Ne kadar yalansız...

Çok ilginç bir ‘GENEL KURUL’ yaşadık, kendi camiamızda... Biraz da toplumun yansıması bir fotoğraftı karşımızda duran. Herkesi eleştiren ama ‘ayna’ya bakmayı reddeden bir fotoğraf... Genel kurulda demiştim ki, “Bizim vaziy

 

 

Çok ilginç bir ‘GENEL KURUL’ yaşadık, kendi camiamızda...

Biraz da toplumun yansıması bir fotoğraftı karşımızda duran.

Herkesi eleştiren ama ‘ayna’ya bakmayı reddeden bir fotoğraf...

Genel kurulda demiştim ki, “Bizim vaziyetimiz buysa, gazeteci olarak başkalarına hesap sorma hakkını nerede bulacağız”...

 

***

Can Yücel’in sözüne sarılırım bu noktada, “Ne kadar yalansız yaşarsak, o kadar iyi” diyen...

Söz önemlidir ancak...

‘Öz’den daha önde olamaz...

Ve “aynanız” ne yaptığınızdır, “lafa bakılmaz...”

 

***

Bizim BASIN sendikamızın tüzüğü diyor ki, “Genel Kurul iki senede bir ekim, kasım, aralık aylarında yönetimin belirleyeceği tarihte toplanır.”

Dikkatinizi çekerim...

Hangi aylarda olduğunu da detaylıyor.

Yani o üç ay içerisinde bir tarih!..

Oysa... İki senenin ardından, bir koca sene daha geçiyor üzerinden...

Sonra... Bir altı ay daha.  ‘Genel Kurul’ çağrılması gereken tarihin üzerinden tam ON SEKİZay geçiyor...

Ve bunun ‘izahını’ yapmıyor kimse...

Yani “iki seneliğine” yetki alan bir yönetim, “üç buçuk sene” görevde kalıyor, “nedenini” kimseler bilmeden...

 

***

Sonuçta ‘genel kurul’daki çoğunluk onaylıyor, aklıyor, paklıyor bu süreci.

Eğer ‘çoğunluk mutlak haklıdır’ diyorsanız, tamamdır!..

Ancak...

24 ay için yetki verdiğiniz bir yönetim, 42 ay görevde kalıyorsa ve hepimiz de ‘seyirciysek’ eğer, bundan sonra bu ülkedeki “keyfiliğe” isyan ettiğiniz zaman ne kadar inandırıcı olursunuz acaba?

 

***

Dün, başkan Kemal Darbaz’ın genel kurul sonrası bir demecini okuyorum.

Diyor ki:

“Yasa devletiyiz ancak hukuk devleti değiliz...”

Gülümsüyorum !..

 


 

‘Kıbrıs Bizim’ ve ‘Sol Anahtarı’

 

‘Askersiz Kıbrıs’ konserinden armağan bir CD: “Kıbrıs Bizim”

Baraka Müzik Topluluğu “Sol Anahtarı”nın albümü.

Doğrusu, dinlemeye başlamadan önce ön yargılıydım.

Yok, ön yargım, kimileri gibi “bir grup marjinal” falan bakışı değildi.

Müzik altyapısı açısından, ‘derme çatma’ bir çalışma bulurum beklentisiydi benimki...

Yanılmışım, o nedenle mahcubum.

Albümü çok beğendim...

Kimi zaman  ‘Grup Yorum’u anımsatan çok kültürlü Anadolu folk ezgileri, çoğunlukla Akdenizli tınıları, Çigan ve Tango esintileri...

Kıbrıslı Türk protest müziğini, kendi özgün düzenlemeleri ile yaratmaya aday bir çaba var ortada..

Ve hem isyanı, hem de müziği ile kaliteli, takdiri hak eden bir çaba...

Bu ‘Barakacılar’, çoğunlukla, ellerinde ‘Defol’ ya da ‘Çek Git’ yazılı pankartla yürüyen “isyancı bir grup genç” gibi sunuluyor önümüze.

Oysa üretiyorlar...

Müzikten tiyatroya, edebiyattan siyasete kadar üretiyorlar.

Ve demek ki, o nedenle çoğalıyorlar...

Bu albümü öneririm...

Hele de “Kukla Kral”ı, zevkle, defa defa dinleyiniz, derim.

 


 

‘Vicdani’ hukuk!

 

Meselenin ‘siyasi polemik’ ya da ‘UBP içi kavga’ boyutu bir yana... Popülist davranmak ve “yesinler birbirlerini” demek, fazlaca sorumsuzluk olur.

Maliye Bakanı Ersin Tatar ile Lefkoşa Belediye Başkanı Cemal Bulutoğluları birbirine girdi.

Nedeni, Cemal Başkan’a hükümetin ödemesi gereken 8 milyon sterlin tazminat.

Meselenin “hukuki” boyutuna bakarsanız, Cemal Başkan “paramı isterim” demekte haklı... (Konu, şu anda ‘üst mahkemede’ tabii)

Peki ya işin “vicdani” tarafı?

Eğer, 350 bin sterlinlik bir arazi... Üzerine tek bir inşaat dahi yapılmadan 8 milyon sterlinlik tazminata dönüşürse...

Ve bu para, aslında tüm toplumun cebinden çıkacak, ortak hazinemizse...

Böylesi bir sonucu hiçbir ‘vicdan’ kabullenemez... Bu nasıl bir ‘hesaptır’, mümkün değil anlamak...

 


 

Devrim gibi

 

Türkiye’de ‘devrim gibi’ bir karar çıktı. Rum, Ermeni ve diğer azınlığa “taşınmazları” iade ediliyor.

‘Cemaat’ler 1936 yılında beyan ettikleri arazilere yeniden sahip olabilecek.

Sahi, hani Türkiye hapşurduğunda ‘nezle’ olurduk biz?

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri