‘Nasılsın’ sorusuna ‘iyiyim’ diyebilmek

Cenk Mutluyakalı

Yeniden normale nasıl döneceğimizi bilemiyorum.
“Nasılsın” sorusuna samimiyetle “iyiyim” demek için epeyce zamana ihtiyacımız var.

İyileşmemiz süreç alacak.
O korku, endişe, hayal kırıklığı, yılgınlık, öfke, isyan hep üzerimizde gezinecek…
Yaralı olacağız, kabuk bağlasa da yaralarımız, kazıdıkça kanayacak, düşündükçe acıyacak, şubat kâbusu derin bir kesik gibi bedenlerimizde duracak.

Evlatlarını, kardeşlerini, en sevdiklerini toprağa bırakan dostlarımıza dayanma gücü diliyorum.

Hepimiz acıdan yorulduk.
Öyle böyle bir yas değil bu…
Göğüs kafeslerimizde çepeçevre bir kor var.

***

Şimdi üç farklı motivasyonla hayata dönmeye çabalıyoruz.

Biri, hesap sormak…
Katilleri deşifre edebilmek çabası…
Hepimize yaşattıkları bu tarifsiz acının ve onca ihmalin karşılığında sorumlular yargılanmalı ve hak ettikleri cezayı almalı mutlaka…
En umutsuz olduğum süreç bu...
Siz otel sahibi ya da müteahhidinin, denetçi ya da imzacısının gözaltına alındığını duydunuz mu?

İkincisi, anıları yaşatmak…
Anıtlarla, ormanlarla, köylerle, sembollerle…
Mağusa’nın en güzel yerine, bu ülkenin en güzel anıtını yapalım ve evlatlarımızı simgelesin yalnızca…
Yeni bir spor eğitim merkezi inşa edelim, en iyisinden, en güzelinden…
Başarabiliriz…

Üçüncüsü de depremden ders çıkarmak, yapı güvenliğini öne almak, tedbirli olmak…
Yönetmelikler hazırlamak, ‘Deprem Dairesi’ oluşturmak doğrudan ve imar planları, yapı güvenliği, eğitimi, tümünü tek çatı altında toplamak; bu daireyi siyasi atamalardan uzak tutmak, uzmanlarla donatmak…

***

Hani “sil baştan” derler ya…
Öyle bir süreç duruyor önümüzde…
Ders alabilirsek…
O zaman iyileşeceğiz belki…

 



 

‘Devlet’ insanlığın hizmetinde değilse korkunçtur


Toplumsal öğretilerimizi gözden geçirmenin zamanı gelmiştir.
Milliyetçilik ya da inanç istismarı üzerinden gelişen bir bilinç insan hayatını ve yeryüzünü iyileştirmiyor.

İki bayrağı yan yana getirmekle, marşla, ana yavru çığırtkanlığıyla, şükranla, ulusa tapınmakla, düşmanlar yaratmakla, nefretle ya da yaranmakla olmuyor.

İnsanlık sevincini içinden çıkarttığınız zaman “bayrak” dediğiniz bir kumaş yalnızca, “devlet” dediğiniz büyük bir kurgu… İnsanlığın hizmetinde bir araç, halkına iyi gelecek sunan bir aygıt değilse devlet, o durumda korkunçtur.

Hepsinden daha kıymetli ve kutsal olan insandır, doğadır, hayattır.
Yaşama hakkıdır…

İnsan ve onu çevreleyen tüm canlıların çok daha kaliteli, adaletli, ahlaklı, çağdaş ve medeni yaşaması için bilime ihtiyaç vardır, dayanışmaya, eşitliğe...
İyiliğe ve güzelliğe...

Ne olursa olsun evrensel insanlık değerleri üzerinden ortaklaşmak, kucaklaşmak, bütünleşmek gerekiyor.

***

Toplumsal değil, kişisel çıkarların düşünüldüğü bir süreçte, her göreve bilgisi, yeteneği, kapasitesine göre gelebilmeli insanlar…
Yanda
şğın, partizanlığın, yalanın dayatmasıdır yokluk, geri kalmışlık, bencillik…
Ömrümüzde standartların, ölçütlerin, kuralların yeri olmalıdır…
Ba
şına buyruk hayatın sonu yıkımdır, ölümdür, acıdır.

Bir de demokrasi ve irade!
Yönetme kabiliyetiniz yoksa e
ğer…
Söz hakkınız yoksa…
Kendi ülkenizde kendi kararlarınız, kendi planlarınız, kendi seçimleriniz yoksa…Bir maş
a misaliyse iradeniz…
İnsan ömrü ucuzlar giderek, sıradanlaşır…
Ölmek çok daha kolay olur, yaşamaktan…

 



 

Sıfır tolerans, sıfır taviz!


Şimdi hem duygusallık var, hem de öfke…
Hem kaygı var, hem de derin bir endişe…
O nedenle herkes güvenli yapılardan söz ediyor, depreme dayanıklı inşaatlardan, zemin etütlerinden, denetimlerden…

Böylesi duygusal savrulma süreçlerinde bu sözler pek de inandırıcı gelmiyor.
Bu sözleri ne zaman inandırıcı bulurum, örneğin, bir dere yatağı üzerine inşa edilen ilk bina yıkıldığı zaman…
Sıfır tavizle ilerlemek bu olsa gerek…

Lefkoşa’nın ortasında “vizesiz” inşaat dün de devam etti.
Hem de hükümet kontrolünde…
Hem de asker korumasında…
Hem de “emirin demiri kestiği” yerde!

Vizesiz inşa edilen hastaneye de kimseler uğramadı dün…
Şimdi diyeceksiniz ki bunlar “siyasi” yerler ve “sembolik” binalar…
Onlarca onlarca inşaat var, zemin etüdü yapılmamış, inşaat tamamlandıktan sonra izni çıkmış…
Herkes de biliyor…

Depremden ders alınmasına yönelik hem merkezi, hem de yerel yönetimlerde ölçüm şu olacak, ne zaman ki izinsiz bir bina yıkılacak…
Ne zaman ki birinin canı yanacak, imar planlarına ya da yapı kurallarına uymadığı için…
Sıfır tavizle, sıfır toleransla…
Tamam diyeceğim…
Umut var…


 

Girne’de çöken okul inşaatı, anımsadınız mı? | 1 Aralık 2019