Geçtiğimiz haftaki yazımda birazcık “mal – mülk” demiştim ve aslında hem Türk, hem de Rum göçmenlerin malları üzerinden oluşturulan politikalardan bahsetmiştim. Dediğim gibi bu sadece minik bir paragrafıydı yazımın. Ama bu adadaki umutsuzluk politikalarının belki de en temel konusuydu. İşte bu yazı üzerine birçok insan bana ‘peki ama sizce nasıl bir çözüm?’ diye sordu. Türkiye’den gelen yurttaşlarımız ayrı kaygılarla, bu adanın yerlileri daha farklı kaygılarla...
“PİŞMEMİŞ YEMEK” OLMASIN…
Elbette ki bu kaygıların kaynağı sürekli görüşme masasından gelen olumlu havanın etkisiyledir. Evet, bir çözüme doğru sanki hızlı bir yol alınıyor izlenimi var. Ama bu çözümün içeriği nedir? Nasıl bir çözüm? Türk tarafı olarak önceliklerimiz nedir? Kırmızı çizgilerimiz var mıdır? Görüşme masasındaki en yetkili isim olan Cumhurbaşkanımız Sayın Akıncı bu konuda zaman zaman bilgi verse de, sanırım halkın daha detaylı ve şeffaf bir bilgi paylaşımına ihtiyacı vardır. Aslında bu bilgi paylaşımı olası bir referandumda halkın konuları daha detaylı bilmesi ve kamuoyu oluşturulması anlamında da gereklidir.
Son anda halkın önüne konacak bir çözüm planı “pişmemiş bir yemek” gibi çiğ kalabilir ve iki toplum tarafından hazmedilmediği için çok önemli bir fırsat kaçırılabilir. Komitelerin başındaki kişilerle birlikte Sayın Cumhurbaşkanı’nın düzenli aralıklarla topluma bilgi vermesi ve konuların basın yoluyla kamuoyunda tartışılması hem gerekli kamuoyunu oluşturacak hem de, komitelere halkın talepleri ile ilgili pozitif geri dönüşüm sağlayacaktır.
Peki ama ben nasıl bir çözüm istiyorum? Barışa, bu adadaki barışa, dünya barışına din, dil, ırk olarak ayırmadan sadece insan sevgisine inanan biri olarak, evet ben barışı yürekten istiyorum. Bu adada çözüme değil, gerçek barışa inanıyorum. Onu da görüşme masasındaki liderlerin değil, bizzat halkın yapacağını biliyorum.
Ama işte o gerçek barışa ulaşabilmek için gelinen noktada sağlam bir çözüme ihtiyacımız vardır. O çözüm yıllar içinde birbirimize olan güvenimizi artırmalı, ortak tarihsel ve kültürel değerlerimize olan saygımızı geliştirmeli ve bu adada insan sevgisiyle yoğuracağımız bir geleceğe ulaşabileceğimize bizi inandırmalıdır. Biz bugün sadece çözüm yapabiliriz ama kuracağımız sağlam bir ortak devlet çocuklarımıza gerçek barışı getirecektir. İşte bence en önemli konu da budur.
MÜLKİYET SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ…
Mal - mülk konusu hep gündemde; belki de görüşmelerin en çetrefilli ve zor konusu. Nasıl çözülebilir? Mülkiyetle ilgili çalışmadım ama mantığım bana bu konunun üç kademede çözülebileceğini söylüyor. İlk aşamada Kıbrıslıtürklere de takasın yolu açılmalıdır. Bir miktar mal uluslararası hukuka uygun bir şekilde takas edilecektir.
Güneyde malı olmayan, ama burada yaşamak için bir evi olan insanların durumu vardır. O ev onun yuvasıdır ve evet hak sahibidir. O da tazminatlar için oluşturulacak fondan ödenmelidir. Bu fon çözüme katkı sağlayacak ülkeler tarafından karşılanabilir. Üçüncü bir grup da ticari işletmeler, (oteller gibi), lüks ihtiyaçlar için tutulan mallardır ki, o malların parasını da evet kullanıcılar, belirlenecek uygun ödeme şartlarında ödeyebilir. Bu şekilde bir mülk dağılımı konuyu adil bir şekilde radikal olarak çözecektir ve herkes de çocuğuna bırakacağı malın uluslararası hukuka uygun olduğunu bilecektir.
DEVLETİN YÖNETİM MODELİ…
İdari yönden Kıbrıslıtürklerin ve Rumların siyasi eşitliğine dayalı üstte güçlü bir Federal Hükümet; onun altında da her iki toplumun toplumsal farklılıklarına uygun şekilde oluşturulacak iki kurucu devlet… Elbette ki, bir Kıbrıslıtürk de Devlet Başkanı olabilmelidir. İki kesimlilik korunmalıdır. Türk tarafına yerleşecek Rumlar Avrupa Birliği’nin serbest dolaşım kuralı içinde elbette ki olabilecektir. Ama şimdilik bu oran sınırlı olmalıdır. Aynı şey Rum tarafına yerleşebilecek Kıbrıslıtürkler için de geçerli olmalıdır.
Güvenlik… Güçlü bir Federal polis ağının yanı sıra kurucu devletlerin de polis teşkilatı olmalıdır. Ancak ben diyorum ki, gerçek barışa ulaşana kadar garantörler mutlaka olmalıdır. Kıbrıslıtürkler için Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğü önemlidir.
Bu ülkede yaşayan TC kökenli yurttaşlarımız üzerinden politika üretilmesi artık bitmelidir. Bu ülkede yaşayan ve bu ülkeye emek veren, alın terini akıtan insanlar elbette ki bu ülkede hak sahibidirler ancak bu ülkeye hiç uğramayan, yaşamayan “kaymaklı kadayıf vatandaşlıklar” da mutlaka gözden geçirilmelidir.
Elbette ki görüşme masasında yer alacak sınır düzeltmeleri, Federal ve Kurucu Devletlerin bakanlık ve güç paylaşımları, ortak geleceğin planlanması gibi birçok önemli detay daha vardır. Ama bana göre bu dört ana başlık çözüldükten sonra gerisi teferruat olacaktır.