Eğitimde sınavların baskın olduğu günlerdeyiz. Dönem sonu sınavları, kolej sınavları, yerleştirme sınavları, üniversite giriş sınavları ve daha onlarcası… Bu sınavlarla neyi ölçtüğümüz pek belli değil aslında… Çünkü bu sınavlarda başarılı olanımız da olamayanımız da çevresine duyarlı, trafik kullarını içselleştirmiş, sosyal yaşama aktif olarak katılan bireyler olabilmede ciddi sorunlar yaşıyorlar… Sosyal yaşamda yaşadığımız bu olgular yanında giderek hızla büyüyen toplumsal sorunlarımız da var…
Eğitim sistemimizde var olanlardan kaynaklanan sorunlarımız herkesçe biliniyor en azından fark ediliyor. Bir de eğitim sistemimizde olmayanlardan kaynaklanan ve fark edilmeyen devasa sorunlarımız var. Örneğin;
- Çocuklarımızın sahip olduğu becerilerin, başka ülke çocuklarının sahip olduğu becerilen çok geresinde olması…
- Eğitimde çok kültürlülük, farklıkları destekleme, küresel beceriler gibi unsulardan yoksun olmamız…
- İletişimden, dayanışmadan, paylaşımdan, çevre duyarlılığından yoksun bireyler yetiştirme önemsizleştiren varsa yoksa kağıt üzerinde nota endeksli başarı kriterlerimizin varlığı…
Ne yazık ki bütün bunlar bizim geleneksel eğitim anlayışındaki ısrarımızdan kaynaklanıyor. Bakanlık ya da sendika yetkilisi olmak, akademisyen, öğretmen, müdür ya da anne-baba olmak fark etmiyor. Aynı pencereden bakarak, bir şeylerin değişmesi gerektiğini söyleyip, değişimin önündeki en büyük engel olmaya devam ediyoruz…
Eğitim sistemimize yeni bir boyut kazandırma zamanın geldi de geçiyor bile… Bunun için de yapmamız gereken en önemli unsurun eğitimle ilgili anlayışımızı değiştirmemizin gerekli olduğunu düşünüyorum.
Makinelerin birbirine öğrettiği, yapay zekaların çevremizi sardığı bir dünyada yaşıyoruz artık. Kısacası 21. Yüzyılda bu dönüşümü yaşayabilen eğitim sistemleri nitelikli birey yetiştirebilecek.
Biz, bu dönüşümü yaşayamayanlardanız. Kısacası teknolojik değişim bize sadece ekran ve internet bağımlısı bireyler yetiştirmemizi getirdi.
Eskiden eğitim, insanlara bir şeyler öğretmek demekti. Günümüzdeyse çocukların güvenilir bir pusulalarının ve yol bulma becerilerinin olması ve belirsiz, dengesiz ve muğlak bir dünyada kendi yollarını çizebilmelerini sağlayacak karakter özelliklerinin olması gerekiyor. Okulların öğrencileri, çeşitli kültürel kökenlerden gelen insanlarla iş birliği yapacakları bir dünyaya hazırlaması gerek.”
Evet, bugün çağdaş bir eğitim sistemine sahip olmanın en önemli göstergesi; çeşitli kültürel kökenlerden gelen öğrencileri hem anlayacak hem de destek verecek içeriklere sahip olan okulları yaratabilmektir… Buna çok ihtiyacımız olduğu aşikardır.
Okullarımızda binli rakamlarla ifade ettiğimiz göçmen-işçi aile öğrencimiz, ihmal edilemez ölçüde yabancı uyruklu öğrencimiz, bugün az sayıda da olsa mülteci ailelere mensup öğrencilerimiz var… Bu öğrencilerin geleceği ile ilgili taşıdığımız sorumluluğun farkında mıyız?
Bu sorumluluğumuz fark ettiğimiz anda eğitimizde neler değişmesi gerektiğini daha iyi anlamış olacağız…
Biliyor muydunuz?
Kültürlerarası Yeterlilik İçin 3 Temel Kavram
Eğitim bilimi literatürü “Kültürlerarası Yeterlilik” için üç temel kavramı öne çıkartmaktadır. İşte bu kavramlar:
- Kültürlerarası duyarlılık: Kişinin farklı kültüre sahip kişilerle etkileşim kurmadan önce, etkileşim sırasında ve sonrasında olumlu duygulara sahip olmasını ve farklılıklara saygı duymasını ifade etmektedir.
- Kültürlerarası uyanıklık: Kişinin kendi kültürü ve iletişim kurduğu kişinin kültürünün birbirlerinin düşünce ve duygularını nasıl etkileyeceğini anlamasını ve farklılıkların farkında olmasını açıklamaktadır.
- Kültürlerarası beceriklilik: Farklı kültürlerden kişilerle etkileşim içine girildiğinde, sözlü ve sözsüz iletişim becerilerini kullanarak etkin olmayı ifade etmektedir.
Anlayana Gülmece
Geçerli Bir Sebep
Annesi oğlunu kaldırmak için yanına giderek seslenir:
- Hadi kalk okula geç kalıyorsun!
- Anne ben bugün okula gitmek istemiyorum.
Anne biraz öfkelenerek:
- Bana okula gitmemen için geçerli bir sebep söyle.
- Hemen söyleyeyim; öğretmenler de öğrenciler de beni sevmiyor. Şimdi okula gitmem için sen bana geçerli bir sebep söyle bakalım.
Anne kararlı bir ses tonuyla yanıtlar:
- 40 yaşında koskocaman bir müdürsün, hadi şimdi hemen hazırlan bakalım.”