Avustralya’dan çok değerli arkadaşımız Konstantinos Emmanuelle’in “Tales of Cyprus” yani “Kıbrıs’tan Hikayeler” başlıklı sayfasında yer alan Nikos Conis’in hikayesini okurlarımız için derleyip Türkçeleştirdik... Akademisyen, araştırmacı-yazar ve grafik sanatçısı Konstantinos Emmanuelle, özetle şöyle yazıyor:
*** 2019 yılında Nikos Conis’le ilk tanıştığımızda, onun karizmatik kişiliği ve inanılmaz belleği bana çok çarpıcı gelmişti. Nikos, inanılmaz bir netlik ve detaylarıyla gençliğinde bilgileri hatırlayabiliyordu. Tam bir bilgi hazinesiydi ve Kıbrıslı göçmenlerin savaş sonrası hayatları ve yaşadıklarını kavrayabilmemde bana yardım etmekte çok hevesliydi... Bugün bu yazımı Nikos Conis’in hatırasına sizlere takdim etmekten büyük onur duyuyorum... Nikos Conis 1934 yılında dünyaya gelmiş, 2022 yılında vefat etmiş bulunuyor...
*** Nikos Conis, 20 Eylül 1934 tarihinde Ağros köyünde dünyaya gelmişti. Babasının adı Savvas Conis, annesinin adı Hristina Violaris idi – 1931 yılında dünyaya gelen Marulla adlı bir kızkardeşi ve Haralambos ya da Humbis denen 1940 yılında dünyaya gelen bir erkek kardeşi vardı. “Babam köyümüzdeki altı kahveden birinin sahibiydi” diyordu Nikos bana... “Aynı zamanda bir kasap ve galliga idi... Herşey hakkında bilgi ve beceri sahibiydi. Kemane çalıyordu ve insanlar için kundura üretiyor, hayvanları nallıyordu... Çoğunlukla onunla köy panayırlarına gidiyordum, onun hayvan kesmesini izliyordum... Okulda olmadığım zamanlarda da babamın kahvesinde çalışıyordum, o da ya hayvan kesiyor, ya kasaplık yapıyor ya da et satıyordu... Bir keresinde beni Farmaka köyüne götürmüştü ve “lotta” diye tabir edilen dişi bir domuzu kısırlaştırmasını izlemiştim. Yani insanlar o günlerde babama hayvanlarını kısırlaştırsın diye para öderlerdi... O günlerde ilaç ya da anestezi yoktu...”
*** Nikos’un soyadının kökenine gelince, Nikos bunun bir zamanlar bir lakap olduğuna inanıyor... “Büyük dedem Nikolas’ın sarı saçları ve mavi gözleri olduğu için insanlar ona Coni diyorlarmış yani İngiliz adı “Johnny”den gelme bir lakap... Şaka etmek için böyle yaparlarmış. Böylece “Johnny”, “Conis”e dönüşmüş ve bu isim ona yapışıp kalmış. Bana böyle anlatıldı. Bunun doğru olup olmadığını bilmiyorum...”
*** 17 yaşındayken Nikos, annesinin kardeşi yani dayısı Hristos Violaris’le birlikte yaşamak üzere Avustralya’ya gönderilmiş... “Dayım Hristos, 1924’ten beridir Avustralya’da yaşıyordu ve başlangıçta daha iyi bir hayat kursun diye kızkardeşim Marulla’nın Avustralya’ya gitmesini istiyordu... Annemle babam da kızkardeşimin Kıbrıs’tan ayrılmasını istemiyorlardı, sonuçta onun yerine beni göndermeleri için anlaştılar. Doğruyu söylemek gerekirse, ben bu işten hiç de pişman değilim. Kıbrıs’tan ayrıldığımda lise ikinci sınıftaydım... Dayım ve yeğenlerim orada olduğu için gitmek beni rahatsız etmemişti. Yeğenim Jordan Violaris, 1938 yılında Melburn’a göç etmişti henüz 14 yaşındayken. Yeğenim Friksos (Frank) Violaris de 1950 yılında göç etmişti. Ben de Aralık 1951’de göç ettim Avustralya’ya...”
