Ne istiyoruz?

2012’de Kıbrıslı Türkler için tarihsel bir aşama, veya sıçrama olabilmesi için, nelerin gerçekleşmesi gerekir? Kıbrıs Türk toplumunun, 1950’li yıllardan başlayan siyasi macerası ve geleceğe güvenle bakabileceği bir ülkenin yaratılma sürecind

 

 

2012’de Kıbrıslı Türkler için tarihsel bir aşama, veya sıçrama olabilmesi için, nelerin gerçekleşmesi gerekir?

Kıbrıs Türk toplumunun, 1950’li yıllardan başlayan siyasi macerası ve geleceğe güvenle bakabileceği bir ülkenin yaratılma sürecinde varlığını koruyup ileri bir tarihsel hamle yapabilmesi için ne yapması gerekir?

Ve bu tarihsel sıçramanın veya hamlenin adı nedir?

Kıbrıslı Türk toplumunun tarihsel sıçraması, toplum olarak sosyal, kültürel ve ekonomik olarak kendi kimliği ile var olabilmesi; kendi kendini yönetmesi ve dünyaya entegre olması ile ilgili bir siyasi konumdur.

Ve bu siyasi konum belirli dönemlerde bir süreç, belirli dönemeçlerde bir tarihi an’a tekabül edebilir ! Yani zamanın gelmesi gerekir gibi kaderciliğe kapılmaya, teslim olmaya gerek yoktur.

Ne, öldük bittik söylemi ile ne, dalgalanmalarla süren siyasi gelişmelerin dışında kalarak ne de “şükran” kültürünün sarhoşluğuna kapılarak yönetebiliriz bu süreci !

Kıbrıslı Türkler olarak şuna karar vermeliyiz, ekonomik olarak olabildiğince gelişmiş ancak siyasi olarak etkisiz ve göstermelik bir demokratik düzenin oyuncuları mı, olmak istiyoruz?

Bu mümkün!

Ama istediğimiz nedir?

İstediğimiz şu mu? Mesela, polis askere bağlansın, asker görünür olmasın, ekonomik reform yapılsın, denk bütçe gerçekleşsin, Başkanlık sistemine geçilsin, ideolojisiz “herkesi yakala” partileri kurularak siyasi aktörler de değişsin, Türkiyeli yatırımcılar daha da fazla gelsin ve daha fazla yatırım yapsın, ekonomi görünürde ciddi bir patlama yapsın, bu ülkedeki “devlet” için nüfus akışı sürekli sorun olsun, müzakereler sonlansın, siyaset Elçilik gölgesinde kalsın, ateşkes devam etsin, bir iki arap ülkesi de bizi tanısın... buradaki siyasi yapının adı her ne olursa olsun, uluslararası hukukta Türkiye’nin alt yönetimi olarak kabul görmeye devam etsin, “kırk bin” askerin varlığı ile Türkiye’nin iç siyasette görece geri çekilmesi ile “demokrasicilik” mi oynansın ?

Vesayet rejiminin devam etmesi ile Kıbrıslı Türklerin bu yeni oyunda farklı parlak kıyafetler giymiş kuklalar olarak hayatlarını sürdürmesini mi isteriz ?

Dünyada bu tür ülkeler mevcut, hem modern hem zengin hem de iradesiz “kuklalar” olarak hayat süren toplumlar olduğunu biliyoruz!

Şimdi başa dönelim.

Biz tarihsel olarak nitelik sıçraması mı istiyoruz yoksa var olan durumun hafif makyajla devam etmesini mi ?

Kıbrıs Türk toplumu mutlaka evini temizlemeli. Ancak bunu yaparken atılacak adımlar, Kıbrıs Türk halkının varlığı ve kendi kaderini belirlemesi üzerine bir ilerleme ile şekillenmelidir. Kıbrıs Türk halkının gelişmesi, yaratıcılığı, kalkınması, yatırımcılığı, girişimciliğinin öne çıkmasıdır anlamlı olan. Daha çok üretmesi, sosyal hakların budanmadan düzenlenmesi, kurumlarımız peşkeş çekilmemesi, batırılıp satılmaması, geleceğe kapı açması...

Gelecek, dünayaya entegre olmuş, kendi varlığını ve kimliğini korumuş bir Kıbrıs Türk halkın yüksek özgüvenle kendi iradesini öne çıkarması, günü ve geleceğine dair karar vermesi ile anlamlı olur. Hiçbir tahakkümcü ve hakimiyetçi etki ile ezilmeden, bu tür bir ilişkiyi reddederek yol almaktır önemli olan. İnsan mı olacağız, insan gibi mi yaşayacağız yoksa, görevini iyi yapan parlak oyuncular olarak, vesayet rejiminin “kuklaları” mı olacağız ?

Hiç kuşku yok ki, Kıbrıs Türk halkının beklentisi, ihtiyacı ve bu süreçteki kararlılığı elbette insan gibi yaşamaktan yanadır !

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri