Geçtiğimiz hafta, basın yayın organlarında Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Olgun Amcaoğlu’nun “Öğretmen ve eğitim çalışanlarına aşılama olmadan okulları açmayacağız” ifadeleri yer aldı. Doğru ve desteklenmesi gereken bir yaklaşım…
Evet, esas olan mümkün olan en kısa sürede yüz yüze eğitime başlamak. Ancak anne-babalara çocuklarını okula gönderip-göndermeme ikilemi, öğretmenlere de görevlerini yaparken bana Covid-19 bulaşır mı kaygısını yaşatmaya kimsenin hakkı yok. “Önce aşı, sonra eğitim” anlayışı bu kaygıyı ortadan kaldıracak en önemli adımdır diye düşünüyorum. Dahası bu ve benzeri adımlar Covid-19 sonrası dönem için normalleşmenin olmazsa olmazıdır.
Peki ama eğitimiz yeni normale hazır mı? Ya da soruyu daha farklı soralım, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bu döneme eğitimimizi ne kadar hazırlıyoruz?
Eğitim adına yaşadığımız en büyük kaygımız; Kolej Giriş Sınavı, dönem sonu sınavları ve diğer onlarca sınav ne olacak? Nasıl olacak? Ne zaman olacak? Sorularıdır…
Eğitim sistemimizi ne denli bir ucube haline getirdiğimizin kanıtı bu aslında… Dünya eğitim sistemleri yeni öğretim programlarını, eğitimde yeni teknolojik çalışmaları, eğitimdeki yeni yaklaşımları tartışırken bizim derdimiz sınavları yapabilmek…
Nedir bu gözü kapalı yol alma ısrarı? Neden bu denli eğitimde bilimsellikten, pedagojiden, toplumsal ihtiyaçlardan uzak duruyoruz?
Yoksa uzaktan eğitimle yaptığımız derslerin niteliğine güvenmiyoruz muyuz? Ya da tam tersi uzaktan eğitimle yaptığımız derslerin niteliğine çok mu güveniyoruz da hem merkezi sınavları hem okullardaki dönem sonu sınavları, mezuniyet sınavlarını eski bildiğimiz ve de hiç değiştirmek istemediğimiz geleneksel yolla yapmanın peşine düşüyoruz?
Birçok nedenden dolayı uzaktan eğitim faaliyetlerimizin niteliğine güvenmediğimiz aşikar. İyi de yüz yüze eğitimde her şey tamam mıydı?
Yüz yüze eğitim yaparken çocuklarımızın aynı yaş grubundaki diğer ülke çocuklarından beceri olarak çok geride olduğunu göremiyor muyduk? Yani yabancı dilden, ana dile, sanatsal yeterlilikten sportif becerilere kadar neredeyse her alanda çocuklarımızın okullarda elde ettikleri kazanımların çok gerilere düştüğünü bilmiyor muyduk?
Elbette biliyorduk… O halde yapmamız gereken nedir?
Şüphesiz öncellikli olan şey; bile bile lades olmamaktır. Madem bütün bunları biliyoruz, bu bildiklerimizi değiştirmek için pandeminin yarattığı ve biraz da zorunlu kıldığı bu değişim ve dönüşümü yapmak için gerekli adımları atmalıyız…
Nedir bu adımlar?
Eğitimi tartıştığımız bu sayfada lafı hep buraya getirip eğitimde yapmamız gerekenleri gündemde tutmaya çalışıyorum. Bir kez daha tekrarlayım. İşte eğitimde atmamız gereken 7 önemli adım:
- Yeni dünyanın ihtiyaç duyduğu becerileri sisteme dahil etmek.
- Öğretim için teknolojinin getirdiği uygulamaları kullanmanın artık temel ihtiyaç, hatta zorunluluk olduğunu fark etmek ve tüm öğrencilerin bu ihtiyaçlarını giderecek planlarımı hayat geçirmek.
- Öğretmenin sistemdeki rolünü yeniden tanımlamak.
- Yeni yeterlilikler ve eğitim-öğretim uygulamalarını hayata geçirmek.
- Sisteme yeni dersler, programlar ve disiplinler entegre etmek.
- Öğrenciyi kağıt üzerindeki notuyla değerlendirmekten vaz geçerek yeni bir ölçme-değerlendirme anlayışı geliştirmek.
- Veriyi bilgiye, bilgi davranışa, davranışını da üretime dönüştürebilecek Eğitimde veriye dayalı bir yönetişim anlayışını etkin kılmak.
Bu sınavlar ne olacak? Nasıl olacak? Ne zaman olacak? Sorularında kurtulmaz, yeni anlayış, yaklaşım ve uygulamaları sistemimize entegre edemezsek hem pandeminin açtığı yaraları asla saramayacağız hem de son tren olarak karşımızda duran değişim/dönüşüm fırsatını da kaçırmış olacağız…
Anlayana Gülmece
Hoca Olmak
Papağan almaya giden yaşlı adam ilk beğendiği papağanın bin dolar olduğunu görünce biraz da merakla sorar:
- Yahu bu neden bu kadar pahalı?
- Amca bu papağan tam üç yüz kelime bilir, ondan bin dolar.
Yaşlı adam bir başka papağını işaret ederek onun fiyatının iki bin dolar olduğunu öğrendiğinde hemen söze girer:
- Peki, bunun marifeti nedir de iki katı fiyatı var? Altı yüz kelime mi biliyor!
- Hayır, ama o üç yüz kelimeyi hem İngilizce hem Türkçe söyleyebiliyor.
Daha uygun bir fiyata papağan bulabilmek için etrafına bakınırken, bir köşede sessiz sedasız duran oldukça yaşlı bir papağan gözüne ilişir ve onun fiyatını sorar:
- O en pahalısı amca, tam on bin dolar.
Adamcağız hayretler içinde sorarak:
- Yahu kaç lisanda kaç kelime biliyor? Kuşçu hemen yanıtlar:
- Vallahi o papağının şimdiye kadar tek bir kelime ettiğini duymadım ama diğer iki papağan, her sabah ona “saygılar hocam” diye hitap ederler. Belli ki kerameti vardır.
Okumuş muydunuz?
“Problemi yaratan beyinle, aynı problemi çözmek mümkün değildir.
Albert Einstein