Mustafa Ongun
m.ongun85@gmail.com
Görünen o ki, seçmenler yeni gelecek olan iktidardan harikalar yaratmasını beklemiyor. 2000’li yılların başında oluşan psikolojinin aksine, artık bir mühürle AB’ye girip Avrupa ülkelerinin refah düzeyine ulaşamayacağımızı herkes biliyor. Bütün sorunların federal Kıbrıs altında AB’ye girerek çözüme kavuşacağına inanılan dönem artık bitmiştir. Yeni dönemde kurulacak hükümetten ağırlıklı olarak beklenen dürüstlük, şeffaflık ve adaletli bir duruştur. Benim gözlemlediğim kadarıyla siyasetten haksız çıkar sağlamak niyetinde olmayan, aklı başında birçok seçmenin beklentisi bu yönde. Bu beklentiye etik siyaset beklentisi adını verebiliriz. Bütün seçmenler bu tip bir bekleyiş içinde olmasa bile, seçim arifesinde daha önce hiç olmadığı kadar insanın etik siyaset beklentisi içinde olması, üzerinde durulmaya değer bir mevzudur. Bu nedenle, neden böyle bir beklentinin ortaya çıktığı ve bu beklentinin nasıl karşılanabileceği üzerinde durmak niyetindeyim.
Etik siyaset beklentisi neden ortaya çıktı?
Etik siyaset beklentisinin ortaya çıktığını çoğumuz görsek de, bu beklentinin farklı boyutlarını görmekte zorlanıyoruz. Genel olarak resmin bir yüzünü görüyor, diğer yüzünü ise kaçırıyoruz. Resmin görünen yüzü, etik siyaset beklentisinin siyasetçilerin yozlaşmasından ve buna bağlı olarak onlara olan güvenin azalmasından kaynaklandığı. Burada kurulan denklemi şu şekilde özetleyebiliriz: “siyasilerin çoğu daha önce iktidar olmuş ve günün sonunda vaat ettiklerini gerçekleştirememişler. Aksine birçok haksızlığa sebebiyet vermişler. Bunun farkına varan halk artık siyasilerin dürüst ve adaletli olmasını istiyor.” Bu denklem genel olarak doğru. Bunun doğruluğunu sorgulamak saçma olur. Ancak denklem, etik siyaset beklentisini açıklamakta yeterli değil. Resmin görünmeyen bir yüzü daha var ve bunu görmek önümüzdeki yeni dönemde oldukça önemli.
Son 10-15 yılda Kıbrıslı Türkler bir yalnızlaşma hali içine girmiştir ve etik siyaset beklentisi bu halet-i ruhiye ile yakından ilişkilidir. Bu süre zarfında Kıbrıslı Türkler hem “anavatandan”, hem AB’den, hem de Rumlardan uzaklaşmıştır. Burada uzaklaşma derken daha çok seçmen psikolojisi anlamında bir uzaklaşmadan bahsediyorum. Bir zamanlar “yavrusu” olduğumuz TC’nin beslemesi, 2000li yılların başında bir anda “can yoldaşımız” olan Rumlar için ise sorun çıkaran %18’i oluverdik. Bütün bunlar olurken, insan haklarının yegane savunucusu olarak gördüğümüz AB’de bizim yanımızda olmamış, bize el uzatmamıştır. Tabiri caizse Kıbrıslı Türkler dımdızlak ortada kalmış, yalnızlaşmıştır.
Bu yalnızlaşma süreci Kıbrıslı Türk toplumunu okyanusta yaşamaya çalışan küçük bir balık sürüsüne çevirdi. Dahası, bu yalnızlık sürecinde, TC’nin hakimiyetinin gittikçe artırmakta olduğu, Kıbrıs sorununun yakın zamanda çözüme kavuşmayacağı ve ekonomik olarak pek yol kat edemeyeceğimiz de gün yüzüne çıktı. Kabul etmek istemesek de gerçekler maalesef bunlardır ve seçmenlerin büyük bir bölümü de bunun farkındadır. Etik siyaset talebi de işte tam burada devreye girmektedir. Bu umutsuz tabloda aklı başında olan ve umutsuzluğa kapılmayan seçmenlerin ve siyasilerin iyi bildiği bir şey vardır: Var olabilmek için yapılacak akıllıca şeylerden birisi de okyanustaki bu küçük balık sürüsünün birbirine karşı dürüst, adaletli ve şeffaf olmasıdır. Diğer bir değişle okyanusu değiştirmek yerine, sürüyü güçlendirmek dışa karşı daha dirençli kılmak şeffaf, adaletli ve dürüst olmayı gerektirir. Seçmenlerin büyük bir bölümü de bunun farkındadır. Bu nedenle etik siyaset talebi sadece siyasetçilere ve geçmişe verilen bir tepki değildir. Etik siyaset, aynı zamanda geleceğe dönük bir hayatta kalma taktiğidir. Hem de oldukça gerçekçi bir taktiktir.
Etik siyaset nasıl yapılır?
