Cansu N. Nazlı
cansunazli@yahoo.com
Meksika’da Ciudad Juárez isimli bir şehirde her geçen gün artan kadın cinayetlerine dikkat çekmek için sanat okulunda öğretmen olan Elina Chauvet bir proje başlatıyor. İlk kez 2009 yılında gerçekleşen Zapatos Rojos adındaki proje ‘Kırmızı Pabuçlar’ anlamına geliyor. Kendi kız kardeşi de kocası tarafından öldürülen Elina, kaybolan her kadın için Ciudad Juárez şehrinin sokaklarına bir çift pabuç bırakıyor; kırmızı renkte bulunan ise kadınların öldürüldüğünü ifade ediyor. Her pabucun altında kaybolan ve öldürülen kadınların ismi ve hikâyesi yazan notlar da bulunuyor. 33 çift pabucun dikkat çekmesiyle başlayan Zapatos Rojos, önce Meksika’nın başka şehirlerinde ardından bazı Latin Amerika ülkelerine, oradan da Avrupa ve bazı Arap ülkelerine kadar ulaşmış durumda. Son olarak geçtiğimiz ay, İtalya sokaklarında benzer bir eylemin gerçekleştiği haberinin yayınlandığı gün Lefkoşa’da Nilgün’ün ölümüyle ilgili ceza davasında ilk tahkikat (PI) duruşması yapılıyor.
Nilgün, ‘cep telefonuna mesaj gelmesi’ sebebiyle Gönyeli’deki evinde eşi tarafından ciddi şekilde darp edilmiş, kurtulmak içinse can havliyle mutfak balkonuna giderek kendini kilitlemiş. Ardından eşi sandalye ile camı kırınca kadın, balkondan komşusunun evine kaçmaya çalışırken aşağıya düşmüş, gerisi malûmunuz. 3 gün yoğun bakımda kalan kadının ölümü üzerine eşine Ceza Yasası’nın (F. 154) 211. maddesinin c bendi kapsamında dava okunuyor. Nedir bu 211 c derseniz şöyle:
“Fiili şiddet kullanarak veya şiddet kullanma tehdidinde bulunarak, bir kişinin içinde bulunduğu koşullarda bu gibi şiddetten, şiddet tehdidinden kurtulmak için doğal olarak gördüğü bir fiilde bulunmak suretiyle kendi kendisinin ölümüne sebep olması”
PI duruşmasında savcı emareleri mahkemeye sunarken Nilgün’ün pabuçlarını uzatıyor “Bir çift 39 numara bayan terliği” diyerek. Kadından geriye kalan bir çift pabucu görünce sarsılıyorum; dünyanın dört bir yanında babası, ağabeyi, kocası, sevgilisi tarafından öldürülen kadınları hatırlıyorum.
Sonra tahkikat memuru Nilgün’ün kocasının ifadesini okuyor. Olay sonrası verdiği ifadede adam, eşine şiddet uygulamak gibi bir düşüncesi olmadığını yalnızca ‘camı kırmak’ istediğini söylemiş. Nilgün’ün canı, ciğeri olduğunu; kurtulması için her gün dua ettiğini ifade etmiş. Ne kadar tanıdık değil mi? Öldüren sevgi sözleri duyduğumuzda artık şaşırmamamız da kadınlığın ayrı bir tragedyası.
Ağır Ceza’ya havale edilen dava, elinizdeki sayı yayına hazırlanırken görüşülmeye başlandı. Nilgün’ün pabuçlarının altında yazan hikâyeyi öğrenebilmek için kız kardeşleri olarak sürecin takipçisi olacağız.
Editörün Notu:
25 Kasım vesilesiyle gaiLe olarak ikinci kez ‘Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Özel Sayısı’ hazırlıyoruz. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da alanda kadına yönelik şiddetle mücadele eden kadınların sözünü paylaşıyoruz. Bu sayıda kadına şiddetin tarihsel köklerine inerek kapitalizmle ilişkisini sorgularken savaşları kadına şiddet boyutuyla da ele alıyoruz. Bir yandan gece kulüpleri ve ‘yabancı’ kadınlara uygulanan şiddete dikkat çekiyor öte yandan militarizmin erkek şiddetiyle ilintisini ortaya koyuyoruz. Sahada çalışan bir sosyal hizmetler uzmanı da bu sayıda bize yerel ölçekte kadına şiddet rakamlarıyla yüzleştirirken şiddete uğramamız durumunda yapacaklarımızla ilgili rehberlik ediyor.
Şiddet gören hamile kadınların ‘mahkemelerde sürünmemek için’ polis tarafından evine geri gönderildiği, yerel halkın kadına yönelik şiddetin göçmenlerin bir sorunu sandığı, şiddet gören kadınların hastaneye başvurduklarında bilgilerinin kaydedilmediği ve kadın cinayetlerinin bugün hâlâ aşk cinayeti olarak haber verildiği, ilgili bakanın her 25 Kasım ‘Sığınma Evi’nin önümüzdeki yıl açılacağını müjdelediği bu ülkede kadına yönelik şiddetle ilgili farkındalık yaratabilmek ve sesimizi duyurabilmek için 25 Kasım’da sokakta buluşmak dileğiyle…