Ülker Fahri
ufahri@kibris.net
Hukukçu değilim, o nedenle görüşlerim "hukuksal" olarak değil, "siyasal değerlendirme" olarak algılanmalı.
"Devrimci" bir siyasal parti ile "Sıradan" bir düzen partisi arasındaki fark;
Devrimci bir parti göreve geldiğinde, "düzeni değiştirecek" köklü değişiklikler, sıradan bir siyasi parti ise "düzeni rahatsız etmeyecek" mümkün olanı yapmalarından kaynaklanmaktadır.
Anayasa'da yapılan değişikliklere karşı çıkma nedenim;
"Devrimci" olduğuna inandığım ve "Bu Düzen Değişmelidir" diyerek yola çıkan Cumhuriyetçi Türk Partisi'nin, kuruluş amacına uygun olarak "düzeni değiştirecek" köklü değişiklikler yapmasını beklediğimden, meclisteki diğer partilerle "uzlaşılarak" yapılan değişikliklerin iyi/kötü veya yeterli/yetersiz olmasından öte, "düzeni değiştireceğine inandığım" partinin, hükümetlerde yer almaya başladıktan sonra, ilke ve amaçlarının aksine, değiştirmek için yola çıktığı düzene "ayak uyduran" sıradan bir parti haline gelmesi, koalisyon ortağı olduğu DPUG ve değişiklik için gerekli olan 34 sayısına ulaşmak için oylarına ihtiyaç duyduğu UBP'nin, müştereken "rıza" gösterdikleri kadar "düzeni rahatsız etmeyecek" mümkün olan değişiklikleri yapma yolunu seçerek, kendisine oyları ile destek veren halkı "aldatma" meselesidir.
CTP-DPUG Hükümet Programı'nda yer alan;
Anayasa'nın 1. maddesinde KKTC'nin temel nitelikleri arasında yer alan demokrasi, sosyal adalet, hukukun üstünlüğü ve laiklik ilkeleri hakiki anlamıyla hayata geçirilecek ve uygulanacaktır;
Kıbrıs Türk halkının kendisiyle ve ülkesiyle ilgili kararları herhangi bir müdahale olmaksızın özgür iradesiyle vermesi demokrasinin birinci koşulu olarak değerlendirilmektedir;
Geçici 10. maddenin kaldırılacaktır;
Seçim ve Halkoylaması Yasası'nın altı ay içerisinde değiştirilmesi ve KKTC'nin tek seçim bölgesi olarak kabul edilmesi sağlanacaktır;
Siyasi Partiler Yasası değiştirilerek istifa eden milletvekilinin bir sonraki seçime kadar bağımsız kalması, bakan, komite başkanı olmasının ve yeni parti kurarak hükümete girmesi engellenecektir;
Sendikalaşma, toplu sözleşme ve grev haklarının ILO sözleşmeleri çerçevesinde geliştirilmesi sağlanacak ve teşvik edici düzenlemeler yoluyla bu hakların özel sektör çalışanları tarafından da kullanılabileceği koşullar oluşturulacaktır;
Polis sivil otoriteye bağlanacaktır;
gibi iddialı değişikliklerin hiçbirisi, değişiklikler içerisinde yer almamıştır.
Koalisyon ortağı DPUG Hükümet Programı'nda yer alan ve KKTC meclisinde onaylanmasına oy verdiği değişikliklere, komite aşamasında karşı çıkması "siyasi ahlak" açısından kabul edilemez bir durumdur.
Özellikle...
"Demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile Kıbrıs Türk halkının kendisi ve ülkesi ile ilgili kararları herhangi bir müdahale olmaksızın özgür iradesiyle vermesi birinci koşul olarak değerlendirilmektedir" diyen hükümetin, yapılan bir Uluslararası Anlaşma'ya karşı Anayasa Mahkemesi'nde dava açılmasını engelleyen yürürlükteki 90'ıncı maddede yer alan "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası antlaşmalar yasa hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi olarak görev yapan Yüksek Mahkemeye başvurulamaz" ifadesinin değiştirilmesinin UBP ve DPUG tarafından engellenmesi;
Ve...
"Demokrasi ve Sivilleşme" ile "özgür irade"nin hayata geçirilmesi önündeki en büyük engel olan, Geçici 10. madde'ye dokunmaması nasıl izah edilebilir.
Bunlara ilave olarak, Hükümet Programı'nda yer alan yukarıdaki diğer maddelerin de değişikliklerde yer almamasın nedeni olarak, mecliste 34 oyu bulmak için UBP ve DPUG ile bu kadar "uzlaşı" sağlandı açıklaması, ne yazık ki, aslında "UBP ve DPUG'nin müsaade ettiği kadar yapılabildi" diye anlaşılmalıdır.
Neticede...
Meclisten geçen ve 29 haziran'da Referandum'a sunulacak Anayasa değişiklikleri Cumhuriyetçi Türk Partisi'nin hazırladığı değişiklikler olmaktan çıkmış, UBP ve DPUG'nin müsaade ettiği değişiklikler olarak karşımızda durmaktadır.
