New York’taki yemeğin önemi

Serhat İncirli

New York’ta “Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum liderler”, BM Genel Sekreteri ile bir araya geldi…
BM çatısı altında, iki lider eşittir ve egemendir…

-*-*-

O çatının altından çıktığınız anda, bir lider “Cumhurbaşkanı”, öteki ise “kukla” olur!
Kıbrıs sorunu bu yüzden, BM şemsiyesi altında çözüm bulmalıdır…

-*-*-

Ve müzakerelere ister “resmi” deyin, ister “gayrı resmi” deyin, başlamıştır…
Ortak zemin olmaması da gayet normaldir çünkü ortak zemin olması demek, müzakere etmeye gerek olmaması demektir…

-*-*-

İki lider, daha geniş kapsamlı olarak görüşmeler yapmayı, resmi veya gayrı resmi buluşmayı kabul etmiştir…

-*-*-

İki lider, özellikle daha çok geçiş kapısı açılması için temas ve toplantılarını artırmayı da kabul etmiştir…

-*-*-

İki lidere, BM’nin kabul ettiği kararlar (resolutions) dışında bir çözüm modeli ile uğraşmamaları da anlatılmıştır ki bunun anlatıldığı liderin adını ilk harfi E’dir!

-*-*-

Şimdi E. Ülkeye gelecek ve eski martavalı sürdürmeye devam edecek…
Yanlış!

-*-*-

Yapması gereken ne midir?
En başta, Türkiye’nin siyasetinin değiştiğini bir şekilde kabul etmeli ve Kıbrıs meselesi ile ilgili olarak atıp tutmak yerine, “… mantıklı ve doğru olan budur” demeye başlamalı; çözüm yanlısı olan gerçeğine – özüne dönmeli…

-*-*-

İkincisi, toplumu kemiren örneğin Merkezi İhale Komisyonu, Rekabet Kurulu, insan kaçakçılığına bulaşan örgütler, elektrik kurumuna doğrudan akaryakıt alınması gibi ahlaksızlıkların üzerine gitmeli…

-*-*-

New York’taki yemek çok önemliydi…
Evet, müzakereler başlamıştır… 
Ve Ersin Tatar siyasette – ülkede kalıp da değer görmek istiyorsa…
Cümleyi bitirmedim, paşa gönlü bilir!


Rahmetlik Remziye nenem istifa etmelidir!

“… Egemen eşitlik ve uluslararası statü talebimiz kabul edilmeden müzakerelere başlamayacağız…”

-*-*-

“… Direkt uçuş ve temas haklarımız olursa masaya oturabiliriz…”

-*-*-

"Egemen eşitliğimiz ve eşit ulusal statümüz teyit edilmeden bizlerin müzakere masasına geçmesi mümkün değildir."

-*-*-

“… Kuzeyde artık bir Türk devleti vardır ve bunun geri dönüşü yoktur…”

-*-*-

“… Egemen eşitliğimiz, uluslararası eşit statümüz tanınmazsa asla resmi bir müzakere sürecine geçmeyiz. Bu net bir duruştur, bu duruştan hiçbir güç bize geri adım attıramaz. Bu ulusal milli bir meseledir”

-*-*-

“… Kıbrıs’ta artık yan yana yaşayan iki ayrı egemen bağımsız devletin iş birliğinde anlaşma olabilir…”

-*-*-

“… “Egemen eşitliğimiz ve eşit ulusal statümüz teyit edilmeden tekrar müzakere sürecine başlamamız hiç gerçekçi değildir”…

-*-*-

Yukarıdaki cümleleri sık sık tekrarlayan rahmetlik Remziye nenemdir…
Limnidili, Xerovouno doğumluydı nenem…
Öldü!

-*-*-

Ölüsüne çağrımdır!
Tamam “resmi” diyorsun; henüz “resmi” olmadı ama olacağı apaçık ortada!
Bence, daha çok hikaye ve masal anlatma…

-*-*-

İstifa et nene!
Rezil olduk!
Bu kadar tükürük yaladın, yarın “gayrı resmi” olanın “resmi”ye döneceği kesindir…
Tüm tükürdüklerini yalatmasınlar!
Sana da yazıktır!


İlham veren bir belgesel: Winds of change!

Winds of change… 
Türkçe’ye “Değişim rüzgarları” diye çevirebilir miyiz bilemem…

-*-*-

Zürih’ta bir doktor…
Cerrah…
Kadın…
Olimpiyatlarda ülkesi Kıbrıs’ı temsil etmiş bir sporcu ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi genç liderlerinden Sophia Papamichalopoulos…
Ve Doktor Sopiha’nın hayalinin gerçek olması…

-*-*-

Yapımcılığını ve yönetmenliğini Alistair Meharg'ın üstlendiği “Winds of change” adlı belgesel filmin Kıbrıs Galası, geçtiğimiz Salı akşamı, Lefkoşa’da ara bölgede bulunan, Kıbrıs Özel Temsilcisi ve BM Kıbrıs Barış Gücü Misyon Şefi Colin Stewart'ın kullanmadığı konutunun bahçesine kurulan sinemada gösterildi…

-*-*-

Galanın açış konuşmasını da Stewart yaptı ve aynı akşam New York’ta gerçekleşecek “meşhur yemek” sonucunda ülke için olumlu bir sonuç beklediğini söyledi…

-*-*-

İkinci konuşmayı, belgesele ciddi katkı yapan Fransa’nın Lefkoşa Büyükelçisi Clélia Chevrier Kolačko yaptı… 
Kolačko, ülkesinin Cumhurbaşkanı Macron’un, Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabalarının olumlu sonuçlanmasını dileyen ve destekleyen mesajından söz etti…
 
-*-*-

Belgeselde, Sophia Papamichalopoulos ve Kıbrıs’ın her iki tarafından 10 kadar gencin, yelkenli bir tekne ile Ada etrafında bir tur atışları ile ilgili, hazırlık aşamasını, yaşanan zorlukları ve sıkıntıları anlatıyor… 

-*-*-

Gemi mürettebatı gençlere eğitim veren kaptanlardan sevgili Özge Samioğlu’nun daveti ile gidip izlediğim belgeselde, bazı anlarda göz yaşlarınızı tutamıyorsunuz… 

-*-*-

Bir “imkansız”ı başarıyor gençler aslında…
Çünkü, sevgili vekilimiz Sami Özuslu’nun kaç kezdir dile getirdiği “Türkiye ile Güney Kıbrıs arasındaki cruise gemisi seferlerine” rağmen, Güney’deki bir limandan – ya da Kuzey’deki bir limandan hareket eden gemiler, karşılıklı olarak bir birilerinin kara sularına giremiyor… 

-*-*-

Neyse, harika çekimleriyle, Karpaz Gate Marina’nın da muhteşem görüntüleri ile yayınlanan ve kesinlikle son derece tarafsız; sadece “… Gençleri spor ve Olimpiyat değerleri aracılığıyla bir araya getirme vizyonuyla” yapılan bu belgeseli, ayakta alkışladım; alkışlıyorum… 
Mutlaka izleyin…  

-*-*-

Algılara meydan okumayı, gençleri güçlendirmeyi ve yeni nesillere sporun gücü aracılığıyla ayrımları kapatma ve bağlantılar kurma konusunda ilham vermeyi amaçlayan bir belgesel… 
Harikaydı…