi söz konusu… Bu aşıların size verilmesini mi talep ediyorsunuz?
  • Prof. Dr. Halil NADİRİ: Bize verilmesi halinde hemen öğrencilere birinci doz aşılarını yaparız, Ekim ayı sonunda da 2’nci dozu yapabiliriz. Süreci çok iyi kullanmak gerekiyor. Elimizde bir aşı var ki bu aşılara ulaşamayanlar da var.
    Yükseköğretimin ne kadar önemli olduğunu tekrarlamamıza gerek yok herhalde. Tüm toplum bunu görmüştür. Öğrencilerin aslında buradaki ekonomik ve sosyal yaşam açısından ne kadar önemli olduğu net olarak görülmüş olmasını diliyorum. Böyle bir şey yapmak ve öğrencileri aşılatmak 20 bin kişinin 2 aşısını tamamlamak anlamına geliyor. Bu hakikaten inanılmaz bir artı yaratır. Hem ailelerde hem öğrencilerde hem de yüksek öğrenim adası olarak ülkemizin prestijine, öğrencilerine verdiği değere çok önemli katkısı olur.

 “Yeni gelecek olan öğrencileri dikkate aldığınız zaman 2 dozluk 20 bin kişiye denk olan aşılanma çok önemlidir”

  • YENİDÜZEN: Gelen öğrencilere baktığınızda aşılanmama oranı yüksek mi?
  • Prof. Dr. Halil NADİRİ: Aşı ve aşısız olan öğrencilerin listesini alıyoruz. Özellikle Afrika ülkelerinden gelen öğrencilerin aşılanma oranlarının yüksek olmadığını görüyoruz. Ama Türkiye’den gelen öğrencilerimizin aşıları tamamlanmış durumda. Birde zaten uluslararası öğrencilerin birçoğu adadaydı, açıklanan resmi rakam 30 bine yakın. Bunlar zaten aşılanmış olması gerekir. Aşısızsa bunlar zaten kontrol altındadır, hemen yapılabilir.
    Yeni gelecek olan öğrencileri dikkate aldığınız zaman 2 dozluk 20 bin kişiye denk olan aşılanma çok önemlidir. Bunu iade etmek yerine tüketmek, içerde aşılamayı sağlamak gerekiyor. Tekrardan bu aşıya ulaşabilmede belki de ileride sıkıntı yaşayabiliriz.
    Biz bir sistem kurduk, bütün akademik personel ve çalışanlarımızın aşı ve antijen bilgilerini alıyoruz. Öğrenciler için de benzer bir mekanizma oluşturduk. Bu şekilde bu verileri de Eğitim Bakanlığı’na veriyoruz.
    Ama şöyle bir nokta var; birinci aşısını yapan öğrenciler var. 2’nci aşısını yapacak olanlar var. Bunların antijen testleri ne çerçevede olacak?
    Üniversite öğrencisi her hafta antijen testi yapacaksa bu öğrenci açısından da bir maliyettir. Bunu bir şekilde aşmamız gerekiyor. Sağlık Bakanlığı müsteşarı, bakanı aracılığı ile bir aşısını yapanların da testlerinin ücretsiz olup, olamayacağı yönündeki düşüncelerini Bakanlar Kurulu’na götüreceğini iletti.
    Biz öğrencilere antijen testlerini yapacaksak ve öğrenci adası isek bunu da doğru şekle dönüştürmek gerekir. Çünkü her bir maliyet tepkiyi de beraberinde getirir. Kitler sağlanırsa, üniversiteler destek verir hatta bir adım ileriye gideriz; maliyeti ne ise bu testleri maliyetine yaparız. Bunun da sistemi ve senaryoları hazır.
     
  • YENİDÜZEN: Devletten antijen testleri konusunda da bir adım bekliyorsunuz…
  • Prof. Dr. Halil NADİRİ: Biz devletten reaktif yerine proaktif olmayı bekliyoruz. Krizleri yönetmenin yöntemi yaşayarak öğrenirsiniz ama öğrendiklerinizi o sürecin içerisinde kullanmalısınız. Neler olabileceğini öngörmelisiniz, hazırlanmalısınız ve onlara gerekli tedbirleri almalısınız.
    Ama reaktif yaklaşımlar her zaman sıkıntı yaratır. Yani bir şey olup bittikten sonra sizin onunla ilgili reaksiyon almanız çok uygun değildir. Zaten onu kontrol edemezsiniz. Önemli olan semptomları değerlendirerek, doğru adımları atabilmektir.
    Evet, herkes iyi niyetli, çaba sarf ediyor ama koordinasyonla daha fazla bir araya gelerek farklı noktalarda görüş alışverişi yapabilmek ve her kesimin temsil edildiği toplantılar yaparak, gündemi belirlenmiş hızlı kararlar üretmek gerekiyor. Yoksa gri ve belirsiz bir alan her zaman sıkıntı yaratır.
     
