Neden Vali Yardımcısı?

Tümay Tuğyan


 

Dünyaya çok dar bir pencereden baktığımızdan ya da dünyayı hep kendi üzerimizden okuduğumuzdan mıdır bilmiyorum ama bazı olaylar karşısında takındığımız davranışlar ve verdiğimiz tepkiler, zaman zaman maksadını aştığı gibi, bizi ‘teknik’ hatalara da düşürüyor.

Son zamanlarda basının sıkça haber yaptığı konulardan biri, KKTC üst düzeyinin Türkiye ziyaretlerinde havaalanlarında kimler tarafından karşılandığı meselesi.

En son örnek de Başbakan Ersin Tatar’ın, Türkiye Barolar Birliği’nin davetlisi olarak Ankara’ya gidişi.

Tatar’ı Ankara Vali Yardımcısı karşılamış.

Bu ve önceki benzerleri üzerinden, (Amerika’yı yeniden keşfedermiş gibi) Türkiye-KKTC ilişkileri okuması yapıyoruz.

Yalnız bu tür haberleri yaparken, atladığımız ‘ufak’ bir ayrıntı var.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin protokol geleneğine göre, ülkeye gelen yabancı devlet başkanları ya da benzer seviyedeki devlet yetkilileri, ayak basılan şehrin mülki amirliği, yani valilik tarafından karşılanır.

Bu ne yeni bir uygulamadır, ne de sadece KKTC’ye yöneliktir.

Eroğlu zamanında da bu böyleydi, Talat zamanında da, Denktaş zamanında da!

Bırakınız Eroğlu’nu, Talat’ı ya da Denktaş’ı bir yana, diğer ülkelerin devlet başkanları da aynı şekilde karşılanır Türkiye’de.

Çok eskiye gitmeye gerek yok, Putin birkaç gün önce, üçlü Suriye Zirvesi için Ankara’daydı mesela!

Koskoca Putin, Havaalanında kim tarafından karşılandı sizce?

Valilik!

Merak edenlerin, internette sadece birkaç tuşa basarak ulaşabilecekleri bir bilgi bu.

Devlet başkanlarının havaalanı karşılamalarında protokolün değiştiği durumlar da vardır tabii.

Örneğin davet, doğrudan o ülkenin devlet başkanı tarafından yapılmışsa, o zaman karşılayan valilik değil, genelde Dışişleri Bakanlığı, yani bizzat Dışişleri Bakanı olur.

Zaman zaman, kişiye ve ülkeye göre uygulama değişmez mi?

Değiştiği olur elbette, örneğin ABD Başkanı Trump, İsrail ziyaretinde Devlet Başkanı Netanyahu tarafından karşılanmış 2017’de ama aynı Trump, farklı zamanlarda farklı ülkelere yaptığı çeşitli ziyaretlerde, o ülkelerin Dışişleri Bakanları tarafından karşılanmış genelde.

Neyse, Trump’la bizimkileri aynı kulvarda yarıştırmak da abesle iştigal oluyor, o da ayrı mesele.

Bu tabloda kafa patlatmamız, kalem oynatmamız gereken konu, bizi kimin karşıladığı değil, Türkiye ile ilişkilerimizin yürüyüş platformudur.

Küçük detaylarda boğulmak yerine, iki ülke arasında siyasi eşitlik ilke ve ahlakına tamamen ters bir biçimde seyreden ilişki biçimimize , yani resmin büyüğüne odaklanmak gerekmiyor mu?

Ülkemizi ve insanımızı ilgilendiren hemen hiçbir konuda son söz sahibi olamadığımız bir yapıda, havaalanında bizi peygamber karşılasa, ne fayda!



 

Hedef ne?

Liderlerin, önümüzdeki hafta New York’ta olası yeni müzakere sürecine yönelik temaslarda bulunacağı, sürecin yeniden canlandırılmaya çalışıldığı bir dönemde, Türkiye’den Kıbrıs konusunda çok daha yoğun ve tonajı giderek sertleşen açıklamalar gelmeye başladı.

Başta Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon arama çalışmaları olmak üzere pek çok ilintili konuda, her geçen gün farklı bir üst düzey ağızdan, yüksek perdeden beyanatlar geliyor.

Hedef ne?

Akıncı’yı ve dolayısıyla Kıbrıs Türk tarafını bu gürültü altında minimalize etmek mi?

‘Sürecin ana aktörü biziz’ mesajı vermeye çalışmak mı?

Ortamı sabote etmek mi?

Ya da belki ‘d’ şıkkı, yani HEPSİ!

 


 

Ekonomiye ‘petrol’ darbesi

Biz kendi gündemimiz içerisinde boğuladuralım, dünya, gerek siyasi gerekse ekonomik anlamda son derece tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir petrol krizini konuşuyor.

Haber bizim basınımızda ciddi anlamda bir yer bulamadı ama Petrol devi Suudi Arabistan’da devletin en önemli petrol tesisi, geçtiğimiz günlerde büyük bir saldırıya uğradı.

Dünyanın ‘en önemli enerji tesisi’ olarak gösterilen bu tesislere düzenlenen saldırıyla, Suudi Arabistan’ın petrol ihracat kapasitesinin yarıya düştüğü ifade ediliyor ki bu, petrol piyasasının dünya ekonomi dengeleri üzerindeki önemli etkisi düşünüldüğünde, hiç de iyi bir haber değil.

BBC’nin haberine göre ham petrolün fiyatı saldırının hemen ardından %20’lik tarihi bir artış kaydetti.

Bu, bize petrol fiyatlarında önemli bir artış olarak yansıyacak. .

Göbekten bağlı olduğumuz Türkiye ekonomisinin hali hazırda çok büyük sıkıntılardan geçtiği bu dönemde, petrol fiyatlarındaki bu keskin zıplamanın yaratacağı ciddi ekonomik hasar da bize de çok pahalıya patlayacak.

ABD’nin saldırıdan Tahran hükümetini sorumlu tutmasıyla başlayan siyasi krizin olası sonuçları ise işin tuzu biberi!