Hrant Dink Vakfı tarafından geliştirilen bir proje çerçevesinde Türkiye ulusal ve yerel basınındaki nefret söylemi raporlaştırılıyor. 2009 yılından beri düzenli aralıklarla, medyadaki nefret söylemi hakkında raporlar açıklanıyor. Geçen hafta içinde, 2013 yılı Mayıs-Ağustos dönemini kapsayan on ikinci rapor kamuoyuyla paylaşıldı. “Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Dil” başlığını taşıyan raporda, Gezi olayları sırasında medyanın tavrı ayrı bir bölüm olarak ele alınmış.
Raporun girişinde, nefret söyleminin medyadaki yaygınlığına vurgu yapılıyor: “Türkiye'de medyanın sık sık taraflı, önyargılı ve ayrımcı bir dil kullandığına tanık oluyoruz. Haberlerde, özellikle de manşetler ve haber başlıklarında kullanılan provokatif, ırkçı ve ayrımcı dil, toplumda düşmanlığı ve ayrımcı duyguları tetikleyen, kalıp yargıları güçlendiren birer araca dönüşüyor.”
Nefret söyleminin temelinde önyargıların, ırkçılığın, yabancı düşmanlığının, tarafgirliğin, ayrımcılığın
cinsiyetçiliğin ve homofobinin yattığını vurgulayan rapor, dördüncü kuvvet olarak tanımlanan medyanın, bu gücünü sorumsuz biçimde kullandığında ve nefret söylemi ürettiğinde toplumdaki nefret duygularını körükleyeceğini ve hatta nefret suçlarına meşruiyet kazandıracağını savunuyor.
Proje, 1997 yılında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen tavsiye kararındaki nefret söylemi tanımını esas alıyor: “Nefret Söylemi kavramı, ırkçı nefreti, yabancı düşmanlığını, Yahudi düşmanlığını veya azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli insanlara yönelik saldırgan ulusalcılık ve etnik merkezcilik, ayrımcılık ve düşmanlık şeklinde ifadesini bulan, dinsel hoşgörüsüzlük dahil olmak üzere hoşgörüsüzlüğe dayalı başka nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan veya meşrulaştıran her tür ifade biçimini kapsayacak şekilde anlaşılacaktır.”
En çok nefret söylemi İslamcı gazetelerde ve köşe yazılarında
Dört aylık dönemde, taranan ulusal ve yerel gazetelerde 81 haber ve köşe yazısında nefret söylemi bulunduğu saptanmış. Araştırmaya göre, Mili Gazete ve Yeni Akit, 12’şer yayınla ilk sırayı paylaşmış. Bunları Yeni Mesaj (6), Ortadoğu (5), Milat (3), Akşam (3), Takvim (2), Anayurt (2) takip ediyor. Sabah, Türkiye, Milliyet ve Yeni Şafak’ta birer sorunlu yazı tespit edilmiş. Araştırmanın en çarpıcı bulgusu ise, nefret söyleminin özellikle köşe yazılarında görülmesi. Bu tespit önemli, çünkü köşe yazarları aynı zamanda kanaat önderleri olarak işlev görüyorlar.
Nefret söyleminin hedef grupları: Ermeniler, Yahudiler, Hıristiyanlar
Araştırmaya göre, 26 yazıda Ermenilere; 23 yazıda Yahudilere; 16 yazıda Hıristiyanlara yönelik nefret söylemi saptanmış. Bu grupları, 5 yazıyla Kürtler, İngilizler, Gayrimüslimler, 4 yazıyla Rumlar izliyor. Nefret söyleminden nasibini alan başka gruplar arasında Yezidiler, Araplar, Çingeneler, Yunanlar, Kemalistler, Fransızlar, Almanlar, Zerdüştler de var.
Kadınlara ve LGBT bireylere yönelik nefret söyleminde artış
Araştırmada, ayrı bir başlık altında yer verilen, kadınlara ve LGBT bireylere yönelik nefret söylemi incelemesine göre 23 içerikte nefret söylemi saptanmış. Bunların büyük çoğunluğunun yine köşe yazılarında gerçekleştiğinin altı çiziliyor.
Gezi olaylarında medyanın ayrımcı söylemi
Raporda Gezi olayları ayrı bir bölüm olarak incelenmiş. Örnekleme dahil edilen gazetelerin kullandığı dili analiz eden rapora göre, Gezi olayları kapsamında “düşman oluşturma” ve “hedef gösterme” olarak tanımlanan ayrımcı dil üreten gazetelerin başında 110 içerikle Yeni Şafak geliyor. Bu gazeteyi 59 içerikle Sabah, 36 içerikle Sözcü, 26 içerikle Taraf, 15 içerikle Habertürk, 14 içerikle Özgür Gündem, 12 içerikle Radikal ve Hürriyet, 9 içerikle Zaman izliyor.
