Didem MENTEŞ
Rukiye Sarı… Cinayetten 25 yıl hüküm giymiş bir mahkum… Eski eşi Akın Sarı’yı öldürmekten dolayı parmaklıklar ardına düşen bir isim. Fiziksel şiddet yanında psikolojik şiddete maruz kalmış, acılar çekmiş bir kadın. Başka yolu tercih etmediği, çareyi ‘öldürmekte’ aradığı için kendisine kızgın… Çok pişman… “Cehaletine” dem vuruyor… Yüreği sızlıyor, çocuğunu “annesiz” bıraktığı için… “Hayat benim için bitti, artık çocuğum için nefes alıyorum” diyor… Basında çıkan haberlerin kendisini ve çocuğunu ‘yıktığını’ söylüyor… “Ben seri katil değilim… Ne çektiğimi kimse sormadı. Benim yaptığım hatayı neden çocuğum çeksin?” diye soruyor… “Oğlum seni çok seviyorum, seni çok özledim” diyor gözleri dolarak… Demir parmaklıklar ardında kendisini eğitmeye çalışıyor Rukiye… Kitap okuyor, el işi yapıyor, eğitimlere katılarak kendisini geliştiriyor… O, sadece şartlı tahliyeden yararlanarak oğlunu kucaklayacağı günü bekliyor…
Tek düşünce öldürmek…
Genç yaşta evlenen ve çocuk sahibi olan bir kadın Rukiye… Sürekli alkol alan ve tedavi gören eski eşi Akın Sarı ile geçirdiği evlilik hayatı boyunca çok acılar çekmiş, şiddeti ruhunda hissetmiş. Yaşadıklarına dayanamayarak dönülmez bir yola girmiş Rukiye. Bu yola seçerken “başka çare var” fikrini aklına bile getirememiş. “Öldürmek… Eski eşini, çocuğunun babasını öldürmek” tek düşüncesi olmuş Rukiye’nin.
Dönüşü olmayan büyük bir hata işlediğini parmaklıklar ardından baktıktan sonra anlamış Rukiye. İşte o zaman ‘cehaletine, düşüncesizliğine’ isyan etmiş.
“Mutsuzluk acıyı, acı ölümü getirir…”
Eski eşinden çok dayaklar yemiş Rukiye… İstemediği şeylere zorlanmış, mutsuzlukla savaşmış. Eski eşiyle yaşadığı süre içinde acılar çekmiş Rukiye, kimseye bunu anlatamamış, hep içine kazınmış… Yaşadığı zor günlerde kimden destek alacağını bilemez ve çareyi ‘çocuğunun babasını’ öldürmekte bulmuş. Uzun zamandır kurduğu planı 2009 yılının Ocak ayında arkadaşı Ahmet Kal ile birlikte hayata geçirir Rukiye. Yaşadığı zor hayatın ‘acısını çıkarır’ düşüncesiyle genç yaşta ellerini kana bular. Henüz 30 yaşındadır Rukiye… Yaşadığı hayat o kadar çekilmez olur ki 12 yaşında küçük oğlundan ayrı düşmeyi bile göze alır. Ve akıl almaz ölçüdeki cinayeti işler…
“Pişmanım…”
Daha sonraki süreç Rukiye için daha ‘yıpratıcı, acımasız ve gözyaşıyla’ dolu olur… 23 Aralık 2009 tarihinden itibaren en büyük hayat dersini alacağı ‘en doğrusu vicdanının sızlayacağı’ cezaevi günleri başlar. “Zor geçti… Polis karakolundan buraya ilk geldiğimde yadırgadım. Buradakiler basında çıkan haberlerden dolayı bana ön yargıyla yaklaştı, ‘mahkum mahkumu yargıladı’ ama zamanla her şey farklılaştı. 5 yıl boyunca bir yandan kendimi adapte etmeye bir yandan da büyüme çalıştım. Bunca zamandan sonra böyle bir şeyi asla yapmak istemezdim. Nasıl böyle bir duruma düştüm? Kendim için daha çok neyin önemli olduğunu fark ettim. Pişmanım…”
“Ben seri katil değilim!”
Rukiye, cezaevine girmeden önce basında çıkan haberlerin kendisini çok üzdüğünü söylüyor, özellikle de oğlu için… “Beni en fazla yaralayan basında çıkan haberler oldu. Çok şey yazıldı, çizildi. ‘Sevgiliyi buldu cinayet işledi’, ‘Seri katil…’ denildi. Ben seri katil değilim! Önce bana ne yaşadığımı, neler çektiğimi sorsalardı. Hata yaptım pişmanım ama arkamda bir çocuğum olduğu hiç hatırlanmadı”
5 yıl önce isyan ettiği basın aracılığıyla şimdi pişmanlığını dile getirdi Rukiye. Vicdan azabını, yaşadığı acıyı ve pişmanlığı gözleri dolarak anlatıyor Rukiye Sarı, hiçbir kin ve öfke duymadan… Tek isteği oğlunun sesini duymasıdır…
“Hayatımın dönüm noktası…”
Hayatının dönüm noktası olan cezaeviyle tanıştıktan sonra farklı bir dünya keşfeder Rukiye Sarı. “Cezaevine girdikten sonra eğitim aldığımı anlıyorum. Şiddet konusunda da başka konularda da nere başvurabileceğimi öğrendim. Geç de olsa... Özellikle şiddetin sadece fiziki olduğunu düşünüyordum, öğrendikçe psikolojik şiddete de maruz kaldığımı gördüm. Cezaevi bir okul olmuş… Cezaevinde aldığım dersi 30’lu yaşlarımda alsaydım, böyle bir bilinçle dışarıda olsaydım belki de bunlar başıma gelmeyecekti” diyor.
