Akıncı - Anastasiades dönemi başarısızlıkla tamamlandı!
Birinci Mont Pelerin görüşmelerinin ardından bozulan güven ortamı, sonuç alınamayacağı bilinen “gereksiz” Cenevre Konferansı’nın ardından yapılan Enosis Plebisiti hatası ile tamamen bozuldu.
Liderlerin güven ortamını “zehirleyen” açıklamaları, birbirine üstünlük kurma çabaları, geçmiş iyi niyetli güven ve umut ortamını kısa sürede da berhava etti.
Haklılık yarışı, körlemesine bir üstünlük ve suçlanmama bataklığına bizi sürükledi.
“Resmi olarak” müzakereleri desteklediğini ifade eden AKP hükümeti adına Sn.Çavuşoğlu’nun son Filelefteros söyleşisi ile de “maç” tamamen bitti aslında.
Oysa biz tüm olanların ardından son dokunuşu yapmak adına pragmatik adım atmak yerine “ısrar ve inatla” paket liste gibi anlamsız işlerle zaman tükettik.
Müzakere aklının haklılık derdi, barışa ulaşma hedefini görmeyi engelledi. Koşulların ne durumda olduğuna da bakmadık. Koşulların imkansızlığına terk ettik süreci.
Güvenlik ve Garantiler konusunu, Kıbrıslı Rum lider ile Türkiye’nin kucağına atmak istedik.
Onlar da, bizim çok değer verdiğimiz ve dünya aleme bunu duyurarak büyük propaganda yaptığımız siyasi eşitlik konusunda pazarlık gücünü yüksek tutup ellerini açmadılar, sürekli cepte tuttular.
Oysa BM parametreleri bağlamında “siyasi eşitliğin” vazgeçilmez bir parametre olduğunun ve olmazsa olmazlığının bilincinde olamadık. Bunu kazanım sandık!
Müzakerelerin stratejik olarak yanlış sürdürüldüğünün yazılması çeşitli çevreler tarafından marjinalleştirilmeye çalışıldı.
Kıbrıs Türk tarafının tavrı, üç garantör ülkeyi de masanın kenarına oturtup sadece güvenlik ve garantiler konusunda değil, neredeyse pek çok konuda onlara da sorumluluk yükleme üzerinden gelişti. Kıbrıs Rum tarafı bunu reddetti. Çünkü olası yeni Cenevre’de garantiler konusunda bir “oldu bitti” ile karşılaşmak istemiyorlar.
Ancak gerek garantörlerin tavrı gerekse şu anda içinde bulundukları durumu ve her birinin ulusal çıkarlarının ne olduğu iyi okunamadı. Çözümü kimin ne ölçüde istediğini değerlendirilemedi. Dolayısıyla bir an önce diyerek, zamanlama yönetimi iyi yapılamadı.
Her iki tarafın da büyük halkla ilişkiler zaafiyeti gösterdiğini de açık açık belirtmek isterim.
Çatışma dili ile barış yapılmaz…
Liderlerin toplumlara verdikleri sözler ortadadır. Bunun da adı çözümdür. Şu anda gelinen nokta ise ortada.
Bu noktada eğer, Kıbrıs Türk Liderliği kimse adına sorumluluk üstlenmeden girmeden topluma gerçekleri açıklamalıdır.
Çünkü bu sonuç, telafisi çok zor sonuçlara gebe bir sürece bizi sürükleyebilir.