Yazının başlığındaki soruyu anlamlandırmak için öncelikle daha basit bir soruya yanıt arayalım. Okullar çocuklarımıza ne öğretir? Elbette ki, bu soruya vereceğiniz yanıt, okul kavramına baktığınız pencereye göre değişecektir. Ancak birçoğumuzun aklında okullar sınavlarla özdeşleştirilmiştir... Dönem sonu sınavları, kolej sınavları, YGS, LYS, kamuya atanma sınavlar ve daha birçoğu… Yani bir anlamda bu sorunun yanıtı olarak zihnimizde; “çocuklarımızın yaşamları boyunca karşılaşacakları sınavlarda başarılı olmalarını sağlayacak bilgiler öğretilmelidir” yanıtı canlanacaktır…
Eğitim sistemimizin; yabacı dil, ana dil, matematik, fen bilimleri, sanatsal yaratıcılık, sportif başarı gibi farklı disiplinlerdeki yeterliliği ortada, peki ya sosyal yaşam... Kişisel ve sosyal yetkinlik, özgüven… İşte bütün bunları daha iyi analiz etmenize yardımcı olacak bir makaleden bahsetmek istiyorum…
Soru şu; Japon çocuklar nasıl oluyor da okula tek başına gidebiliyorlarken, biz çocuklarımızı okula götürüp-getirmek için mutlaka bir mekanizma yaratmak zorunda kalıyoruz? Ya da onları okula götürmek için işe geç geliyoruz, okuldan almak için işten erken ayrılmak zorunda kalıyoruz… Bu konuda okuduğum bir makale şöyle diyor: “Japonya’da küçük çocuklar tek başlarına metroya binebiliyor ve kısa mesafeli yerlere gidip kendi işlerini kendileri halledebiliyorlar. Üstelik yanlarında hiçbir ebeveyn yokken… 8, 9, 10 yaşlarındaki çocuklar metro trenleri arasında tek başlarına ya da küçük gruplar halinde dolanarak kendilerine yer buluyorlar…”
İlginç değil mi? Biz, aynı kentteki okula çocuğumuzu araba ile bırakma gerekliliğini yaşarken, Japonya gibi çok daha farklı sokak tehlikelerinin olabileceği sıra dışı bir ülkede bu sorunu çocuklar kendi başlarına halledebiliyorlar…
Bilim insanlarına göre bunun nedeni sadece özgüven değil… Japon çocukların bunu yapabilmelerinin temel nedeni sosyal güven yani “grup güveni”… Tabii ki; tarifesine uyan ve tam zamanında gelen metro trenleri, yayalara en üst düzeyde saygı gösteren trafik tutumları da bu güveni artıyor…
Japonya eğitimi ile bizim eğitim sistemimiz arasında çok büyük farklar olduğunu düşünebilirsiniz… Aslında hayır, devasa farklar yok. Hatta Japonya eğitimin lehine daha katı kurallar, çocukların başarması gerektiği daha yoğunluklu sınavlar, çocukların eğitim sistemi içerisinde ilerlemesi için gerçekleştirmesi gereken daha ağır uygulamalar var… Tıpkı bizdeki kolej sınavları gibi Japonya’da da çok küçük yaşlarda çocukların başarması gereken önemli sınavlar var.