“En yakın dostu köpeği oldu”
Şimdi ise kendisini eğitmeye başlar Rukiye. … Cezaevindeki disipline adapte olur ve kendi dünyasını yavaşça kurar. Koğuşunda kendisine bir ev ortamı yaratarak, dağılan psikolojisini bir nebze toparlar. En uzun süre içerde kalacak olanlardan biri Rukiye. Bu nedenle cezaevinde günlerinin geçmesinde onu hayata bağlayan şeylerden biri de süs köpeği oluyor. Onunla vakit geçirmekten sevgisini ona aktarmaktan büyük keyif alıyor. “Cezaevinde güvenebileceğin, sığınabileceğin bir dost arıyorsun. Burada herkese güvenemiyorsun, köpeğim benim yoldaşım” diyor Rukiye.
“El işleri en sevdiğim uğraş”
Cezaevinde günlerin zor olsa da güzel geçtiğini söylüyor Rukiye Sarı. Sabah 06:30’da başlayan cezaevi günleri akşam 23:00’a kadar sürüyor. Oda temizliğinden birçok işle uğraştıklarını aktarıyor. Boş vakitler dışında el işleriyle uğraştıklarını aktarıyor. Lefkara işinden dantele, koza işinden yün örgülerine kadar birçok el işini öğrenir ve birbirinden güzel işler ortaya çıkarır. Öğretmenleri Sevgi Hanım ile birlikte yeteneğini keşfeder Rukiye.
“Toplumda dışlanmak en büyük korkum”
Karanlık çöktüğü vakit arkadaşlarıyla televizyon başına oturup dünyayı izliyor Rukiye de… Özellikle 5 yıl da 30 kitap okuyarak ufkunu genişletirken bilgi dağarcığına ekledikleriyle olaylara farklı gözlerle bakmayı öğreniyor. Cezaevinden çıktıktan sonra emek verdiği el işlerini satabileceği ufak bir yer açmak istiyor Rukiye. Yine yeniden Kıbrıs’ta bir hayat kurmak istiyor ama ön yargısız ama korkusuz riyasız… Yeniden topluma karışmak istiyor…
‘Yüreği yıkık’ oğluna sesleniş…
Rukiye basına bu kez isyan değil teşekkür ediyor. Çünkü tek isteği ‘yüreği yıkılan’ 17 yaşındaki oğlunun sesini duymasıdır. En acısı oğlunun yaşadığı yıkım oluyor Rukiye için. Elinden gelse canını çıkarıp oğlunun ellerine bırakacak. Ama içerdeyken oğlunun dışarıda çaresiz ve annesiz oluşuna kızıyor. “Hayat benim için bitti, oğlum için yaşıyorum” diyerek 10 yıl sonra şartlı tahliyeden yararlanmak istediğini söylüyor Rukiye. Devlet yetkililerinden de cezaevinde ıslah olmuş, acılar çekmiş ve vicdanına kavuşan annelerin çocuklarını yılda 1 kez evlerinde görebilme adına bir yasal düzenleme yapılaması istiyor çaresizce…
“Benim için hayat bitmiştir”
“Benim için hayat bitmiştir… Ne yapabilirim diye düşünüyorum ki sadece zamanı beklemek ve oğlumun karşısına daha güçlü bir anne ve kadın olarak çıkmak istediğimi biliyorum. Kaybettiğim şeyleri, oğluma kaybettirdiğim şeyleri ona yeniden yaşatmak istiyorum bunun için daha vaktimiz var, biliyorum. Oğlumu hafta bir kez açık görüşte görebiliyorum, bu beni çok üzüyor. Oğlum annemle birlikte kalıyor. Bir seferinde telefon açtığım zaman oğlum bana; ‘benim annem yok’ dedi. ‘Senin annen var’ dedim. Oğlum; ‘Nerde anne? Annem benim yanımda değil’ dedi ve ben yıkıldım”
“Oğlum seni çok seviyorum”
Oğlu için çare aramış Rukiye ancak nafile… Oğlunun kendisine ihtiyacı olduğunu hissediyor. Yatağının başında fotoğrafı duruyor, başını yastığa koyduğunda tek düşündüğü şey oğlu… “Ben oğlum için nefes alıyorum” diyor Rukiye. Oğlunun kendisini duymasını, affetmesini istiyor. Oğluna haykırıyor: “Oğlum en erken zamanda yanında olacağım… Seni çok özledim… Seni çok seviyorum”