UBP ve DPUG'nin onay verdikleri haline gelmiş değişikliklere, "hiç mi değiştirmeyelim" yaklaşımıyla, "Yetmez ama EVET" diyerek niye onaylayayım.
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
Bilge Azgın'ın “1985 Anayasası’na Hayır! Anayasa Değişikliklerine EVET!” Başlıklı Yazısına Cevap
CTP Parti Meclisi üyesi Sayın Bilge Azgın'ın, NEDEN HAYIR başlıklı yazıma yapmış olduğu eleştirilere, yaşanan tecrübeler noktasından yanıt vereceğim.
CTP-BG'nin bugünkü koalisyon ortağı DP ile koalisyon yaptıkları her dönemde, gerek Hükümet'te gerekse Meclis'te alınan önemli kararlarda DP, UBP ile birlikte hareket ederek CTP'ye kazık atmış ve CTP de her zaman kabullenmek zorunda kalmıştır.
Örnek istiyorsanız;
1994 yılında, daha önce mecliste oy birliği ile alınmış olan ve KKTC Bağımsızlık Bildirgesi'nde de yer alan Kıbrıs sorununun çözümünün "Federasyon" temelinde olacağı kararını, ortağı CTP'ye rağmen, UBP ile birlikte hareket ederek "Federasyon Tek çözüm şekli" olmaktan çıkarılmıştır.
1996 yılında, DP ile CTP uzlaşarak, birbirinin tamamlayıcısı olarak meclisten "İTEM Yasası" ile "Puan Bankası Yasası" birlikte geçirilmesine rağmen, Cumhurbaşkanı R.R.Denktaş Puan Bankası Yasası'nı imzalamayarak iade ettiğinde, üzerine yatmış ve imza için tekrar Cumhurbaşkanı'na gönderilmesini engellemiştir.
Bugüne geldiğimizde...
Yazımda da belirttiğim gibi;
Hükümet Programı'nda yer alan yukarıdaki maddelerin, Anayasa değişikliklerinde yer almamasının nedeni, yine DP'nin hükümet ortağı ile değil UBP ile birlikte hareket etmesidir.
CTP'nin bu "ihaneti" görmezden gelerek, mecliste 34 oyu bulmak için UBP ve DP ile "bu kadar uzlaşı sağlandı ve şimdilik bu kadar yapılabildi, bunu da mı yapmayalım" açıklaması, kabul edilemez. Geçmiş tecrübeler, DP'nin bir daha bu konuyla ilgilenmeyeceğini göstermektedir.
O nedenle...
Ben, aslında "UBP ve DP'nin müsaade ettiği kadar yapılabildi" ve CTP de buna razı oldu diye değerlendirmekteyim.
Ayni şekilde;
CTP-DP koalisyon hükümetinin görevde olduğu 1994 yılında, KKTC İçişleri Bakanı Özkan Murat ve TC Lefkoşa Büyükelçisi Hayati Güven tarafından imzalanan, daha sonra KKTC meclisinde oylanıp "Yasa" haline getirilen "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti Arasında KKTC'nde Bulunan Türk Vatandaşlarının İkamet, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Haklarını Düzenlemeye İlişkin Protokol" yürürlükte olan Anayasa'nın 90'ıncı madde nedeniyle, iptali için Anayasa Mahkemesi'ne gidilememiş ve sonuçta bugün yaşanmakta olan olumsuzluklarla bizi karşı karşıya bırakmıştır.
O yasa ile KKTC'de kaçak olarak yaşamakta on binlerce Türkiye vatandaşına "Yasa Statü" verilmiş, ikamet, iş kurma ve çalışma izni çıkarılmış, eş ve çocukları ile bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin adaya getirilmesine olanak sağlanmıştır.
Bunun sonucu, sosyal yaşamın büyük yara alması yanında, ilk ve orta eğitim, sağlık, güvenlik sistemleri çökmüştür.
Yaşanmış olan bu örnekten yola çıkarak, yazımda yer alan;
"Demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile Kıbrıs Türk halkının kendisi ve ülkesi ile ilgili kararları herhangi bir müdahale olmaksızın özgür iradesiyle vermesi birinci koşul olarak değerlendirilmektedir" diyen hükümetin, yapılan bir Uluslararası Anlaşma'ya karşı Anayasa Mahkemesi'nde dava açılmasını engelleyen yürürlükteki 90'ıncı maddede yer alan "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası antlaşmalar yasa hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi olarak görev yapan Yüksek Mahkemeye başvurulamaz" ifadesinin değiştirilmesi için CTP yapmış olduğu önerinin, yine UBP ve DP tarafından engellenmesi, ayni zihniyetin devamıdır.
Tabii...
Hükümet Programı'nda yer alan "Demokrasi ve Sivilleşme" ile "özgür irade"nin hayata geçirilmesi önündeki en büyük engel olan, Geçici 10. madde'ye dokunulmaması da bana göre kabul edilebilecek bir yaklaşım olamaz.
Sonuç olarak;
CTP'nin, Meclis’te 34 oyu bulmak için UBP ve DP ile bu kadar "uzlaşı" sağlandı açıklaması, ne yazık ki, aslında "UBP ve DPUG'nin müsaade ettiği kadar yapılabildi" diye anlaşılmalıdır.