  • YENİDÜZEN: Öğrencilerin adaya ulaşmasında da yüksek maliyetler oluşuyor. Bu sorun nasıl çözüme ulaşabilir?
  • Prof. Dr. Halil NADİRİ: Uçak sefer sayıları artmalı. Çünkü bazı noktalarda yüksek maliyetlerin olduğunu görüyoruz. Belirli dönemlerde charter uçuşlarla öğrencilerin önceden yıllık alabilecekleri uçuşlar hazırlamak lazım.
    Havayollarına da bu işi çok bırakmamak lazım. Çünkü onlar da ticari kurum. Benim söylediğim şu; öğrenci olanlara tek fiyatla uçuşunun sağlandığı, Türkiye bacağının en azından bu şekilde olduğu bir mekanizmanın adada kurulması gerekiyor. Ulaşım kabul edilebilir maliyetlerde olmalıdır.
    Havalimanın içerisindeki organizasyonu da artırmak gerekiyor. Öğrenci eğer 2-3 saat havaalanında geçirmek zorunda kalırsa sıkıntı yaşanır. Oradaki işlemler çok iyi organize edilmiş olmalıdır.

 “Türkiye’den adaya gelen öğrenci sayısı geçen yılın rakamlarına göre yüzde 15-20 daraldı. Bunun en önemli nedenlerinden biri hem pandemideki eğitimin sınavlardaki yansıması ve tercih kullanabilecek olan öğrenci sayısındaki azalma. Bu belli programlarda ciddi anlamda kendini hissettirdi.” 

  • YENİDÜZEN: Öğrenci sayınız bu yıl ne oldu, beklentileriniz karşılandı mı?
  • Prof. Dr. Halil NADİRİ: Bizim yabancı öğrenci konusunda iyi bir iletişim ağımız var. Farklı noktalardan öğrenci akışı oluyor. Üniversitenin adı da zaten Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi. O uluslararası noktasında ciddi çaba sarf ediyoruz.
    Türkiye’den adaya gelen öğrenci sayısı geçen yılın rakamlarına göre yüzde 15-20 daraldı. Bunun en önemli nedenlerinden biri hem pandemideki eğitimin sınavlardaki yansıması ve tercih kullanabilecek olan öğrenci sayısındaki azalma. Bu belli programlarda ciddi anlamda kendini hissettirdi.  
    Bizim politikamız şu; kaliteli, uluslararası standartlarda eğitim veren, öğrencilerini eğitim yanında sosyal yaşama da hazırlayan bir eğitim modeli. Bu konuda da bütün akademik birimlerimizin akreditasyon süreçleri tamamlanmıştır. Bu size otokontrolü de beraberinde getiriyor.
    Yine araştırma ve yayına ciddi anlamda teşvik veriyoruz. Bunu da büyük gururla söyleyebilirim ki; rakamsal olarak son 5-6 yıl içerisinde yayın sayısını en fazla artıran UKÜ’dür. Biz bu yönde bir akademik personelle çalışma yönünde ilerliyoruz.
    Şu an ülkemizde kampüsünde inşaatların devam ettiği, pandemi döneminde değil azalan 50’ye yakın akademik personeli bünyesine katan yegane üniversite biziz.
    Öğrenci sayımızı da belli bir seviyede korumaya çalışıyoruz. Ancak bunu yaparken burs politikası ile yapmıyoruz.

“Burs politikası sürdürülebilir değil”

“Türkiye’ye yönelik olan uygulamalarda yüzde 85’e yakın ada genelinde burslu öğrenci politikasının olduğunu görüyoruz. Bunun sürdürülebilir olduğunu şahsen düşünmüyorum.”

