Nesim ve Öznur’dan “Kıbrıs Efsaneleri”

Serkan Soyalan

   Efsaneler, edebi bakımdan evrenin doğal düzeninin kurulmasını, tanrı ve doğaüstü varlıkları, hayvanları, göksel yaratıkları, doğaüstü olayları, kişileri, yerleri konu edinen anlatmalardır. Düz konuşma dili ile anlatıldıklarından efsanelerde söz sanatları ve üslûp kaygısı yoktur. Kendilerine özgü bir deyiş, günlük konuşma diline bağlı bir söyleyiş özelliği vardır.

   Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük’te “Eski çağlardan beri söylenegelen, olağanüstü varlıkları, olayları konu edinen hayalî hikâye, söylence. Gerçeğe dayanmayan, asılsız söz, hikâye. Bir tarafı az çok tarihe dayanmakla beraber inanılmaz olgularla süslü olan halk hikâyesi” olarak veriliyor.

   Efsanelerin en çarpıcı özelliği, kişi ve yer adlarının belirtilmesi ile anlatanların ve dinleyenlerin ona gerçekten olmuş gibi inanmalarıdır.

   Efsanelerin bir yanı az çok tarihe dayanmakla beraber, inanılmaz olaylarla süslüdürler.

   Tarihleri yüzyıllar, belki de binyıllar öncesine dayanan efsaneler, yazanı ve söyleyeni belli olmayan anonim folklor ürünü oldukları için farklı yörelerde benzer efsanelerin anlatıldığı da bir gerçektir. Ancak yöresel adlar ve yöresel mekânlarla bezenerek yerelleştirilmişlerdir.

   Efsane kahramanları, insan olsun, hayvan olsun ya da bir doğa parçası olsun, alışılan mantığa uygun ölçüler içinde değildir. Benzerlerinden farklı, üstün özellikler taşırlar.

 

***

   Şu sıralar Ali Nesim ve Şevket Öznur’un birlikte kaleme aldıkları üç dilli “Kıbrıs Efsaneleri” kitabını okuyorum.

   Yazarlar Birliği yayını olan kitabın, elimdeki genişletilmiş baskısı 2017 tarihli.

   Türkçe, Almanca ve İngilizce yayımlanan kitap, Kıbrıs efsanelerini ele alıyor.

  

***

   Kitabın yazarları, giriş bölümünde şu satırlarla sesleniyor okuyucularına:

   “Mitoloji ve Efsanelerimizin de kaynağı eski uygarlıklar olmakla birlikte özellikle efsaneler günlük yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olmayı sürdürüyor. Herkes, Kıbrıs’ta efsaneleri seven ve efsanelerle birlikte yaşayan bir halk olduğumuzun bilincindedir.

   Bizlerde hayret uyandıran her doğal varlık, insanların yarattığı her olağanüstü eser, unutamadığımız her olay; mutlaka bir efsanesi ile taçlandırılır.

   Efsaneler; kültürümüzün ayrılmaz bir parçasıdır; doğaya, ülkeye, toplumsal kültüre bağlanmak için sağlam bir araçtır. Böylece her fırsatta anımsanır, anlatılır, kuşaktan kuşağa aktarılır. Mitoloji diye bildiğimiz, olağanüstü kahramanlara ait bilgiler, Kıbrıslıların sözlü kültüründe efsanelerle birlikte anılmaktadır. Halka mal olmuş mitolojiler günlük hayatta efsaneler gibi ve onlarla birlikte anlatılmaktadır.

   Gerek mitolojiler gerekse efsaneler gizem, hayret, merak ve kutsallık doludur. Gizem ilgiyi kışkırtır. Gizemi olan her şeyde güzellik vardır. İşte bu gizem ve güzelliktir ki nesiller boyu dilden dile dolaşan efsaneleri bizlere taşımıştır. Küçük adamız bir güzellikler, ritüeller, gizemler, efsane ve mitolojiler adasıdır. Ondandır ki Akdeniz deyince hemen Kıbrıs’ı çağrıştırır. Kıbrısımızı ‘eşi bulunmaz’ kılan da budur!

   Adamızın tüm kültür varlıkları, mitoloji ve efsaneleri hepimizindir. Yine, adamızda yaşayan Türk ve Rumların kendilerine özgü dinsel, kültürel ve toplumsal efsaneleri olduğu gibi, her iki halkın ortak efsanelerinin de var olduğu biliniyor. Örneklerimiz arasında bunları bulacaksınız. Ülkemize ve insanlarımıza olan sevgimiz, onların tarihini, kültürünü, sözlü-yazılı edebiyatını ve sahip olduğu değerlerin en önemlilerinden olan kültür ve efsaneleri yazmaya sevketmiştir bizleri. Yazılanlar sadece bizler için değil, inanıyoruz ki, adamızı ziyaret etmek, görmek, halkımızı tanımak ve bilmek isteyen herkes içindir de!

   ‘Kıbrıs Kültürü, hepimizin ortak malı olandır. Onları bilmek, öğrenmek ve öğretmek gereğine inandık ki bu yola başkoyduk. Bu alanda uğraş veren tüm araştırmacı ve bilimadamları için adamızda çok, ama çok malzeme vardır. Yeter ki görmesini ve sevmesini  bilelim.