*** Nikos, Kıbrıs’tan ayrıldığı günü net biçimde hatırlıyor... “Korsika adlı bir gemiyle ayrılmak üzere yer ayırtmıştık. Benimle birlikte Ağros köyünden üç adam daha vardı, Andreas Malais, Nikos Çartas ve Hristodulos Abeyidos... 12 Aralık Çarşamba günüydi, o gün Ayios Spiridon’a adanmış kutsal panayır günüydü... Sabahleyin kiliseye gittikten sonra Leymosun limanına doğru yola çıktık. Vardığımızda Korsika gemisi henüz gelmemişti. “Ravello” adlı bir başka gemi daha gelecekti o gün. Her taraf insan kaynıyordu. İnsanlar sokaklarda yatıyordu. Leymosun insan doluydu ve çok yağmur yağıyordu. Babam bir otel sahibini tanıyordu ve orada bir gece kaldık babamla. Annem ve diğer yakınlarım ise Leymosun’da tanıdıkları insanlarda kalmışlardı. O gün yani 12’si, Leymosun cehennem gibiydi. Tanrım, çok korkunçtu. İki geminin gelmesini bekleyen insanlar sıkışıp kalmıştı... Ve insanlar öfkeleniyordu da... Ertesi günü yani 13’ünde Korsika gemisi geldi nihayet ve bir mil kadar açığa demir attı. Babamla birbirimize sarılıp vedalaştık. Çok duygusal bir andı... Annemle babamı tekrar görünceye kadar aradan 20 sene geçeceğini nereden bilebilirdim ki? Çok şükür hala hayattaydılar. Pek çok göçmen bilirim ki o kadar şanslı değillerdi, anneleriyle babaları, onlar Kıbrıs’a dönünceye kadar vefat etmişti...”
*** “Dediğim gibi 13 Aralık’ta gemiye binmemize izin verildi ancak orada, denizin ortasında, Leymosun’un dışında, gemide öylece oturduk dört gün boyunca... Hatırlarım da uzaklarda karla kaplı Trodos tepelerini görebiliyordum... Ravello gemisi de geldi ve yolcularını alarak Korsika gemisinden bir gün önce ayrıldı... Oysa biz Korsika’da oturmuş, neden böyle bir gecikme yaşadığımızı çözmeye çalışıyorduk. Kimse bize bir şey söylemiyordu... Çok şükür köylülerimle birlikteydim... Hristos Abeyidos, en büyüğümüzdü...” Nikos seyahatle ilgili fazla bir şey hatırlamıyor, yalnızca hayatında ilk kez Colombo’da istiridye yediğini hatırlıyor. “İlk yediğimde hiç beğenmediydim ancak Avustralya’ya geldikten sonra istiridye yemekten çok hoşlandım. O gemide suyumuz bitmişti, bu yüzden Coca Cola içiyorduk. Zamanımızı güvertede, yüzme havuzunun yanında tavla oynayarak geçiriyorduk. Yüzme havuzu boştu, içinde su yoktu...”
Nikos Conis 2019'da...
*** Melburn limanında Korsika gemisinden indiğinde Nikos’u dayısı Hristos Violaris karşılamıştı... “Melburn’da herkes dayımı tanıyordu” diyor Nikos. “Çok saygıdeğer bir insandı... Batı Brunswick’teki evinde yaşamaya başladım onunla... O günlerde yeğenim Friksos da orada kalıyordu. Orada sekiz sene kaldım. Hatta dayıma ait olan bakkal dükkanında da çalıştım. 1934 senesinde satın almıştı bu bakkal dükkanını ve Melburn’da bir Rum’a ait ilk bakkal dükkanıydı bu. Geleneksel Yunan yiyeceklerini ve malzemelerini satın alabileceğiniz tek yerdi. Hatırlarım da bu dükkana yiyecekler bir at arabasıyla getirilirdi. George Yuannidis adlı bir Yunan vardı, haftada bir taze hellim getirirdi. O günlerde herşey at arabasıyla getirilirdi. İtalyan ve İspanyol zeytinyağlarını satıyorduk ancak en iyi zeytinyağı Adelaide kentinden gelirdi. Dayım o kentteki bir Yunan’a sipariş verirdi bu yağı, doğrudan zeytinyağı değirmeninden gelirdi bu yağ. Hatırlarım da, dayım bana haftada dört lira ücret verirdi...”
