Batı medeniyetlerinin temeli olarak kabul edilen Antik Yunan kültürünün, günümüze bıraktığı önemli miraslardan biri de şüphesiz Yunan Mitolojisi’dir.
Antik Yunan’dan doğan Yunan Mitolojisi, bir masallar tarihi olmakla beraber, ilerisindeki zamanların siyasi, dini, ahlaki ve sanatsal yapılanmalarında yarattığı derin etkiyle de kıymetlidir.
Ünlü İngiliz aktör/yazar Stephen Fry, ilk baskısı 2017 yılında yapılan, ‘Mitoloji, Yunan mitlerinin yeniden anlatılışı’ (Mythos; The Greek Myths Retold) adlı kitabında, antik Yunan Mitolojisi’nin kavramlarını ve karakterlerini, günümüzün insanının ‘dünyası ve davranışlarıyla’ bağlantılar kurarak bizlere yeniden anlatıyor.
Bütün mitolojik tarılara ve o dönemin karakterlerine ayrı ayrı ayna tutan bu kitabı karıştırırken, Narcissus’un, yani Narsist’in hikayesine rastlıyorum.
Üç aşağı beş yukarı bildiğimiz bir hikaye bu.
Echo adındaki peri kızı, o güne değin benzerine rastlanmayan bir yakışıklılığa sahip olan Narcissus’a aşık olur. Fakat Narcissus, güzel peri kızı Echo’nun aşkına karşılık vermeyerek, onu kendinden uzaklaştırır. Narcissus’un bu tavrı karşısında büyük acılara boğulan Echo, günden güne erir ve sonunda ölür. Echo’nun ölümü üzerine, Olimpos Dağı’nda yaşayan tanrılar, Narcissus’u cezalandırmaya karar verir. Bir nehir kenarından geçerken susayan ve su içmek için nehre doğru eğilen Narcissus, tam o anda sudaki yansımasını görür. Bu görüntü o denli güzeldir ki, o güne kadar farkında olmadığı bu kendi güzelliği karşısında büyülenir. Kendi kendine aşık olan Narcissus, bu büyülü güzelliğe bakmaya doyamadığından, o nehir kenarından kımıldayamaz ve ömrünü orada, kendini seyrederek ve tıpkı Echo gibi, günden güne eriyerek tüketir.
Ölümünden sonra da vücüdunun, Nergis çiçeğine dönüştüğü söylenir. Nergis çiçeği, boynunu sürekli suya doğru eğen bir çiçektir.
Hikayenin, en azından benim bilmediğim kısmını ise, Stephen Fry’dan öğreniyorum.
Buna göre Narcissus, Liriope adlı su perisiyle, nehir tanrısı Cephissus’un oğlu. Narcissus o denli güzel bir oğlan ki, annesi Liriope, bu güzelliğin, oğlunun geleceğini tehlikeye atacağından çok endişelenir. Liriope, aşırı güzelliğin, felaketlere ve ölümcül sonuçlara yol açabileceğine, defalarca tanıklık etmiştir. Bu kaygılar içindeki anne, oğlunun talihinin ne olacağını öğrenebilmek için bir gün, Hera Tapınağı’na, Tiresias adlı kör kahini görmeye gider ve Narcissus’un kaderini söylemesi için Tiresias’a yalvarır. Tiresias, ellerini Narcissus’un yüzünde gezdirir ve şöyle der;
‘Korkmayın, kendi kendinin farkına varmadığı sürece, oğlunuz uzun ve mutlu bir hayat yaşayacaktır!’….
Ve öyle de olur…
Narcissus, sudaki yansımasını göreceği güne değin, mutlu bir hayat yaşamış, ancak güzelliğinin farkına vardığı o an, kendi sonunun başlangıcı olmuştur.
Echo’nun başına gelenlere kızan Olimpos’taki tanrıların Narcissus’a verdiği ceza, kendi güzelliğinin farkına varmasıdır.
Nereye mi bağlıyorum bu hikayeyi?
Başta siyasilerimiz olmak üzere, kendi ‘güzelliğiyle’ meşgul olmaktan, sadece kendine bakıp kendini beğenmekten muzdarip olan herkese…