Ekim ayından bu yana askıda duran Kıbrıs müzakere süreci, Cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen ardından kaldığı yerden devam edecek.
Yani önümüzdeki günlerde seçeceğimiz Cumhurbaşkanı, görevi devralır almaz, kendimi müzakere masasında bulacak.
Bu da bize çok net bir biçimde gösteriyor ki bazı adayların propaganda çalışmalarında bize yansıtmaya çalıştığının aksine, Kıbrıs sorunu, seçilecek Cumhurbaşkanı’nın öncelikli ve en önemli sorumluluğu olacak.
***
Kıbrıs sorunu gibi bir sorunumuz olmasaydı eğer, bir Cumhurbaşkanı’nın, Anayasal yetki ve sorumlulukları çerçevesindeki görev alanı, daha farklı şekillenebilirdi belki.
Ancak bizim bir ‘Kıbrıs’ sorunumuz var.
Ve ‘toplum lideri’ sıfatıyla Kıbrıslı Türkler’in tek uluslararası kabulü bulunan makamı durumundaki Cumhurbaşkanı da, öncelikle bu sorunla iştigal etmekle yükümlü.
Ve de biz Cumhurbaşkanı seçerken, yine öncelikle bu sorunla iştigal edecek kişiyi seçeceğiz.
Yani bu makam için oy vereceğimiz adayı seçerken, öncelikle, Kıbrıs sorunu konusundaki yeterliliğine, konuya hakimiyetine bakacağız.
Öyle yapmak zorundayız.
Aksi halde, Kıbrıs sorununa yeterince hakim olmayan bir Cumhurbaşkanı, hem bizim masadaki pozisyonumuzu zayıflatır ve hem de muhatapları tarafından yeterince dikkate alınmaz, alınamaz.
***
Evet müzakere etmek, bir ekip işidir.
Müzakere etmek, sadece liderin yapacağı bir iş değildir.
Güçlü, etkin ve yetkin bir ekip şarttır, liderin yanında.
Ama bu ekibin başında da güçlü, etkin ve yetkin bir lider şarttır.
Bu nedenle ne olur kimse, Cumhurbaşkanlığı makamının Kıbrıs sorunu bağlamındaki önemini küçültmeye uğraşmasın.
Ne olur kimse, ‘Cumhurbaşkanı’nın tek işi Kıbrıs sorunuyla uğraşmak değildir’ şeklinde bir tavırla, bu konudaki etkinlik ve yetkinlik ihtiyacını önemsizleştirmeye çalışmasın.
Eroğlu gibi ‘etkin ve yetkin olmayan’ bir liderin, bize kaybettirdiği itibar, akıllardan çıkarılmasın.
Çünkü Eroğlu’nun bu makamda yol açtığı tek sorun, ‘çözüm konusundaki isteksizliği’ değildir.
Eroğlu aynı zamanda, bu görevin ağırlığını da taşıyamamış, sahip olduğu makam, uluslararası platformdaki muhatapları tarafından gerektiği oranda saygı görmemiştir.
İşte bu yüzden seçeceğimiz Cumhurbaşkanı, hem BM parametreleriyle çerçevesi çizilen çözüm modelini içtenlikle destekleyecek ve ama hem de Kıbrıs sorunu konusundaki etkinliği ve yetkinliğiyle, bu makamı doldurabilecek, gerek Rum muhatapları gerekse uluslararası toplum tarafından, ciddiyetle kale alınacak bir kişi olmak zorundadır.