  • YENİDÜZEN: Burslu öğrencilerin gelişi daha mı fazla? Bu bir sorun mu?
  • Prof. Dr. Halil NADİRİ: Maalesef Türkiye’ye yönelik olan uygulamalarda yüzde 85’e yakın ada genelinde burslu öğrenci politikasının olduğunu görüyoruz. Bunun sürdürülebilir olduğunu şahsen düşünmüyorum. Yüzde 85 bursluluk kabul edilebilir bir limit değildir.
    Bu sizin eğitim kalitenize yansıyacak olan bir şeydir. Üniversiteler kendi öğrenci gelirleriyle ayakta duruyor. Devletten aldıkları özel bir katkı yoktur. Ama öğrencinin buraya gelmesi için burs politikası uygularsak öğrenciyi böyle bir beklentinin içesine koymuş oluyoruz. Bu da beraberinde bütün üniversitelerden her yıl daha fazla burs beklentisini yaratıyor. Bu doğru bir mekanizma değildir ve üniversiteleri orta vadede sıkıntıya götürebilir.
    Eğer biz yükseköğrenimi ayakta tutacaksak ve tercih edilen bir yükseköğrenim adası olacaksak bütün üniversitelerle rekabet edebilmeliyiz. Kaliteli eğitim, araştırma imkanları sunan buradan mezun olan kişilerin hem eğitim anlamında hem de entelektüel gelişim anlamında bir noktaya taşındığı üniversiteler olmamız lazım.
    Bunun yolları da bellidir. Kaliteli eğitim, kaliteli araştırma alanları, kaliteli öğretim üyesi. Bunların her birinin maliyeti var. Siz tabi ki çok donanımlı öğrenciyi yüzde 100 bursla alırsınız ama kaliteli ortamda eğitim görmek ve hayata daha avantajlı başlamak isteyen kişiler için de onlardan maliyetini alırsınız. Dünyadaki modeller de böyledir.
    Üniversitelerin devamlılığını sağlayabilmek için yükseköğrenim politikasının net ve sürdürülebilir ve kalite odaklı olmasını sağlamalıyız.
    Biz öğrencilerimizi bursla buraya getireceksek ve öğrencilerin bizi tercih etme noktası burs oranlarına göre olacaksa burada bir normal olmayan durum var demektir. O nedenle bu politikanın çok sürdürülebilir olduğunu düşünmüyorum.

 “Ülkemizin uluslararası siyasi kısıtları vardır ama bugün bizim üniversitemizde 110 aşkın ülkeden öğrenci eğitim alıyor. Yani bu bir bariyer değildir.”

Biz UKÜ olarak burs politikasına bağlı olarak değil, sağladığı eğitim sistemi, kendi araştırma imkanları, kampüsü ve akademik personeli ile tercih edilebilir bir noktada olmak istiyoruz.
O yüzden biz burs yarışında değiliz. Yoksa burs yarışı yapabilecek güçteyiz. Ama ülkemiz için bu doğru bir yöntem değildir.
Ne kadar öğrenci geldiği değil, hangi politikalarla bu öğrenciler geliyor ve bu ne kadar sürdürülebilirdir noktasına bakmalıyız.
Bir tehlike vardır demiyorum ama tehlikenin oluşabileceği ortamlar karşımıza çıkabilir. O da kalitenin düşmesine neden olur.
Ama UKÜ kalitesinden hiçbir zaman ödün vermeyecek. Bundan sonradan da kalitesinin üzerine koyarak tercih edilebilir noktada olacak.
Türkiye’den gelen öğrenci sayısının daralmaması gerekiyor. KKTC’ye her yıl 15-20 bin arasında öğrencinin gelebilmesi sağlanmalıdır. Bunun sağlanma yöntemlerinin ne olduğunu 2000 yılından beri söylüyorum. Bunun sağlanması çok büyük sıkıntı değildir. Biz çeşitlilik yaratmalıyız. Tabi ki ülkemizin uluslararası siyasi kısıtları vardır ama bugün bizim üniversitemizde 110 aşkın ülkeden öğrenci eğitim alıyor. Yani bu bir bariyer değildir.
Hem yerel ekonomiye hem dış politikaya hem de buranın sosyal ve kültürel yaşamına kısa vadede değil orta ve uzun vadede yaratacağı etkiyi düşündüğünüz zaman çok planlı olmayan ama güzel gelişmiş bir yükseköğrenim alanından bahsedebiliriz. Önemli olan buna dört elle sarılıp yükseköğrenim alanını nasıl sürdürülebilir kılabiliriz, nasıl bir yükseköğrenim adası olabiliriz yaklaşımını korumamız lazım. Bu bilinç üniversitelerde, devlette var. Ama bunların hepsini bir araya getirip ürün ortaya çıkarmak ve bunu sürekli politika kılabilecek bir yaklaşımı yapabilmeliyiz. Bunu yaparsak hem üniversiteler güçlenmeye devam eder hem de yükseköğrenim alanın yarattığı aktivite ile diğer tüm alanlarda, devlette ve özel sektörde yaratılan ivmenin etkisiyle güzel geri dönütler alabiliriz.

Röportaj Haberleri