   Bu kitap ile sizlere, sizlerin de malı olan bir şeyler sunabilmiş ve de sevdirebilmişsek ne mutlu bize.”

 

***

   Burada Mitolojiye de ayrı bir paragraf açmamız gerekiyor…

   Mitos ya da Mitoloji ile ilgili şunları anlatıyor kitap:

   Mitos ya da Mitoloji, kutsal ve dinsel nitelikli, doğaüstü güçleri içinde barındıran, dünyanın yaratılışına, yönetilmesine, doğa ve insanlardaki değişmeleri de açıklayan bilgilerdir, masallardır, inanışlardır. Mitosların gerçeği ifade ettiğine inanan insanlar, masalları gerçek dışı olarak görürler. Efsaneler de ise hem kutsallık yoktur, hem de gerçekliğine inanılmaz.

   Mitoslarda, olağanüstü güçler ağır basar.

   Mitolojilerde kahramanlar “tanrı” olarak bilinir. Tanrılar, tanrılardan doğarlar ve ölümsüzdürler. Ölseler bile canlanırlar.

   Bu Mitolojik inanç sistemine, Politeizm (Çoktanrıcılık) denir.

   Tanrılar, Antropomorfizm (İnsan biçiminde) tasavvur edilir, düşünülür. Bu nedenle tanrıların resimleri çizilir, heykelleri yapılır. Ancak olağanüstü insandırlar. Heykellerinde de bunu görebiliriz.

   Politeizm’de ritüeller, inançlar ve törenler vardır. Mitolojilerin özünü bu masallar, inançlar, ritüeller ve törenler buluşturur. Ayin ve törenler vazgeçilmez ögelerdir. Bunlar da tanrılar için yapılan tapınaklarda icra edilir.

   Mitolojiler, tek tanrılı dinlerle birlikte inanırlıklarını kaybetmişlerdir.

   Mitoloji diye bildiğimiz, olağanüstü kahramanlara ait bilgiler, Kıbrıslıların sözlü kültüründe efsanelerle birlikte anılmaktadır. Her Kıbrıslı, Afrodit’i, Pygmalion’u, Kybele’yi tanır.

 

***

Kitaptan…

AŞK TANRIÇASI AFRODİT

Aşk tanrıçası Afrodit çoğu kez eski metinlerde “Kıbrıslı” veya “Pafoslu” olarak geçer. Bu adlar ona, ilk defa karaya Kıbrıs adasında ayak bastığı için veya Kıbrıs sahillerinde doğduğu için anlatıldığı için verilmiştir. Karaya çıkışıyla ilgili efsaneler Kıbrıs’a büyük ün kazandırmış; Kıbrıs bu yüzden “Afrodit Adası” ya da “Aşk Adası” adları ile birlikte anılır ve söylenir. “Afrodit” adı “Dalgalardan Doğan”, “Anadyomene” anlamını taşımaktadır. Afrodit’i esas ünlü yapan onun aşkı tanrısal bir kimlik olarak taşıması, ya da Eros’u her türlü amaca ulaşmak için bir araç olarak kullanışıdır. Erotik ihtirasları yüzünden sadece tanrılarla değil ölümlülerle de sevişmiş, pek çok entrikalara girişmiş, düşmanlarını acımasızca harcamıştır. Tüm nitelikler Kıbrıs’a yüklendiğinde bir aşk adası olarak Kıbrıs’ın nasıl bir izlenim bıraktığı kolayca anlaşılır. Afrodit aşktır. Aşk ise Kıbrıs’tır.

   Homeros, Afrodit için söylediği beş numaralı Homerik hymm de “Kypris” diye hitap ettiği Afrodit’in “Aşk işlerinde son derece güçlü bir tanrıça” olduğunu söyleyerek destanına başlar. Ve bu şiirde onun sadece Zeus’u değil Zeus’un karada ve denizde beslediği tüm varlıkları aşk sayesinde denetime aldığını anlatır.

   Afrodit denetimini bütün diğer tanrıçalar üzerinde kullanmış ve emellerine ulaşmak için bütün diğer tanrıçaları da kullanmıştır.

   Buyruğuna uymayanları en acımasız bir biçimde cezalandırmıştır.

 

***

   Bir diğer destan yazarı Hesoidos, Kıbrıs’a ayak basar basmaz Afrodit’in Eros yani “aşk” ve Himeros yani arzuyu kendine bağladığını ifade eder. Yürüdükçe ayakları altında yeşil çimenler büyüyen bu güzeller güzeli tanrıçaya, tanrılar katında verilen görev şöyleydi: Aşkta haz duyma, cazibe, zarafet, çekicilik; cilveleşmeler, gülüşmeler, oynaşmalar, kandırmalar, atlatmalar, aşk adına söylenen yalanlar ile birlikte sevme ve sevişmenin verdiği tat ile aşkın büyüsü ve ayrıca aşkın verdiği acı gibi ilişkiler hep Afrodit’in payına düşen görevler olmuştur.

   Afrodit’in bu özellikleri, ölümlü ve ölümsüz tüm varlıkların aşk yaşamalarını, çoğalmalarını ön görmüş, böylece insan varlığının devamının nedeni olmuştur.