Kapalı Maraş’ın birkaç caddesini sivil geziye açtıkları gösteride “mülkiyet hakkına ve uluslararası hukuka saygılı olarak yasal sahiplerine devretmek” gibi bir hedef açıklanmıştı.
Samimi olduklarını düşünmüyorum.
Diyelim ki öyle!
Kıbrıslı Rum liderliğinin teklifini ciddiye alarak ilerlemenin tam zamanı…
Hem Ercan, hem Mağusa Limanı dünyaya açılacak böylece...
Hem doğrudan uçuş, hem doğrudan ticaret gelecek…
Mafya değil turizm!
Hem Avrupa Birliği hem de Birleşmiş Milletler'le işbirliği yapılacak.
Nefes alacağız.
Öneri bu!
Böylesine telaşla, böylesine alelacele reddetmenin sebebi ne?
Hiç konuşmak, tartışmak, değerlendirmek dahi gereği duymadan…
Birleşmiş Milletler’e devredilecek Maraş.
Türkiye de üyesi!
"Egemenlik" kavramını öne sürüyorlar yine…
Şimdi deseler ki, “Maraş'ı, Mağusa Limanı'nı ve Ercan Havaalanı'nı Türkiye'nin yönetimine devrediniz, sizi dünyaya açalım.”
"Yooooo! Egemen bir devlet olarak bunu yapmayız" mı der Kıbrıslı Türk liderliği!
Takla atarlar Tatar!
Hem de ne takla!
O zaman karşı oldukları Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler!
“Görüşürüz” dahi denmiyorsa…
Dünyayla bütünleşmeye karşı çıkıyorlar, Türkiye'ye ilhaka razı!
Sol siyasetin İskele ve Karpaz'la sınavı
Seçim sonuçlarından notlar almıştım, farklı konular araya girdi, kimi değinmeler şimdiye kaldı.
Sol siyaset ve özellikle de toplumun önemli çoğunlukla yöneldiği Cumhuriyetçi Türk Partisi, İskele ve Karpaz için mutlaka yeni bir yol haritası çıkartmalıdır.
Örgüt yapısından başlayarak…
Dipkarpaz ve Mehmetçik gibi önemli belediyeleri elinde tutmasına rağmen son seçimlerde CTP'nin İskele oyları yüzde 20'lerde kaldı. Çok daha ciddi tablo “sol” olarak nitelendirilen tüm partilerin oy oranı bu bölgede toplamda yüzde 25’i geçemedi.
Bir anımsatma yapmak istiyorum, Annan Planı referandumunda, İskele – Karpaz’ın yüzde 55'i yeni ve birleşik bir Kıbrıs'a “evet” demişti.
Güzelyurt’la birlikte belki de yoksulluğun en yoğun olduğu, toplam gelirden en az yararlanan bir bölgeden söz ediyoruz. Bafra projesi üretildi ama turizmden istediği payı almadı. Muhtemelen işsizliğin en yüksek olduğu ilçede, en yoğun oy, yine bu yoksulluğun ve yoksunluğun mimarlarına çıkıyorsa, bunun üzerinden düşünmek gerekiyor.
Kıbrıs'a savaşın ardından Türkiye'den gelen göçmenlerin en yoğun yerleştiği yerdir, İskele ve Karpaz. Çok başkadır kaygıları, endişeleri, ekonomik ya da sosyal değerleri, kültür ya da kimlik tavırları, gelecek hayalleri... Yine de şu gerçek değişmez: Hayatları da gelecekleri de akılları da buradadır.
İskele ve Karpaz toplantılarında "ulusal" bir yaklaşımla masa üzerine bayrak serilerek ya da milliyetçi dille meseleye yaklaşılarak sonuç alınmıyor. Hani meşhur laf ya, “taklitler asıllarını yaşatır” diye. Sonuç ortada…
"Öyle değil" demeyiniz.
Görüyorum!
Ne zaman ki İskele'den öteye gidiliyor - Mağusa Maraş'ta da yapılıyor bu - hemen bir bayrak fetişizmi ortaya çıkıyor.
Sol kültür kendi değerleri üzerinden derdini anlatmalıdır; demokratik hakların, katılımcılığın, eşitliğin, barış ikliminin kendini güvende hissetmeyen bu insanlara çok daha öngörülebilir bir gelecek sağlayacağını hafızalara kazımalıdır.
Yeni insanlar kazanmalı, örgütsel anlamda yenilenmeli ve dönüşmelidir sol.
Bunun için çok daha fazla diyaloğa ihtiyaç vardır.
Emeğe, özveriye, ilgiye...
Öyle seçim dönemi falan beklenmeden, gerekirse her gün gidilmelidir İskele ve Karpaz insanına, her gün dinlenmelidir dertleri...
Sol siyasetin İskele ve Karpaz meselesi vardır ve görmezden gelinmemelidir!
Yeni bir gelecek inşası salt Lefkoşa ya da Girne'de olacak iş değildir.
“Skandal video” davası ne oldu?
Bir arkadaşım sordu geçenlerde, “Ersan Saner’in telefon kaydı davası ne oldu?”
Ne oldu gerçekten…
Bunu siyasetten bağımsız düşünmemiz gerekiyor; sonuçta siyasi bedeli ödendi.
İşin bir de “komplo” boyutu var.
“Siyaset-Mafya ilişkisi” iddiaları var.
Hepsini geçtim, önce silinen, sonra geri getirilen, bir insanın özel yaşamına ve tümüyle savunmasız anlarına dair görüntüleri var.
Özel yaşamın gizliliğini ihlal var.
Polis tutuklamalar yapmış, ifadeler almış, tanıklar saptamıştı!
Ne oldu?
Bir eski Başbakan değil sadece dert…
Bundan sonra böylesi “kirli işlere” yönelenlere nasıl bir örnek bırakacağız?
Hem polis, hem yargı için önemli bu!
Hem temiz toplum hem temiz siyaset için!