*** Avustralya’ya vardıktan bir sene sonra Nikos, Avustralya Ordusu’na alınmıştı, milli hizmetini yerine getirsin diye ve 14ncü Tabur’da, Pukapunyal Ordu Kampı’nda görevlendirilmişti. “Pukağunyal’deydik ama Torquay ve Port Fairy’ye de giderdik. Orduda iyi para kazanıyordum. İki sene sonra benim yedek asker olarak kalmamı istediler ama hayır dedim...”
*** Melburn’a geldikten hemen sonra Nikos neredeyse dayısının evini yakıyordu... “Dayım, iki haftalığına eşi Amalia ile birlikte tatile gitmişti, yeğenim Friksos’la bana da bakkal dükkanını bırakmıştı. İkimiz de dayımın evinde kalıyorduk. Bir sabah, bakkal dükkanına gitmeden önce, Friksos ocağa bir tencere fasulya koymuştu pişsin diye, her nasılsa tencereyi unuttuk ve işe gittik. Eve döndüğümüz zaman akşam saat 6’ydı ve kapıyı açar açmaz pis bir koku duyduk. Mutfağa koştuk, tencere ocağın üstünde neredeyse tamamen erimişti... Neredeyse 10 saatir pişiyordu! Evin yanmamış olması tam bir mucizeydi... Tencereyi çöpe attık ve yeni bir tencere satın aldık ancak Yengem Amalia eve dönünce, hemen kötü bir şey olmuş olduğunu anlamıştı...”
*** “Bir başka defasında Friksos’la birlikte bir varilden zeytin yiyorduk. Yunanistan’dan Volo zeytiniydi bunlar... Varilin neredeyse yarısına kadar zeytinleri yiyip bitirdikten sonra varilin içinde ölü bir sıçan bulmuştuk... Tekrar zeytin yiyebilmem için aradan üç ay geçmesi gerekecekti...”
*** Nikos, dayısının bakkal dükkanında sekiz sene çalışacaktı... Collins Sokağı’ndaki Walnut Tree lokantasında garson olarak da çalışmaktaydı... Sonra da Cecil Oteli’nde ve daha sonra da Capers lokantasında garson olarak iş bulacaktı. Capers lokantası 1959 senesinde Myer ailesinden Peter Shelmerdine tarafından açılmıştı, hanımlar burada öğle yemeği yemeyi seviyordu... “Cecil Oteli’nde Başbakan Robert Menzies’le ve film yönetmeni Fred Scepsi’yle tanıştım. Bob Hawke, Gough Whitlam ve Harold Holt gibi politikacılarla da her biri Avustralya’nın başbakanı olmadan önce tanıştım. Harold Holt, Cecil Oteli’ne her gün eşiyle birlikte öğle yemeğine geliyordu. Andrew Peacock’la da tanıştım ve göçmenlerden sorumlu bakan olan Sir Arthur Calwell’le de burada tanıştım... Mahkemelerden tüm yargıçlar, Hotel Cecil’de öğle yemeği alıyorlardı, bazan da jüriyi de getiriyorlardı... Bir keresinde bu yargıçlardan birisine bana gönderilen ve jüri görevine çağrıldığım kartı gösterdim, o da bana “Üzülme Nick, ben bunu halledeceğim” dedi, halletti de ve böylece jüriye gitmem gerekmedi... Bana gerçekten iyi bakıyorlardı... Barry Crocker’le de tanıştım ve arkadaş olduk... Bazan birlikte dışarı çıkıyorduk...”
*** Nikos, Cecil Oteli’nde ve Capers Lokantası’nda temel bir ücret alıyordu ancak bahşişler, maaşından fazlaydı... “Ted Ryan adlı yarışları takdim eden meşhur birisi gelmişti bir gün Capers’e ve bana on lira bahşiş verdiğini hatırlarım... İnanabiliyor musun? Evet, o günlerde bahşişlerden çok para kazanıyordum... Johnny Farnham ve Colleen Hewitt’le de müzik kariyerlerinin başlangıcında Capers Lokantası’nda tanışmıştım. Harold Blair ve aborijin boksör Lionel Rose’la da orada tanıştım. O günlerde ben de boks yapıyordum... Elizabeth Street’te yirmi ders almıştım. Bir Yunan, burada Türk hamamları çalıştırmaktaydı. Takis Stilyanu’ya karşı Festival Holü’nde boks maçına çıkmamı istediler ama ben onlara “sori gardaş, bu iş burada biter” dediydim... Aman Tanrım, o günlerde ne çok insan tanıyordum...”
