Ertanç HİDAYETTİN
Nefret doğaya aykırı bir duygudur. İnsanlar dışındaki canlıları izleyin. Onlarda bu tür duygulara rastlamazsınız. İnsanlar da genetik olarak bu duyguya sahip değiller. Tarihsel süreçte doğaya aykırı nefret unsurları yaratarak kabileler, aşiretler, hükümetler, imparatorluklar kişisel ve toplumsal çıkar uğruna toplumları, ulusları birbirlerine düşürmüşlerdir. Bunu yapmaya devam etmektedirler.
Akademisyen Ali Aygün, ‘Nietzsche Böyle Buyurdu’ kitabında şöyle yazıyor:
“Nietzsche, nefret kültürü ve sevgi kültüründen bahsederken şu hususu açıkça ve net bir biçimde vurguluyor: Nefret kültürünün yeşerdiği ve dal saldığı kurum ve toplumlarda “yaşamı geliştirecek” medeniyetler kurmak mümkün değildir. Nefret ve Köle Ahlakına mahkumdurlar. Bu tür toplumlarda nefret, çatışma, totalitarizm ve dolayısıyla ilkellik hakim olacağından, başka kurum ve toplumlar karşısında geri kalması ve ezilmesi kaçınılmazdır. Sevgi kültürünün yeşerdiği ve dal budak saldığı kurum ve toplumlarda ise “yaşamı geliştirecek” uygarlıklar çok hızlı biçimde kök salarak o topluluğu ve teşkilatı en ileri noktalara kadar götürür. Çünkü bu tür toplumlarda, nefretin yerini sevgi, çatışmanın yerini işbirliği, totalitarizmin yerini özgürlük alır ve dolayısıyla yerine umran [medeniyet] hakim olur”.
Şu an 4 yıl önce ölen Amerian tarihçisi Howard Zinn’in 1980 yılında yazdığı ünlü kitabı ‘A peoples History of the United States – Halkın Gözünden Amerika Birleşik Devletlerinin Tarihi’ isimli ünlü kitabını okuyorum. Zinn, Colombus’dan başlayarak ABD tarihi boyunca ekonomik sistemin devamlılığını sağlama uğruna suni olarak ırkçılığın yaratıldığı, yerli halkın istilacılar tarafından nasıl katledildiği ve daha birçok örneklerden bahsediyor. Okumanızı tavsiye ederim.
Bütün bunlar yıllar önce yukarıdaki başlık altında yazdığım yazımı hatırlattı bana. Sizlerle tekrar paylaşıyorum:
Little Rock, Arkansas, Amerika.
Ardoyne bölgesi, Belfast, Kuzey İrlanda.
Muratağa, Mağusa, Kıbrıs.
Değisik yerler, değişik insanlar, değişik zamanlar.
Aynı konular, aynı tavırlar, aynı kavgalar.
Kişilerin yüzlerinde aynı kızgın, kin, nefret kokan ifadeler.
Aynı ortamlar. Etraf silahlı askerlerle dolu.
Arkansas’ta siyahlar özgürlük yürüşünde.
Yüzyıllarca mahrum edildikleri hakları almak için.
Ellerinde coplar ve silahlar, çiklet çiğneyen şişman polisler.
Vur emrini bekliyorlar sabırsızlıkla.
Ve Ardoyne’daki küçücük masum çocuklar.
Dünyanın her tarafındaki çocuklar gibi okula gitmeye çalışıyorlar.
Ama bu çocukların yaşadıkları hiç de normal değil.
Bu çocuklar nefretin pis yüzü ile karşı karşıya.
Bazıları sadece 4 yaşında.
Küçücük yüzlerinde insanın içini eriten dehşet ifadeleri taşıyan yavrular.
Korkudan annelerinin, babalarının giysilerine sımsıkı sarılmışlar.
Önlerinde bir nefret duvarı oluşmuş bu çocukların.
Değişik din mezheplerine bağlı kişilerin aleti yapılmışlar.
26 Temmuz 2003. Muratağa, Mağusa, Kıbrıs.
Genç Kıbrıslılar bir mezarlığa doğru sessizce yürümekteler.
Ellerinde rengarenk çiçekler.
Onlar doğmadan gerçekleşen çirkin bir harbin masum insanlarını anmaktı niyetleri sadece.
Ve bu üç grubu karşılayan kalabalık.
Yüzlerinde nefret ifadeleri, ellerinde taş, sopa taşıyanlar.
Çirkin, çılgın görünümlü kadın ve erkekler.
Tarihin çamuruna saplanıp kalmış zavallılar.
Beyinleri acımasızca yıkanmış, indoktrine olmuş bir yığın insan.
Dünya hiç bitmeyen bir barbarlığa daha tanık oluyor.
Bu kez bu barbarlık müdafaasız küçük çocuklara, gençlere yöneltilmiş.
(*) Ardoyn’da çocukların gitmeye çalıştığı okulun adı:
“Kutsal Haç Okulu”!
(KIBRISPOSTASI.COM – Ertanç HİDAYETTİN – 27.7.2014)