Nefret söylemi, Kıbrıs Türk medyasında da incelenmeli
Bugüne kadar, Kıbrıs Türk medyasında nefret söylemini inceleyen bir araştırma yapılmadı diye biliyorum. Özellikle gazetelerde ve haber sitelerinde yayımlanan köşe yazılarında nefret söylemine sıklıkla rastlamak mümkün. Ancak, bir araştırma olmadığı için söylenebilecek şeyler afaki olacaktır. Umarım, bir araştırmacı çıkar da bu zahmetli ama gerekli işi üstlenir.
------------------------------------------
Kadın gazetecilerin üçte ikisi taciz ve istismara maruz kalıyor
Geçen hafta, dünyada geniş yankı uyandıran bir araştırmanın sonuçları açıklandı, ama haber, Yenidüzen de dahil Kıbrıs Türk gazetelerinde kendisine pek yer bulamadı. Aslında AA mahreçli haber, 3 Aralık’ta Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) tarafından abonelere servis edilmişti.
2 Aralık tarihinde Birleşmiş Milletler Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Küresel Forumu’nda açıklanan araştırma, Uluslararası Haber Güvenliği Enstitüsü (INSI) ile Uluslararası Kadın Medya Vakfı (IWMF) tarafından gerçekleştirilen bir çevrim içi (online) anketle gerçekleştirilmiş. Ankete, dünyanın farklı bölgelerinden 875 kadın katılmış. Anketin halen devam ettiğini de söyleyelim bu arada.
Araştırma bulguları, “dünyada kadın gazetecilerin üçte ikisinin görevleri başındayken yıldırma, tehdit, taciz ve istismara maruz kaldıklarını” ortaya koyuyor. Oranlar ürkütücü değil mi? INSI yöneticisi Hannah Storm, raporu açıklarken, “Gazetecilerin güvenliğiyle ilgili konuştuğumuzda çoğunlukla savaş bölgeleri, toplumsal gösteriler ve çevre felaketleri aklımıza geliyor, ama işyerleri acaba ne kadar güvenli?” diye sormuş. IWMF İdari Müdürü Hannah Storm da, bulguları “şok edici” olarak nitelemiş.
Araştırmadan önemli bulgular
- Ankete katılan 185 kadın gazeteci işyerinde güç ve otoriteye bağlı istismara maruz kaldığını söylemiş.
- 173 kadın gazeteci sözlü, yazılı ya da fiziksel tehdide maruz kalmış.
- 154 kadın gazeteci itibarlarına yönelik tehditlere maruz kalmış.
- Taciz ya da istismarların yüzde 29’u patronlardan, yüzde 14’ü müdürlerden, yüzde 12’si meslektaşlardan, yüzde 7’si haber kaynaklarından, yüzde 7’si hükümet yetkililerinden, yüzde 3’ü polisten gelmiş.
- Taciz ya da istismarların yüzde 27’si 2 yıldan fazla sürmüş.
- Ankete katılan kadın gazetecilerin yaklaşık yarısı (yüzde 46) cinsel tacize maruz kaldıklarını belirtmiş. Bunların yüzde 59’u da işyerinde gerçekleşmiş. Cinsel istismarların yüzde 46’sı meslektaşlardan, yüzde 31’i röportaj yapılan kişilerden ve yüzde 29’u da patronlardan gelmiş.
- Kadın gazetecilerin yüzde 16’sı ırksal tacize maruz kalmış. Bu tacizler de ağırlıklı olarak meslektaşlardan gelmiş (yüzde 32).
- İlgili soruya cevap veren 552 kadın gazetecinin yüzde 23’ü yaşıyla ilgili tacize maruz kalmış. Bu tacizde başrolü patronlar çekiyor (yüzde 42) ve onu meslektaşlar izliyor (yüzde 40).
- İlgili soruya cevap veren 485 kadın gazetecinin yüzde 22’si fiziksel şiddete maruz kalmış. Şiddet en çok protestoculardan ve haber yapılan kişilerden gelmiş (yüzde 37). Onları polis (yüzde 23) ve röportaj yapılan kişiler (yüzde 20) izliyor.
Bu ankete Kıbrıs Türk medyasında çalışan kadın gazetecilerden katılan olmuş mu bilmiyorum. Son yıllarda kadın gazeteci sayısında ciddi bir artış oldu. Gazetelerde, televizyonlarda çalışan kadın gazeteciler, işyerlerinde ve sahada benzer türden istismarlara, tacizlere, tehditlere maruz kalıyorlar mı? Medyaya yansıyan bazı vakalar oldu geçtiğimiz yıllarda. Örneğin, Kıbrıslı gazetesinde çalışırken, yapmaya çalıştığı bir haber nedeniyle tehdit edilen muhabir Rana Sarro olayı var. Kuşkusuz sahada sadece kadın muhabirler tehdide, tacize maruz kalmıyorlar, erkek gazeteciler de nasibini alıyor. Ancak, kadın gazetecilerin erkek gazetecilere oranla bu türden kötü davranışlara daha fazla maruz kaldıklarını da not etmek gerekiyor. Yapılması gereken, işyerinde ya da sahada tehdide, tacize, yıldırmaya, istismara maruz kalan gazetecilerin başvurabilecekleri, yardım isteyebilecekleri bir mekanizma oluşturmaktır. Bunu da ancak gazetecilik örgütleri yapabilir.