Nikos ve yeğeni sebze bahçesi yapmak için kolları sıvamışlar... 1950'li yılların Avustralyası...
*** Dayısı Violaris’in yanısıra Nikos Melburn’da 1950’li yıllarda önde gelen başka Kıbrıslılar’la da takılıyordu... “Harry Şamaris’i biliyordum, Petrakis Ağrotis’i biliyordum, Sam Papasavvas’ı, Peter Yannudis’i, Floros Dimitriadis’i ve Tony Tumburu’yu tanıyordum. Aslında ilk takım elbisemi Tony dikmişti bana...” Cecil Oteli ve Capers Lokantası’nda yıllar boyunca çalıştıktan sonra, Nikos kendi işini kurmaya karar vermişti... “Önce kendi kafe ve hamburger dükkanımı açtım Sunshine’da, Hampshire Caddesi’nde, ‘Dagwoods Den’ adını vermiştim buraya. Üç yıl orada kaldım. Sonra Andreas adlı bir Kıbrıslı’dan bir dükkan satın aldım... Ondan sonra bir süreliğine Melburn Inn’de ve Sport Kafe’de çalıştım, Nikos Yeorgiu ve Jim dimitrakupolos’la birlikte – üç ay sonra da Doğu Melburn’da kendi kafemi açtım. Landsdowne Coffee Lounge ve Sandviç Dükkanı adını vermiştim buraya. Rum Ortodoks Kilisesi’nin yanında, Landsdwone Sokağı’ndaydı bu dükkan. Orada 25 sene çalıştım. Hayatım boyunca hep şehirde çalıştım. Yalnıca üç seneliğine Sunshine’da Dagwoods Den’de, şehirden uzakta çalıştım...”
*** Nikos, 1954 senesinde dayısının West Brunswick’teki evinde bir yılbaşı partisini hatırlıyor: “Gördüğüm en sıcak günlerden biriydiğ... Sıcaklık 45.5 derece idi. O hafta piyangoda kazandığı büyük bir hindiyi getirmişti konuklardan biri olan Floros Dimitriadis ve yengem Amalia, bunu fırında pişirecekti. Herkes oradaydı. Dayım Melburn’da çok sosyal ve çok popüler biriydi. Ama o gün o kadar terledik ki! O günlerde henüz klimalar yoktu... Dayım her zaman evinde verirdi partileri... En büyük partileri de Noel günü verirdi, o gün isim gününü de kutlardı. Pazar günleri ise çoğu göçmen partiler ve piknikler için bir araya gelirdi. 1950’li yıllarda Melburn çok farklı bir yerdi, 60’lı yıllarda da... Pazarları dükkanlar açılmazdı, herşey kapalı olurdu. Hatta pub’lar bile Pazar günleri kapalı olurdu ve diğer günlerde de akşam saat 6’da kapanırdı...”
*** Nikos’un en yakın arkadaşlarından biri de Peter (Petrakis) Ağrotis idi, Ağros köyündendi o da... “Peter benim kardeşim gibiydi. Hiç ayrılmazdık. Bir noktada yeğeni Lella ile nişanlandım ancak bir ay sonra ayrıldık... Petros’la birlikte her Salı ve Cumartesi geceleri danslara giderdik Moonee Ponds Kent Holü’nde... O günlerde ordudaydım ve henüz West Brunswick’te kalıyordum. Yani 1953-54 yıllarıydı bu. Ancak şunu da söyleyeyim, Avustralyalı kızlar herkesle dansetmezdi. Bir kişiliğinizin olması gerekirdi... Ve gerçekten çok güzel kızlar vardı...”
*** Nikos, Melburn’daki bekarlık günlerinden sevecenlikle bahsediyordu... “Bourke Sokağı’nda Peter Lukas’a ait bir buzuki kulübüne gidiyordum... Sanırım bu, Melburn’daki ilk buzuki kulübüydü... Her neyse, yakındaki Tivoli tiyatrosundan tüm kızlar buraya gelirdi. Hepsini de tanırdım. Çeşitli balo salonlarına da giderdim... O günlerde çok dışarı çıkardım... Her zaman bir orkestra çalardı... Bir gece bir İngiliz kızıyla tanışmıştım. Doğu Melburn’da bir yatı evinde kalıyordu... O günlerde çok eğlenirdik...”