Peki, fark nerede? Fark, içerikte… Fark; anlayış, yaklaşım ve toplumsal birey yetiştirmedeki bakış açımızda… Örneğin Japon okulların en önemli olgusu; işgücünü paylaştırma ve beklentileri değiştirmeyi öğretmek… Paylaşılan ortak alanlar için sorumluluk almak, çocukların sahiplenme gururu yaşamasını öğretmek… Japon çocukları çok erken yaşlarda, toplumun herhangi bir üyesine yardım teklif edilebileceklerini ya da yardım isteyebileceklerini öğreniyorlar…
Hiç kuşku yok ki; özellikle büyük kentler, küçük çocuklar için çok ciddi tehlikelerle doludur. Belki de Londra, New York, Berlin ya da daha farklı büyük kentlerdeki çocuklar aynı özgüvene sahip olsalar bile Japon çocuklarının gösterdiği davranışı gösteremeyebilirler… Zaten yazının başlığındaki sorunun yanıtı da burada saklı… Kanımca bizim eğitim sistemimizde de oldukça ihmal edilen ekip çalışması, sosyal paylaşım, grup güveni ve işbirliği becerilerin çocuklarımıza kazandırılması gerekliliğidir… Çünkü başarılı öğrenciler yetiştiren eğitim sistemleri, bu durumu başarabilen eğitim sistemleridir…
Belki de okullarımızda ezbere bilgiler öğretmek yerine biraz daha fazla kişisel ve sosyal yetkinlik öğretmeyi başarabilsek çok daha farklı bir toplumsal yapılaşmaya sahip olurduk… Ne dersiniz!
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Aklınızda Bulunsun
“Çocuk Yoksulluğu” Refah Ölçümleme 2015
OECD, ‘Hayat Nasıl? Refah Ölçümleme 2015’ raporunu yayınlandı. Rapor, OECD ülkelerinde refah düzeyini belirleyen birçok konuyu masaya yatırıyor. 34 üye ülkede barınma, gelir, iş, eğitim, çevre, sivil katılım, sağlık, yaşam tatmini, güvenlik, iş-yaşam dengesi gibi ülkelerin refahlarına etki eden önemli alanları inceliyor, veriler paylaşıyor. Raporda üye ülkelerde ekonomik krizlerle birlikte ortaya çıkan eşitsizliğin bedelinin, çocuklar açısından çok ağır sonuçları olduğu vurgulanıyor. Son verilere göre, çocuk yoksulluğu 2007’den 2011’e OECD ülkelerinin 3’te 2’sinde artış gösterdi.
Tahmin edeceğiniz gibi raporda Kıbrıs yok… Ancak tarihsel ve kültürel bağlarımız nedeniyle bizi yakından ilgilendiren Türkiye var. Ve rapordaki veriler göre Türkiye’nin bu konudaki durumu pek de iyi değil… Türkiye bu oranla ekonomik kriz yaşayan Yunanistan’ın yüzde 3.2’lik oranını bile geride bıraktı. OECD’nin üye ülkelerinde çocuk yoksulluğu oranlarına bakıldığında Türkiye, İsrail’in ardından yüzde 28.4 ile en kötü ikinci dereceye sahip.
2015 raporuna göre çocuk yoksulluğu bakımından en kötü durumdaki 10 ülke: 1-İsrail, 2-Türkiye, 3-Meksika, 4- Şili, 5-İspanya, 6-ABD, 7-Yunanistan, 8-İtalya, 9-Portekiz, 10-Macaristan.
-----------------------------------------------------------------------------------
Biliyor muydunuz?
Dünyanın Aradığı Yeni Beceriler
Küresel anlamda yapılan birçok pedagojik araştırmada gelişmekte olan ülkelerin daha etkin temel becerileri öğretmeleri gerektiği ortaya çıktı. Çalışmalarda; aritmetik ve okuma-yazma temelleri yerine 21. yüzyıl becerilerini geliştirmek için gerekli pedagojilere ve teknolojilere yatırım yapılması öneriliyor.
Daha farklı bir ifadeyle, günümüzde ihtiyaç duyulan beceriler çok ciddi oranda değişmiştir. Gelecek yılları da düşündüğümüzde öğretimde artık daha farklı beceri eğitim sistemimize entegre etmemiz gerektiği apaçık ortada…
İşte dünyanın aradığı yeni beceriler: Liderlik… Dijital okur-yazarlık… İletişim… Duygusal öğrenme… Girişimcilik… Küresel vatandaşlık… Problem çözme… Takım çalışması-işbirliği…