Kıbrıslı Türklerin gösterdiği saygıya, sevgiye, hürmete aynı karşılığı vermiyor, Türkiye…
Güç dayatıyor!
Kıbrıslı Türkleri kendi iradesi ve rızası dışında bir hayatı yaşamaya mecbur bırakıyor.
Ama gönüllü ama mecburi!
Sonuç değişmiyor.
***
“Devlet olmayan devlet” kurdu burada….
“Başkan olmayan Başkan” seçti, defalarca…
“Bakan olmayan bakan” atadı.
Tanıdı ama tanımadı.
Hep belirsizliğe mahkum etti hayatlarımızı...
Kendi kararlarımızı verme hakkı tanımadı.
İlkokul ders kitaplarına yönelik saygısız müdahale ve din dayatmasına gösterilen tepki aslında bir birikimin sonucudur. İlk değildir. Öyle görünüyor ki son da olmayacak.
***
Onca müdahaleye karşı Kıbrıslı Türk toplumunun ortaya koyduğu tepki nedir peki?
Son derece sınırlı!
İş ciddi bir başkaldırı, eylem ya da isyana geldi mi, derin bir sessizlik oluşuyor.
Böylece de müdahale, kuşatma, karışmacılık giderek normalleşiyor.
***
“Statüko” öylesine yerleşti, o kadar çok “korunaklı” alan yaratıldı ki!
Çoğunluk memur yapıldı, göbekten bağlandı yönetime…
Üretici de öyle…
Teşvikler, tazminatlar, fonlar, icarlar, ihaleler üzerinden yürüyor her sektör…
“Borçlu” yaşıyor ciddi bir kalabalık, epeyce “kırılgan” ayakta duruyor.
Böyle olunca “fazla da ses çıkarma” üzerinden baskılanıyor toplum…
İltimas, yandaşlık, hatır düzeni…
“Garantör” de aslında bu düzenin garantörü!
Arka kapıdan işe giren ya da işini görenler, ön kapıdan bağırıyor.
Kaldırım yapmak için bile iyi geçinmek gerekiyor, yardım heyetinden beyefendilerle…
Suyun vanası, elektriğin şalteri derken sadece soluduğumuz hava kalıyor izne tabi olmayan…
***
En üzüldüğüm de şu…
Böylesi eleştiriler karşısında kimi zaman en yakınlarım dahi “Rum’a laf söylemiyorsun” diyorlar!
“Rekabet” mi var ikisi arasında yoksa biri ötekinin ilacı mı?
Etmeyiniz, eylemeyiniz ne olur, son 50 senede nüfusa kim müdahale etti, demokrasiye kim?
“Başbakan” atayan hangi ülke oldu?
“Kurultay” dağıtan kimdi?
İnsanları seçimlere yönelik tehdit için askeri karargahlara ve elçiliğe çağırdılar, bilmeyen yok.
Kim yaptı bunları, hepsi mi yalan?
***
“Türk mü Rum mu” dayatması yapılıyor, psikolojik zulümle…
İkisi de değil…
Kendi kararlarımızı vermek, kendi geleceğimizde söz sahibi olmak istiyoruz; kimliğimiz, kültürümüz, değerlerimizle yaşamak…
Bağımsız derseniz bağımsızlık!
Şimdi yaşadığımız “konforlu esaret” yerine…
***
Kafesin içinde hatırlı bir kitlenin son model arabaları, katlar ve yatları, dolgun maaşları ve güvenceli hayatları olabilir!
Yine de “kafesin içinde” duruyor ne varsa ve o kafesin anahtarı bir başkasında!
***
Bağımsızlığımıza, irademize ve özgürlüklerimize sahip çıkmalıyız. Bunu başaracak insan kaynağına sahibiz.
“Ganimetçi” anlayıştan vazgeçebilsek ah!
Bir de bu yaranmacı, tapınmacı, menfaatçi hallerden...
Toplumsal tepkiyi örgütlemek
Toplumda ciddi bir tepki var yine…
Bir yanda dayatma, müdahale, baskı; öte yanda rüşvet, yolsuzluk, kötü yönetim…
Tüm bunlara karşı oluşan toplumsal tepkiyi örgütlemek gerekiyor.
İşte burada “güvensizlik” devreye giriyor.
Kimse kimseyi beğenmiyor!
Farklı hesaplar ve gizli ajandalar konuşuluyor hemen…
Çoğunluk geçim derdinde zaten!
Birbirinin yokluğuna, kaygısına, acısına saygı duymayan ve kendi hesabından başını kaldıramayan kitleler, derin bir güvensizlik ve samimiyetsizlik içinde aynı meydanda buluşamıyor.
Sonuç ortada, yaşıyoruz birlikte…
“Çözüm ne” diyorsanız eğer…
Ada yarısında kurulan bu düzene uyumlaşmaktan vazgeçmek gerekiyor…
Bunu başarsak, başımız az biraz yukarıya kalkacak.
Üç madde!
Üç madde durumu özetlemeye yeter aslında…
TC- KKTC İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması ‘EK 5’i anımsatıyorum.
1. “Stratejik planlama, programlamanın koordinasyonu, uygulamanın izlenmesi, mali işbirliğinin değerlendirilmesi T.C. Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü uhdesindedir.”
2. Mali İşbirliğine İlişkin Yapı
a) Kıbrıs İşlerinden Sorumlu T.C. Cumhurbaşkanı Yardımcısı
b) TC Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü
c) T.C. Teknik Heyeti
d) TC Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisi
e) KKTC Teknik Heyeti
f) Uygulama Birimleri
3. “Hibe Protokolünün uygulanması ile ilgili olarak projelerin uygunluğu, etkinliği ve sürdürülebilirliğine yönelik ölçme ve değerlendirme yetkisi T.C. Cumhurbaşkanı Yardımcılığı uhdesindedir.”
Özet!
Ada yarısında demokrasi teslim alındı.
İrade kayıp!
Nüfus değiştirildi ve ikili protokoller marifetiyle neredeyse tüm kurumların yönetimi denizin ötesine bağlandı.
Yeni değil tüm bunlar ve bir günde olmadı.
“Türkiye’ye yaranmak...”
“Türkiye’ye susmak...”
“Türkiye’yi incitmemek…”
“Mevcut kurulu düzenden nemalanmak” üzerinden “yalvar yakar” bir siyaset iklimi ile bu noktaya gelindi.
İlhak, entegrasyon, asimilasyon eylemlerini görmezden geldikçe hakikat büyüdü, müdahale derinleşti.
“KKTC” düzenine uyumlaştıkça, öznelik kapasitemiz kayboldu.
Makama, maaşa, iktidara, hırsa, arsızlığa kurban edildi bir yurt!
***
Toplumun çoğunluğu ve siyasi elitler şöyle bir “psikolojik baskı”ya yenildi:
Kıbrıslı Rumlarla bir gelecek tasarımı “Türkiye karşıtlığı” yerine geçti.
Birine yakınlaşmanın göstergesi, diğerinden uzaklaşmak sayıldı.
Birini sevmenin işareti, diğerini suçlamak bilindi.
Kıbrıs’ın öbür yarısına aşk yasaklandı!
Ayıplandı işbirliği!
“Daha Türk ve daha Müslüman olma” yarışında roller paylaşıldı, Kıbrıs’a aidiyet unutuldu, kültür ve kimlik korunmadı.
Kendi yurduna yabancı oldu ahali!