Etik siyaset talebinin ortaya çıkmasındaki nedenleri görmekte zorlandığımız gibi bu tür siyasetin nasıl yapılacağına dair de genel olarak kısıtlı bir bakış açısına sahibiz. Genel kanı dürüst, temiz, güvenilir adayları seçmemiz gerektiği. Bu tür adayları seçmemizin siyaseti daha etik bir yapıya büründüreceğine inanılıyor. Bu inanış günlük dilde “şu x şahıs çok haksızlık yaptı, ben ona oy vermem”, “çok dürüst adamdır bu y şahıs, ben ona oy vereceğim” gibi yorumlarda hayat buluyor. Bu görüşü sorgulamak doğru değildir ancak yetersiz olduğunu da vurgulamak gerekir.
Etik siyaset talep edenlerin sorması gereken soru etik bir partinin kendini nasıl yapılandırması gerektiği ve hangi partinin bu potansiyeli taşıdığıdır – potansiyel diyorum çünkü iktidar olma olasılığı olan hiçbir parti şu anda gerçek anlamda etik değildir. Böyle bir yapıdan yoksun olan siyasi iktidarın, belli kişilerin insiyatifi ile etik olacağını düşünmek bir anlamda saflıktır. Etik siyaset (bununla sınırlı kalmasa da) en azından aşağıdaki iki temel unsuru gerektirir.
1) Etik bir parti öncelikle karar alma mekanizmalarında parti tabanı ile birlikte hareket eden bir parti olmalıdır. Etik bir partide benimsenen ilkeler, alınan kararlar, tabanı bilgilendirerek ve tabanla tartışılarak alınır ve benimsenir. Kapalı kapılar ardında karalar alınmaz, ilkeler yaratılmaz. Açık bir şekilde tartışılmadan alınmayan kararlar denetlenemez ve biraz da doğal olarak toplumun genelinden çok belli zümrelere yarar sağlar. Bu nedenle etik siyaset talebini sağlayacak olan siyasilerin kimler olduğuna bakarken, bu siyasilerin karar alma mekanizmalarında parti tabanları ile ne kadar iç içe olduğuna ve bütünleştiklerine de bakmamız gerekiyor.
2) Etik siyaset bu tip siyasilerin daha etkin olmasıyla da sınırlı değildir. Etik bir parti geniş, aktif ve bilinçli bir tabanı gerektirir. Bireysel çıkarlar peşinde koşmayan, insanları dinleyen, problemleri anlamaya ve çözmeye çalışan parti tabanı etik siyasetin en önemli unsurlarından biridir. Alman düşünür Jürgen Habermas, sosyal yaşamın içerisinde genel olarak iki tür eylem biçimi olduğunu iddia eder. Birinci eylem türünü stratejik eylem, ikincisini ise iletişimsel eylem olarak tanımlar. Stratejik eylemin amacı bireysel çıkarların tatmin edilmesi iken iletişimsel eylemin amacı anlamaktır. İletişimsel eylem, diyalog yoluyla değerlerin, normların ve politikaların ortaya çıkmasını, gözden geçirilmesini ve yenilenmesini sağlar. Kişisel çıkarların ötesine geçip, ortak çıkarlar doğrultusunda kararlar almak diyalogcu eylem yoluyla gerçekleşebilir. İşte tam da bu nedenle şeffaf, adaletli ve dürüst siyaset, diyalogcu eylemi benimsemiş siyasetçiler ve parti tabanları ile gerçekleşebilir .
Bu nedenle insanlarla iç içe olmayı, onları dinleyip anlamaya çalışmayı, insanları yapılacaklarla ilgili bilgilendirmeyi amaç edinen siyasi partiler etik olabilirler. Seçim dönemi dışında tabanı pek dinlemeyen, halkla bir araya gelmeyen ve daha da önemlisi anlamaya ve anlatmaya çalışmayan siyasiler etik olamazlar. Buradan hareketle etik siyaset talebinin karşılanması, siyasilerin spesifik olarak parti tabanları, genel olarak da halk ile daha sık bir araya gelebileceği mekanizmaları geliştirmesini gerektirir. Bu mekanizmalar üzerinde kafa yormadan etik siyaset talep etmek veya temiz siyasetçileri seçmek bizi pek de ileriye götürmeyecektir.
Sonuç
Sonuç olarak içinde bulunduğumuz yeni dönemde seçmenin etik siyaset diye adlandırabileceğimiz talebi gözden kaçırılamayacak kadar önemlidir. Ancak bu talep sadece geçmişe yönelik bir tepki değildir. Etik siyaset talebini sadece geçmişe bir tepki olarak düşünürsek yanlış bir kanı üzerinden hareket etmiş oluruz. Bu talep aynı zamanda geleceğe dönük bir hayatta kalma taktiğidir ve bu yüzden de toplumun geleceğini düşünen her bir bireyin ciddiye alması gereken bir meseledir. Bu konuya ciddiyetle yaklaşmak ise siyasetçiler içinden dürüst olanları ayıklamaktan çok daha zor ve kapsamlı bir meseledir. Etik siyaset öncelikle parti içi yapısal değişiklikler gerektirir. İletişimsel eylemi temel alacak katılımcı bir parti ancak şeffaf, adaletli ve dürüst kararlar alabilir. Kapalı kapılar ardında, tabanla tartışılmadan, halkı bilgilendirmeden atılacak olan adımlar günün sonunda sadece belli zümrelerin çıkarlarına hizmet eden ve dolayısıyla etik olmayan kararlar olmaya mahkumdur. Eğer okyanusta küçük bir balık sürüsüysek yarın belirlenecek olan sürünün liderleri yukarıda anlatıldığı anlamıyla etik olmak durumundadır. Bu son şanstır…