Cansu Nazlı
cansunazli@yahoo.com
“1953'ün Nisan ayında bir gün ansızın Nazım'ın kalbi durdu. Hep korktuğu enfarktüs, onu Peredelkino'da, evde yakalamıştı. Bereket, yanında Doktor Galina vardı. Galiba, Nazım'ın hayatını kurtarmıştı. Ama eski hayatına da son vermişti. Artık ‘içki, sigara, kadın’ yoktu. Düzenli yaşayacak, heyecanlanmayacak, üzülmeyecek, sevinmeyecekti. İşte o zaman yolun sonuna geldiğine, kurtuluşu görmeden öleceğine inanmaya başladı ve ‘Vasiyet’ ini yazdı:
‘Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü, ölürsem kurtuluştan önce yani, alıp götürün Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.
Hasan beyin vurdurduğu ırgat Osman yatsın bir yanımda ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.
Traktörlerle türküler geçsin alt başından mezarlığın, seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu, tarlalar orta malı, kanallarda su, ne kuraklık, ne jandarma korkusu.
Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz, toprağın altında yatar upuzun, çürür kara dallar gibi ölüler, toprağın altında sağır, kör, dilsiz.
Ama bu türküleri söylemişim ben daha onlar düzülmeden, duymuşum yanık benzin kokusunu traktörlerin resmi bile çizilmeden.
Benim sessiz komşulara gelince, Şehit Ayşe'yle Irgat Osman çektiler büyük hasreti sağlıklarında belki de farkında bile olmadan.
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani, - öyle gibi de görünüyor - Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni ve de uyarına gelirse, tepemde bir de çınar olursa taş maş da istemez hani...’ N. Hikmet, 27 Nisan 1953, Moskova ”
* Can Dündar'ın hazırladığı, Nazım Hikmet’in 100. doğum yıldönümü için daha önce gün yüzüne çıkmamış belgelerden yararlanılarak sürgünde geçen yıllarının anlatıldığı, "Nazım" belgeselinden alınmıştır.