*** 1956’da Nikos, Olimpiyat Oyunları’nı izleyecekti... “Hayatımın en güzel anlarından biri de Melburn’daki Olimpiyat Oyunları’nın açılış ve kapanış seremonilerine katılmaktı. O günlerde Viktorya bölgesinde başbakan Henry Bolte idi. Melburn Kriket Alanı’nda tüm farklı milliyetlerden insanların bir arada olması, gerçekten görülmeye değerdi. Ron Clarke, olimpiyat ateşini yaktı... Oradaki tüm ünlüleri de gördüm...”
*** 1950’li yılların sonlarında Nikos bisikletiyle her gün Robert Timms’e giderek Melburn’da yaşayan diğer Kıbrıslılar için taze kahve satın alıyordu... “Russell Sokağı’ndaki Kıbrıs Kulübü’nde insanların siparişlerini alıyor, sonra da Güney Melburn’a bisikletimle giderek onlar akahve satın alıyordum... İlk yıllarda her yere bisikletimle gidiyordum, ta ki bir araba alıncaya kadar...”
*** 1959 yılında Nikos Amalia yengesinin ailesini ziyaret için trenle Adelaide’e gidecekti... “Oraya varır varmaz, yengemin akrabaları bir otelde kaldığımı duyunca gelip beni aldılar, evlerine götürdüler... Onlarla kalayım diye... Melburn’a döndüğümde, yeğenleri Aredi Çuna ile tanıştırıldım... Önceden ayarlanmış bir görüşmeydi bu. İşte böylece gelecekte eşim olacak hanımla tanışmıştım. Yunanistan’ın Patras kentinde 22 Temmuz 1939’da doğmuştu, ben 26 yaşındaydım, o da 22 yaşındaydı...”
*** Nikos ve Aredi, 22 Ağustos 1964’te Brunswick’teki Ayios Vasilios Rum Ortodoks Kilisesi’nde evlendiler... “Evlenir evlenmez, bir Alman arkadaşımın Carlton’daki evine gittik. Adı Heinz Hamburger idi ve Cecil Oteli’nde şefti... Bu gerçek adıydı... Evliydi ve iki çocuğu vardı...” 1965 yılında Nikos ve Aredi’nin, oğluları Savvas (Sam), 1969 yılında ise kızları Hristina dünyaya geldi... “Hayatımda pişmanlık duyduğum sadece iki şey vardır” diyor Nikos iç çekerek... “Annemi görmek için Kıbrıs’a dönmem tam 20 senemi aldı... Genç bir çocuk olarak ayrılmıştım Kıbrıs’tan ve 1973’te evli ve iki çocuklu olarak Kıbrıs’a ziyarete gidebilmiştim. Babamı Avustralya’ya buraları görsün diye getirmemiş olduğum için de pişmanım... Çok sevecekti buraları... Tüm çiftlikleri ve hayvanları çok sevecekti çünkü babam hayvanları çok severdi...”
*** Nikos’un sevgili eşi Aredi 23 Temmuz 2004’te vefat etti... “O benim hayatımdı” diyordu Nikos, “Onu tanıdığım anda, piyangoyu kazanmış gibiydim... O benim piyangomdu... Çok şanslıydım ki onunla tanıştım... O benim herşeyimdi...”
*** Nikos Conis’e hayat hikayesini “Tales of Cyprus” yani “Kıbrıs’tan Hikayeler” için ve kitabım “Korsika” için paylaştığı için çok teşekkür ediyorum. Ne yazık ki Nikos 3 Ekim 2022’de aniden vefat etti, kitabımın çıkmasından iki ay önce... Onun ölümü beni çok üzdü... “Korsika” gemisiyle Avustralya’ya gelmiş olanlarla buluşmayı çok istiyordu ve bu etkinliği iple çekiyordu... Bu etkinliği çok sevecekti... Anısı sonsuza kadar yaşasın ve huzur içerisinde yatsın. Nikos’un evlatları Sam ve Hristina’ya da tüm yardımları ve destekleri için çok teşekkür ederim.
(TALES OF CYPRUS’ta yayımlanan Konstantinos Emmanuelle’in yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).